Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
29 Mayıs 1913 çarşamba sabahı, Babıâli Baskını sonrası Sadrazam olan Mahmut Şevket Paşa'ya yapılan suikast ile başlıyor kitap. Anlattığı olayların geçmiş bağlantılarını açıklamak adına geri dönüşlerle ilerliyor. Dönemin önemli şahsiyetlerinin yaşadıklarını anlatırken bir tarih kitabından ziyâde, roman dilini kullanıyor. Sanki olaylar anında, olayların olduğu mekânın gizli gözlemcisiymiş gibi, ikili arasındaki konuşmalar, karakterlerin düşündükleri... Bu tarz anlatım, yer yer Esatlı'nın yorumlarının da esere işlediğini düşündürüyor. Sonuçta, Esatlı bu eseri ilk yayınladığında, yani 1930'lu yıllarda, Cumhuriyet kurulmuş ve 1926 İzmir Suikastı davası ve sonrasındaki gelişmeler yaşanmıştı. Daha açık yazmak gerekirse, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin bir kolunun ülke siyasetinde etkisi kalmamıştı.
Cemal, Enver ve Talat Paşalar arasındaki mücadele, bu mücadeleyi daha alt kademede destekleyen isimler, uluslararası siyaset, savaşlar ve sıkıntılarla dolu seneler... Ne yazık ki tarih kitaplarımızda pek anlatılmayan bir dönem İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidar yılları. Özel ilginiz varsa, okuyacak çok kitap var.
Esatlı'nın kitabını iki bölüme ayırmak mümkün. İlk bölümde, 1913'te Mahmut Şevket Paşa suikastı ve onun soruşturması ile başlayıp Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar geçen süreçte Yakup Cemil, Sapancalı Hakkı, Süleyman Askeri, Atıf gibi dönemin önemli, ancak bugünkü tarih kitaplarında pek adları anılmayan, isimlerinin Enver, Cemal ve Talat Paşalar ile ilişkileri anlatılıyor. İkinci bölüm ise Yakup Cemil'e ayrılmış.
İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin fedailerinden, belki onlar arasında en adı bilineni Yakup Cemil. Tarihi karakterleri yaşadıkları dönemin koşullarından soyutlayarak değerlendirmek yanlışına düşmeden, olan biteni sıralayıp gözler önüne seriyor Esatlı. Babıâli baskınında Nazım Paşa'yı öldüren cemil, bu baskın sonrası askerlik ile ilişkisi kesilenlerden. Ardından geçen yıllarda milis olarak cephelerde yer almış. Kitapta anlatıldığına göre Enver Paşa ile, ikisinden birinin hayatına mal olacak bir sürece giriyor ilişkileri. Kitabın, benim için en ilgi çekici bilgisi, Sapancalı Hakkı ile Osmanlı'ya 1916 yılında yapılan tekli barış önerisi. Bu öneriyi, gene kitapta anlatıldığına göre, sağda solda dillendiren, Meserret Oteli'nde bir grup arkadaşı ile toplanıp darbe yapmaya karar veren Yakup Cemil, idamına kadar giden süreci de başlatmış. Sonuç, tarih bilgisi olanlar için malûm: Kağıthane sırtlarında kurşuna dizilerek idam cezası infaz ediliyor.
Hürriyet Yayınları'nın baskısında, 735 sayfalık kitabın sonunda, kitapta adı geçenlerin kısa bilgilerinin yer aldığı bir kim - kimdir bölümü var. Ayrıca kimi yerlerde dip notlarla olaylara ışık tutulmuş. Milli mücadele öncesi Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanılanları bir roman üslubu ile okumak isteyenlere önereceğim bir çalışma.
Hürriyet Yayınları'nın baskısında, 735 sayfalık kitabın sonunda, kitapta adı geçenlerin kısa bilgilerinin yer aldığı bir kim - kimdir bölümü var. Ayrıca kimi yerlerde dip notlarla olaylara ışık tutulmuş. Milli mücadele öncesi Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanılanları bir roman üslubu ile okumak isteyenlere önereceğim bir çalışma.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.