Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bu sene, ilk kez okuduğum yazarlar senesi oluyor desem yeridir. Tatar Çölü, yazarın en bilinen romanıymış. İletişim Yayınları'nda ilk baskısı 1991 yılında yapılmış. Benim okuduğum, 2018 yılında yapılan 18. baskısıydı. 230 sayfalık eseri Hülya Uğur Tanrıöver çevirmiş dilimize.
Buzzati'nin eserini okurken beynimde, bu yazıyı yazarken ise kulağımda, Pink Floyd'un 1973 senesinde yayınladığı The Dark Side of The Moon albümünden Time şarkısı çalıyordu. Sizin de dinlemenizi öneririm. Şarkının YouTube'da bulunan bir kaydının videosunu aşağıya ekliyorum:
Kitabı bir cümle ile özetle deseler şöyle yazardım:
"Bugün, yarın derken koca bir ömrün geçip gidişinin hazin hikâyesi"
Bu arada, hangi ömür geçip gitmiyor ki diyebilirsiniz ve bu sözünüz ya da tespitiniz çok önemli bence. Kitabın fotografını, bloga koymak için, çekerken, anahtarlığımdaki Oblomov'un kapağının da görünmesini istedim. Eğer Gonçarov'un Oblomov'unu okumadıysanız, mutlaka öneririm.
Rahata alışmak, tekdüzeliğin hep şikayet edilen ancak değiştirmek için bir şeyler yapmayı engelleyen huzuru. Bunları, kuş uçmaz kervan geçmez Bastiani Kalesi'nde göreve başlayan Teğmen Giovanni Drogo'nun yaşamı üzerinden anlatıyor Buzzati. Hiç gelmeyecek Tatar saldırısına karşı kalede görev yapanlar, hep bu tekdüze yaşamdan kurtulacakları günün-anın gelmesini bekler. Buzzati, Drogo'nun hikâyesini anlatırken kendi hayatlarımızı sorgulatıyor.
Belki asker değiliz ama bizler de kendi Bastiani kalelerimizin içinde hapsolmuş hayatlarda, özgür düşlerimiz için doğru zamanı bekleyip duruyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.