Ana içeriğe atla

1500. yazı...

Dile kolay, 15 sene... 300'den fazlası kitap notu olan, toplam 1500 yazı... 
İki kez uzun süreyle kapalı kalmasına karşın, aylık ortalama 3000 ziyaretçi...
2000li yılların başında açılıp, hâlen güncellenen, az sayıdaki blogdan birisi...
Blogun ilk yazısı 17 Kasım 2004 tarihli. Futbol konulu ilk ve tek yazım. Kitap etiketli ilk yazım ise Vedat Türkali'nin Kayıp Romanlar isimli eseriyle ilgili, 24 Kasım 2004 tarihinde yayınlamışım. 2004 senesinde yayınladığım iki mekân etiketli yazıya konu olan iki mekânın da artık kapandığını hatırlamak üzüntü verici. Beyaz ve Beyaz, zaten çok uzun ömürlü bir yer olmadı ancak Tenedos, eminim ben yaştakilerin Ankara'ya dair anılarında önemli bir yer tutuyordur. 2004'te yayınladığım yazıda Tenedos'un 10 yaşında olduğundan bahsetmişim. Korunması gereken bir mekândı, ne yazık ki zamanın ruhuna yenildi.
Üç kez, uzun süreliğine kapandı blogum. Kapandı, yerine kapattım diye yazsam daha doğru aslında. Doğa gibi benim de ilkbahar ve yaz kadar sonbahar ve kışlarım da oluyor(du). Üç kez kış uykusuna yatırdım blogu. Bu uyku öncesinde bir kaç yazı var, ölmeye yüz tutan blog başlıklı. 
Yanlış saymadıysam 215 farklı yazarın toplam 310 eseri hakkında yayınladığım kitap etiketli yazı var. Blogda kitap etiketli bu 310 yazı içerisinde en fazla eseri olan yazar İnci ARAL. Aral'ın 20 eserine dair düşündüklerimi paylaşmıştım blogda. İkinci sırada Kaan ARSLANOĞLU geliyor. Aslında ARSLANOĞLU'nun yayınladığı tüm eserleri okudum ancak bir kısmını blog yayına başlamad önce okumuştum. Bu yüzden Arslanoğlu etiketli 16 yazı var blogda. Adalet AĞAOĞLU ile Cüneyt AYRAL 7'şer yazı ile üçüncü sırada.
kitap etiketli yazı - tarih
Yukarıda, 310 adet kitap etiketli yazının aylara dağılımının grafiği var. Şubat 2014 - Mayıs 2015 arasındaki boşluğun büyük bölümünde blogu erişime kapatmıştım. Bu erişime kapalı geçen sürenin sonunda, 2 Temmuz 2015'te yayınladığım ve aşağıya kopyaladığım yazıyı ne zaman okusam aynı şeyi düşünürüm: iyi ki blog yazmaya başlamışım:
2004ten bu yana yazdığım blog son bir yıldır kapalıydı. Yazmanın, başka bir çok şey gibi, anlamsızlaşması başlıca nedendi. Arabadaki navigasyon yazılımının 'yolun akışında devam ediniz' komutunu uygulayacak enerjiyi bulamıyordum bir türlü. Yarın, sonraki hafta, önümüzdeki yaz birbirinin kopyası geçecek günlerdi sadece. Plansız, heyecansız, coşkusuz.
Sonra yavaş yavaş eskiden yaptığım ve beni mutlu eden şeyleri hatırlamaya başladım. Haftalık yayınlanan dergilerim vardı takip ettiğim. Eski dergi artık yayınlanmasa da yerine koyabileceğim bir aylık dergi buldum. Ardından bir kaç yıl önce başladığım tarihimizin bir dönemini anlatan kitap okumalarına döndüm.
Tıpkı herşeyin anlamsızlaşmaya başladığında olduğu gibi kendini besleyen bir sarmal bu. Hayat bir yerinden toparlamaya başlayınca çökmüş gibi duran diğer yerler de düzeliyor ya da bir yerinden bozulmaya başlayınca sağlam duran bölümler de enkaza dönüşüyor.
Bu gereksiz görünen yazıyı kendime yazdım. Hayatın da mevsimler gibi değişken olduğunu kışın da yaz gibi hayatın içinde doğal olduğunu ve herşeyin geçiciliğini unutmayayım diye. Unuttuğumda bana hatırlatsın diye.

Benzer duygu değişiklikleri sonrası blog ve yazarı bir kez daha uyku moduna geçmişti Ağustos 2016 ile Mayıs 2018 aralığında. Koca 2017 senesi boyunca bloga eklediğim yazı sayısı sadece 3. 
Blogun düzenli okuyucuya sahip olması için dönem dönem projeler üretmeye çalıştım. Sosyal medya hesapları açıp, buralarda yazılarımı paylaştım. Çeşitli sorular sorup kitap ödülleri verdim. Hatta ödüllerden birisini Avusturya'ya gönderdim. Facebook hesabımda 100'ün üzerinde aktif kullanıcı varken paylaştığım yazıma gelen ziyaretçi "1" olunca ve bu durum değişmeyince sosyal medya hesaplarımı kapattım. 
Hangi hafta hangi yazıların yer alacağını önceden duyurmak, düzenli okuyucuya ulaşmanın yolu olabilir dedim. Bir süre denedim bunu, ancak "düzenli okuyucu" sorununa çare olmadı hiçbirisi. Sonunda kabullendim :)
1500 içerisinde, etikete göre sıraladığımızda, 352 yazı ile, başta yer alan teknik oluyor. 20 seneden fazla oldu, yayıncılık sektöründe çalışmaya başlayalı. Hâliyle teknik etiketli yazıların neredeyse tümü yayıncılık ile ilgili. Özellikle sayısal karasal televizyon ve radyo yayıncılığı konusunda, Türkçe dilinde, en fazla yazmış kişiyimdir muhtemelen. Aslında radyo ve televizyon yayınlarına erişen herkesi ilgilendirmesine karşın çok az kişinin bilgilendirildiği bir konu sayısal karasal radyo ve televizyon yayıncılığı. Bu açığı kapatmak için vargücümle uğraşsam bile, geldiğimiz noktada, başarılı oldum demekten epey uzağım. 
2011 yılında Over The Top TV ile ilgili yayınladığım yazım, konu hakkındaki ilk Türkçe yazıydı büyük olasılıkla. O günlerde ülkemizde IPTV dışında webTV'den bahsedilirdi. OTT kısaltmasını ise bilene pek rastlanmazdı. İşin doğrusu, bu yazıya vesile olan da bir meslektaşımın OTT ile ilgili sorusuydu. Yanıtı o sırada verememiş olmanın hüznü ile bir araştırma yapıp, anladıklarımı herkesin anlayacağı şekilde yazmaya çabalamıştım. Yazımın okunma sayısına baktığımda, çabama değmiş oldunu söyleyebilirim. 29 Mayıs 2019 itibariyle 1290 kez görüntülenmiş.

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe