Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Aslında bu yazının konusu ile başlığı tam örtüşmüyor. Yazıyı yazmamın sebebi ise konu ve başlıktan bağımsız. Gene de en uygunun "blog yazmak üzerin" olduğunu düşünerek seçtim bu başlığı. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardan buyurun yazıya:
2004 yılının Kasım ayından bu yana yazıyorum ve 1500'ü geçti, yayınladığım yazıların sayısı. Her birisine 10 dakika zaman harcamış olsam 15000 dakika geçirmişim, blog yazarak. 250 saatten fazla, ki bu da 10 günden uzun bir süre demek. Hiçbir maddi getirisi olmayan bir iş olduğunu düşününce, bir çokları için mantıksız bir uğraş.
Peki son 15 senemin 10 gününü neden blog yazmak için "harcadım"?
İşte, yazının başlıktan bağımsızlaşması da bu soru ile birlikte başlıyor. İnsan bir işi neden yapar?
Mühendislik eğitimi almaktan kaynaklı belki, bilemiyorum, yaptığım işlerde ölçülebilir hedefler koyuyorum. Ölçülebilir hedefler, süreler ve değerlendirmeler ile ilerliyor "projelerim". Eğer, makûl sürede, hedefime ulaşamadıysam, yanlışlarımı değerlendirip yeni hedefler / süreler ile tekrar deniyorum. Denedim, denedim ve gene olmadıysa, demek ki zamanı değil diye düşünüp bırakıyorum bir kenara. Blog yazmaya da bu açıdan baktım hep.
Hedefim son derece basit ve net tanımlanmış bir hedefti, blog yazmaya ilk başladığımda. Kendimce yetersiz gördüğüm, Türkçe nitelikli bilgi eksikliğini giderebilmek. Hedef net olunca, uzun seneler boyu, bildiğim konulardaki birikimlerimi, olabildiğince herkesin anlayacağı sadelikte yazdım. Sanırım 5 sene kadar önce, İngilizce blog yazmaya başlarken koyduğum hedef ise uluslararası konferanslara basın akreditasyonu ile katılabilmek idi. Bu blogum sayesinde 10'a yakın uluslararası konferansa basın akreditasyonu ile katıldım. Bana yol + konaklama masraflarına malolsa bile, sektörün duayen isimlerini tanımak, teknolojinin gittiği noktaları en yetkin ağızlardan dinlemek gibi şeyler kazandım.
Her iki blog maceramın da halen sürüyor olmasının en önemli nedeni, epey vaktimi alsalar bile, net ve ölçülebilir hedeflerimin olmasıydı.
Eğer böyle hedefleriniz olmazsa, bir süre sonra kimse beni anlamıyor, yazdıklarım kimsenin ilgisini de çekmiyor, neden fikirlerime katılmıyorsunuz, neden sesimi duymuyorsunuz.... gibi serzenişlerle isyan edersiniz. Oysa dünya sizin etrafınızda dönmediği gibi, sizin her yazdığınıza herkesin katılması gerekmiyor. Hatta yazdığınızı okumaya zaman ayırmasını bile beklememek gerek, internet dünyasına bir yazı bırakırken...
Uzun ve muhtemelen gereksiz bir yazı oldu. Derdimi tam anlatamadığımı hissetsem bile, düzeltmek için enerjim yok ;) Belki başka bir zaman...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.