Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

bir kez daha IBC

Notre Dame / Paris 2015 senesinde, meslekte 20. senemi kutlarken, kendime verdiğim bir armağandı IBC fuar - konferansına katılmak. TVTechTR adlı İngilizce blogumu temsilen, basın akreditasyonu ile, yayıncılık dünyasının Avrupa'daki en önemli buluşmasında ben de yerimi almıştım. Aradan 3 sene geçtikten sonra, 2018 yılında, bu kez yayıncılık dünyasındaki 20. senemi kutlarken, bir kez daha kendime IBC armağanı verdim. Ağustos 2018'de yaşadığımız kur şoku ile, hesaplarım şaşsa da 2018 Eylül başında Amsterdam'daydım.  IBC 2019 için, geçtiğimiz günlerde yaptığım basın akreditasyonu başvurum sonuçlandı: TVTechTR.blogspot.com adresli blog sayfasının kurucusu sıfatıyla, bir kez daha IBC Basın Akreditasyonu sahibiyim.  IBC 2019 konferansının programına göz atmak isterseniz burayı tıklayabilirsiniz. Önümüzdeki günlerde IBC 2019 konferans programının ayrıntılı incelemelerini hem burada hem de TVTechTR'da yapmaya çalışacağım. Ayrıca fuar katılımcısı Türk şirketlerin yöneti...

blog yazmak üzerine

Aslında bu yazının konusu ile başlığı tam örtüşmüyor. Yazıyı yazmamın sebebi ise konu ve başlıktan bağımsız. Gene de en uygunun "blog yazmak üzerin" olduğunu düşünerek seçtim bu başlığı. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişin ardan buyurun yazıya: 2004 yılının Kasım ayından bu yana yazıyorum ve 1500'ü geçti, yayınladığım yazıların sayısı. Her birisine 10 dakika zaman harcamış olsam 15000 dakika geçirmişim, blog yazarak. 250 saatten fazla, ki bu da 10 günden uzun bir süre demek. Hiçbir maddi getirisi olmayan bir iş olduğunu düşününce, bir çokları için mantıksız bir uğraş. Peki son 15 senemin 10 gününü neden blog yazmak için "harcadım"? İşte, yazının başlıktan bağımsızlaşması da bu soru ile birlikte başlıyor. İnsan bir işi neden yapar? Mühendislik eğitimi almaktan kaynaklı belki, bilemiyorum, yaptığım işlerde ölçülebilir hedefler koyuyorum. Ölçülebilir hedefler, süreler ve değerlendirmeler ile ilerliyor "projelerim". Eğer, makûl sürede, hedefi...

Kilo verme projesi takibi - 5

Ev dışında olmamak gerek, kilo verme projesi süresince. Hele, 70.0 gibi iddialı bir hedef koyduysanız... Yazının girişinden, gelişme ve sonucu tahmin edebilirsiniz muhtemelen... 71,9 ile başladığım ay, şehir dışındaki dolaşmalar - gezmeler - yemeler - içmeler sonucunda... son tartı, ne yazık ki, .... 73,8 kg. Ancak, vazgeçmek yok. Hedef aynı, 70.0 bakalım, bir ay sonra ne olacak???

Kadınlar Kitabı / Nedim Gürsel

Bu günlerin yazarı Nedim Gürsel oldu benim için. Arada Saramago'nun Kabil'ini saymazsak  Kadınlar Kitabı, Gürsel'den üst üste okuduğum üçüncü eser. İlk baskısı, elimdeki kitaptaki bilgilere göre, 1983 yılında Cem yayınlarınca yapılmı. Benim okuduğum, Can yayınlarınca, 1994 yılında yapılan, dördüncü baskısıydı. Toplam 182 sayfalık öykü kitapta, birisi sonradan ayrı bir kitap olarak yayınlanan İlk Kadın ile birlikte 5 öykü yer alıyor. İspanyolca baskısında yer alan önsöz, Can yayınlarının bu baskısının da başına konulmuş. Eserin sonunda ise, müstehcenlik iddiasına  yönelik, Nedim Gürsel'in yaptığı savunma var. Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı eserindeki öyküler okuyanı sarsıyor. Eserin dili ve tensel ilişkiye dair ayrıntılar kimilerini rahatsız edebilir. Ancak özellikle İlk Kadın ve Dağlarda Bir Yüz adlı öykülerdeki alt metinlerin tensel ilişkiden çok daha derin anlamlar içerdiğini düşünüyorum. İlk Kadın, ayrı bir kitap olarak da yayınlanmış ve ben de ayrı bir blog...

İlk Kadın / Nedim Gürsel

Kimi dönemler kimi yazarların kitaplarını okumakla geçiriyorum. Bugünlerin yazarı, Nedim Gürsel . Bu ay içerisinde Öğleden Sonra Aşk adlı kitabını okumuş ve bloga eklemiştim . Bu kez, ilk eserlerinden birisini, İlk Kadın'ı okudum.  İlk Kadın'ın Doğan Kitap tarafından Ekim 2004 tarihli dördüncü baskısını okudum. 104 sayfalık eser, yayıncı tarafından roman olarak tanımlanmış. Romandan ziyade novella dense daha doğru olur gibi geldi bana. Bu yazıyı hazırlarken okumaya başladığım Nedim Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabında beni bir sürpriz bekliyordu. İlk Kadın, Kadınlar Kitabı'nın ilk öyküsüydü. Sonra, İlk Kadın'ın baskı geçmişine bakınca, 1983 Kadınlar Kitabı, Cem Yayınevi ibaresini fark ettim. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz ayrıntıların özeti, Gürsel'in Kadınlar Kitabı adlı öykü kitabının uzun öyküsü İlk Kadın, aradan geçen yıllarda ayrı bir roman olarak yayınlanmış. İyi de olmuş.  Nedim Gürsel'den okuduğum eserler arasında en etkileyici betiml...

Kabil / Jose Saramago

Bu sene farklı türler ve farklı yazarlarla tanışma senesi oldu. Geçtiğimiz yıllarda yakın tarihi anlatan kitaplara ayırıyordum vaktimin çoğunu. Yakın tarih konusunda belli bir birikim elde edince, edebiyatın engin denizine yeniden açılmak iyi geldi.  Jose Saramago, bu senenin keşiflerinden birisi oldu. Kitabın adına bakıp Afganistan'ın başkentinden bahseden bir metin bekliyorsanız baştan söyleyeyim bu Kabil o Kabil değil. Habil ve Kabil kıssasında geçen Hz. Adem'in oğlu Kabil, romanın kahramanı. Işık Ergüden'in tercümesi ile Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından ilk baskısı Eylül 2011'de yapılmış eserin, Ekim 2011 tarihli ikinci baskısını okudum. 146 sayfa olmasına karşın kısa sürede okunabilecek bir roman değil Kabil. Kolay okunmamasının en önemli nedeni yazılanların, okuyanda uyandırdığı düşünceler. Neredeyse her bölüm sonunda durup düşünmem, hatta uzun uzun düşünmem gerekti. İkincil neden ise yazarın tercihi sonucu seçilen yazım şekli. Konuşmacıların birbirinden ayrı...

Közlenmiş patlıcan çorbası

grafik olarak hoşuma giden bir fotografım. yazı ile ilgisini kurmaya uğraşmayın :) Patlıcandan çorba mı olur diye düşünenlerdenseniz, bu kolay hazırlanabilir tarifi deneyin. İşin doğrusu, patlıcan çorbasını ilk duyduğumda ben de, olmaz böyle bir şey demiştim. Sonra tadına baktım ve ardından tarifini öğrenip denedim. Son olarak, bloga ekleyip, internet çöplüğüne katkıda bulundum.  Öncelikle malzemeler: 2 - 3 adet orta boy patlıcan. Közlenmeye daha uygun olan tombullardan seçerseniz iyi olur.  2 bardak süt 2 bardak su 1 - 2 yemek kaşığı un Tereyağı Tuz, karabiber ve muskat Yapılışı ise çok kolay. Öncelikle patlıcanları közlüyoruz. Közleme için fırını kullanabilirsiniz. Patlıcanları fırına koymadan önce saplarını kesmeyi ve üzerlerinde kesikler açmayı unutmayın. Patlayan patlıcanlar istemiyoruz. Ayrıca, madem fırın çalışacak közleme için, yanında bir de kek yapayım diye düşünmeyin. Bırakın sadece közleme için çalışsın :) Tenceremizde un ile tereyağını çeviriy...

geçmiş ayın gecikmiş değerlendirmesi, 2019 değerlendirmeleri: Mayıs

Eski alfabemizi öğrenme hedefine dönük bir takım araştırmalara başlamam gerekiyor. Malûm, artık yaz aylarındayız. Şubat gibi, bu hedefi yaz aylarına ertelemiştim. Yazın seyrine dair bir belirsizlik var, sanırım bir kaç hafta içerisinde netleşecek durumlar. Bu netleşmenin ardından, muhtemelen Temmuz başında, eski alfabe öğrenme projesiyle ilgili somut adımlar atabileceğim.  İkinci hedef, evde okunmayı bekleyen kitaplarım bitmeden yenilerini almamaktı. Hem bütçemi hem kütüphanenin sınırlarını düşünerek koymuştum bu hedefi. İşin doğrusu, evde okunmayı bekleyen kitaplar diye ayırdıklarımın tümü yakın tarihimizle ilgili. Sürekli sadece bir konuyla ilgili okumak ise bana göre değil. Neyse ki çok kıymetli arkadaşlarım var ve onlar sayesinde daha önce okumadığım yazarları keşfettiğim bir bahar oldu. Fahrenheit 451'den Biz'e uzanan "okumadığım kült kitaplar" listesi kısaldı. Bu kitapların büyük bölümü arkadaş kitabı, okunup geri verildi. Bir kısmı kütüphaneden ödünç alını...

Öğleden Sonra Aşk / Nedim Gürsel

Eymir Gölü / Ankara - Haziran 2019 İlk baskısı Aralık 2002 tarihinde Doğan Kitap tarafından yapılan öykü kitabının, Ağustos 2003 tarihli dördüncü baskısını okudum. 13 öyküden oluşan kitap 146 sayfa. Sayfa ve öykü sayısının da gösterdiği gibi öyküler uzun değil.  Kitapta belirtilmese bile öyküler yazarın hayatından izler taşıyor sanırım. Kitabın türü anı değil öykü olarak yazıldığına göre anı gibi okumamak gerekir gene de.  Öğleden Sonra Aşk'taki öyküler, farklı okuyuculara farklı şeyler anlatıyor. Ülkemizin ve yazarın yaşadığı darbelerin izlerini taşıyor metinler. Bu bakımdan,  Demir Özlü'nün  Kanallar  adlı kitabını hatırlattı bana. Vaktim kısıtlı, hangisini okumamı önerirsiniz diye sorsalar Demir Özlü'nün Kanallar'ı derim.  Öğleden Sonra Aşk kitabında en çok beğendiğim ise O Kış Saraybosna 'da adlı öykü oldu. 

Biberli, peynirli, mayasız ekmek

Başlıkta ekmek yazdığıma bakmayın, aslında ortaya çıkan lezzet için en doğru isim, ekmek benzeri olmalı. Lafı uzatmadan tarife geçeyim. Her zaman olduğu gibi, önce malzemeler: 1,5 su bardağı un 1 adet kırmızı biber (kapya da deniliyor) 1 adet köy biberi Sert beyaz peynir (miktarı size kalmış, ben 100 gr kadar kullandım, çok abartmamak lazım) 1 adet yumurta 1 paket Kabartma tozu  Tuz ve su Yapılışı çok kolay. Pişirme kısmı biraz zahmetli. Un, yumurta ve kabartma tozu ile tuzu karıştırıyoruz. Su ile karışımı seyreltirken unun topaklaşmasını önlemek için bol bol karıştırmaya devam ediyoruz. Kek hamurundan biraz daha akışkan bir karışım elde etmemiz gerekiyor. Bu arada kapya ve köy biberini küçük küçük doğruyoruz. Ne kadar küçük olurlarsa, karışım içerisinde o kadar homojen (her tarafında aynı) dağılıyorlar. Biber karışımı, kırmızı ve yeşilin uyumu ile güzel bir görüntü sunarken bunlara beyaz peyniri ekliyoruz. Peynir ve biberleri biraz un ile harmanlayıp hamurumuzla b...

Manisa'dan Kahramanmaraş'a yolculuk

Yollar uzuyor, ülke şehirlerini bitirebilir miyim belli değil, ister miyim, onu da bilmiyorum.  Hayat bir yolculuk, kemâle doğru.  Ne kadar sapmadan yürüyebilirsek o kadar iyi. 28 Mayıs 2019'da bloga eklediğim 1500. yazıda da belirttiğim gibi hayatın da doğa gibi mevsimleri var. Birbirini tekrar eden, bir öncekinden sonra bir sonrakini tahmin edebileceğiniz. Bu aralar hangi mevsimde ömrümüz?  Bir sonra hangi mevsim gelecek?