Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Ankara sokakları ile ilgili yazayım istiyordum, uzunca zamandır. Kısmet bugüneymiş. Bir dizi yazı olsun niyetindeyim, bakalım, ne zaman ikincisi gelir bilemiyorum. Hazır vakit ve enerji bulmuşken, dizinin ilk yazısına başlıyorum:
Atakule civarında, Yukarı Ayrancı'daki sokak isimlerini aşağıda sıraladım:
- Abidin Daver (1886 - 1954)
- Ahmet Rasim (1864 - 1932)
- Ahmet Mithad Efendi (1844 - 1912)
- Sedat Semavi (1896 - 1953)
- Mahmut Yesari (1895 - 1945)
- Cemal Nadir (1902 - 1947)
- Ebu Ziya Tevfik (1849 - 1912)
- Yunus Nadi (1879 - 1945)
- Süleyman Nazif (1870 - 1927)
- Halide Nusret Zorlutuna (1901 - 1984)
- Halit Ziya (1866 - 1945)
- Hüseyin Rahmi (1864 - 1944)
- Prof. Dr. Aziz Sancar [eski adı Abdullah Cevdet (1869 - 1932)]
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.