Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Sapanca - NG Hotel bahçesi |
Yayıncılık sektörünü takip eden ve gelişmeleri doğru yorumlayan herkes için beklenen şeyler tüm bu yaşadıklarımız. Sektör lideri, inovatif bir şirket, Netflix, ülkemiz gibi payTV pazarı oldukça sığ olan, hanelerin %30'u payTV abonesi, bir piyasaya girerse, piyasada işler değişir. Bugünlerde yaşadıklarımız aslında yakın gelecekte yaşayacaklarımızın fragmanı niteliğinde.
Elbette yasal sınırlar çizilmezse...
Konuya uzak olan okuyucularım için kısa özet niteliğinde bir kaç yazımın bağlantısını ekleyeceğim aşağıya. Bu yazımın devamını okumadan önce o yazılarımı sırayla okumalarını rica edeceğim.
- ilk yazı 2011 tarihinde. Henüz ülkemizde hiç konuşulmazken Over The Top TV (OTT) konusunda, Türkçe ilk yazılardan birisidir bu yazım.
- ikinci yazım OTT ve gri bölge üzerine. Sene 2013. Yayıncılık, dünyanın her yerinde düzenlemelere tabî tutuluyor. Ancak OTT, dünyanın her yerinde gri bölge niteliğinde. İnternet üzerinden yapılan bir yayıncılık, düzenlemeye tabî tuttuğunuz an, interneti de aynı düzenlemeye tabî kılmanız gerekebilir... Zor bir iş. Yazıya buradan erişebilirsiniz.
- üçüncü yazım, gene bu grilik üzerine. Bu kez 2015 yılında, bir kez daha düzenleme gerekliliğinden bahsetmiştim.
- dördüncü yazım ise iş modellerinin değişimi üzerine. Geçen yıl yazdım bu güncellemeyi. OTT, sektörü nasıl değiştirecek konusundan bahsettim.
- Kabul ediyorum, biraz fazla oldu yazı sayısı. Ancak merak etmeyin, sadece iki tane kaldı. Sondan bir önceki yazıda Netflix neyi nasıl değiştirecek diye fikir yürütmüştüm, sene 2016, Netflix Türkiye'de erişilebilir olduğu tarihlerde...
- ve son yazı: "gri bölge" ifadesini sıklıkla kullanıyorum, OTT'yi tanımlarken. İşte bu griliğin adının konulması çabasının bir örneği, RTÜK tarafından geçtiğimiz sonbaharda görüş ve önerilere açılan yönetmelik taslağı. Bu taslak üzerine bir iki şey yazmıştım. Daha ayrıntılı bir incelemeyi yapabilmek için daha fazla hukuk bilgisine ihtiyaç var, ki bende öyle bir bilgi yok ne yazık ki.
BKM'nin yapımcılığını üstlendiği Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği Organize İşler - Sazan Sarmalı adlı film, sinemalarda gösterime başladıktan 2 hafta sonra Netflix içerikleri arasına eklendi. Sinemalarda üçüncü haftasına giren film, beklendiği üzere ciddi bir seyirci kaybıyla vizyon günlerini sürdürüyor. Konu ile ilgili çok sayıda haber ve açıklama var. İtirazlar ve Türk sineması için "darbe" olduğunu ileri sürenler çoğunlukta.
Oysa sinemanın bir endüstri ve her endüstri gibi, üretim yapanların en temel motivasyonu kârlarını en çoklaştırmak. Ürettiği ürünü, ki burada ürün bir film, daha yüksek bedel ödemeye hazır bir platform bulduğunda, yayın haklarını ona satmak, klasik iktisadın kaidelerine uygun. Bu noktada belki böylesi bir tavrın yapımcının sonraki işlerinin kaderini etkileyeceğinden hareketle, bindiği dalı kesti, denilebilir belki. Ancak, işin geleceğini düşününce, bu eleştiri de pek doğru değil.
Sinema salonu işletmecilerinin tepkisi ve açıklamaları anlaşılabilir. Ekonomik olarak bir takım sıkıntıların yaşandığı bir dönemde, gişesine güvenilen bir filmin alternatif ve, ilk 30 günlük ücretsiz denemesi nedeniyle, ücretsiz bir kanaldan yayınlanması ciddi bir kayba yol açmıştır. Burada, filmin dağıtım firması ile işletmeciler arasında yapılan sözleşmenin koşulları arasında payTV ve benzeri platformlarda yayınlanması için konulan süreye dikkat etmek gerekiyor. Salon işletmecilerinin, basına yansıyan açıklamalarında, bundan sonraki filmlerde bu sürenin 8 ay olarak belirtileceği söylenmiş.
Piyasanın o meşhur "görünmez eli" bir yerde devreye girip, taşları yerine oturtacaktır. Dağıtım kanalı olarak interneti kullanan ve altyapı konusunda bir yatırım maliyeti bulunmayan (evlerimize internet ulaştırma konusu ile ilgilenmeyen) OTT firmaları, yayıncılık sektörünü dönüştürecek/değiştirecek. Bugünlerde yapılan tartışmalar, bu dönüşüm ve değişimin kaçınılmazlığının fazlaca anlaşılmadığını gösteriyor.
Belki başka bir yazıda, OTT sonrası yayıncılık dünyası neye benzeyecek konusuna dair öngörülerimi paylaşırım...
Oysa sinemanın bir endüstri ve her endüstri gibi, üretim yapanların en temel motivasyonu kârlarını en çoklaştırmak. Ürettiği ürünü, ki burada ürün bir film, daha yüksek bedel ödemeye hazır bir platform bulduğunda, yayın haklarını ona satmak, klasik iktisadın kaidelerine uygun. Bu noktada belki böylesi bir tavrın yapımcının sonraki işlerinin kaderini etkileyeceğinden hareketle, bindiği dalı kesti, denilebilir belki. Ancak, işin geleceğini düşününce, bu eleştiri de pek doğru değil.
Sinema salonu işletmecilerinin tepkisi ve açıklamaları anlaşılabilir. Ekonomik olarak bir takım sıkıntıların yaşandığı bir dönemde, gişesine güvenilen bir filmin alternatif ve, ilk 30 günlük ücretsiz denemesi nedeniyle, ücretsiz bir kanaldan yayınlanması ciddi bir kayba yol açmıştır. Burada, filmin dağıtım firması ile işletmeciler arasında yapılan sözleşmenin koşulları arasında payTV ve benzeri platformlarda yayınlanması için konulan süreye dikkat etmek gerekiyor. Salon işletmecilerinin, basına yansıyan açıklamalarında, bundan sonraki filmlerde bu sürenin 8 ay olarak belirtileceği söylenmiş.
Piyasanın o meşhur "görünmez eli" bir yerde devreye girip, taşları yerine oturtacaktır. Dağıtım kanalı olarak interneti kullanan ve altyapı konusunda bir yatırım maliyeti bulunmayan (evlerimize internet ulaştırma konusu ile ilgilenmeyen) OTT firmaları, yayıncılık sektörünü dönüştürecek/değiştirecek. Bugünlerde yapılan tartışmalar, bu dönüşüm ve değişimin kaçınılmazlığının fazlaca anlaşılmadığını gösteriyor.
Belki başka bir yazıda, OTT sonrası yayıncılık dünyası neye benzeyecek konusuna dair öngörülerimi paylaşırım...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.