Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor. Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için. 2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar. Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma. Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek. Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı. Umarım beğenirsiniz...
Tam adı: Boğazkesen Fâtih'in Romanı olan eser, Eylül 1995 yılında Can Yayınları tarafından basılmış. Benim okuduğum, 231 sayfalık eserin, Haziran 1998 tarihli 6. basımıydı.
Nedim Gürsel'den Öğleden Sonra Aşk, Kadınlar Kitabı ve İlk Kadın adlı öykü kitaplarını okudum bu yaz, Boğazkesen ise bir roman. Anlatıcı ve yazar olan kahramanın Boğazkesen adlı bir romanı yazma macerasını okuyoruz, Boğazkesen'i okurken. Yazılım ile ilgilenenler bilirler, kendisini çağıran fonksiyonlar vardır: İngilizcesi recursive, Türkçesi özyineli. Gürsel'in romanı da öyle bir yerde, Boğazkesen'i okurken, Boğazkesen'in yazılış öyküsünü okuyoruz.
Tahmin ettiğimden çok daha uzun sürdü Boğazkesen'i bitirmem. Araya başka romanların girmesi, bu uzunluğun nedenlerinden birisiydi belki ancak asıl neden Boğazkesen'in kendiyle ilgili. Nasıl yazsam bilemedim, Boğazkesen, romandan ziyade, roman taslağı ile yazarının güncesinin birleşimi gibi, bitmemiş ve yazarın üzerinde çalışmaktan bıkıp, mevcut haliyle yayınlansın artık dediği bir metin hissi uyandırdı bende. Romanın kahramanı olan ve Boğazkesen adlı bir romanı yazmaya çalışan yazarımızın 192. sayfadaki serzenişi, benim yukarıda anlatmaya çalıştığım durumun özeti:
"Günboyu çalışıyordum. Öngördüğüm bölümlerden pek azını yazabilmiştim oysa. Anlatının nasıl biteceğini kestiremiyordum. Bu biçimiyle 'Boğazkesen' tutarlı, bağdaşık bir metinden çok yamalı bohçaya benziyordu. Bölümler arasında yeterince bağ kuramamış, belli bir tempoda çalışmama karşın üslup birliğini gerçekleştirememiştim. Anlatı tek bir eksende yürümediğinden dengesizdi; sapmalar, gereksiz bilgiler, ayrıntılarla doluydu." s.192
Bölümler, kendi içlerinde iyi yazılmış olsalar bile roman, bu haliyle fazla eklektik olmuş. Gene de özgün bir deneme diye düşünüp, İstanbul'un güzelliklerini, Gürsel'in güçlü kaleminden okumak keyifliydi.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.