Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Okuduğum Murphy, Ayrıntı yayınlarından çıkmış. Uğur Ün, Fransızca ve İngilizce metinleri birlikte kullanarak dilimize çevirmiş. Bendeki baskısının tarihini bilemesem bile 4 Haziran 1995 öncesi olduğuna eminim. 178 sayfa.
Beckett denildiğinde akla ilk gelen eser Godot'u Beklerken oluyor elbette. 1906 yılında İrlanda'da doğan Beckett, Godot'u Beklerken adlı oyunu 1948 yılında yazmış, Fransızca olarak. Seneler önce, sanırım 1996 yılında, ODTÜ Oyuncuları sahnelediğinde izlemiş ve çok beğenmiştim oyunu. Hayatımızın, tıpkı oyundaki karakterler gibi, gelip gelmeyeceği - hatta varolup olmadığını bile bilmediğimiz - Godot'ları bekleyerek geçtiğini düşünmüştüm. Gene aynı senelerde hediye olarak verilen Murphy adlı romanı ise bir türlü bitirememiştim.
Bu yarım bırakışın arkasında farklı nedenler olsa bile sonuç değişmiyordu, yarım kalmış bir şey vardı geride/ortada. Yarım kalanları bitirmeden, ilerlemek pek olası olmuyor. Farklı kitaplar girse de araya, ister istemez, zaman zaman dönüp sayfaları karıştırıyordum. Kaldığım yeri unuttuğum için, neredeyse her seferinde, yeniden, baştan başlamak zorunda kalmak ise işin en keyifli yanıydı aslında.
Garip gelecek ama, bu kitabı okumayı bitirmek istemedim seneler boyu. Beckett'ın sıradışı metniydi beni kendisine bağlayan sanırım. Big Lebovski adlı filmi sevdiyseniz meselâ Murphy'i de seversiniz. Tutunamayanları beğendiyseniz Murphy'i de beğenirsiniz.
Murphy gibi bir kitabı yayınlarken biraz daha özen gösterilseydi keşke diye düşündüm okurken. Bu sayede kitaptan alınan keyif artardı. Örneğin 33. sayfada geçen Cuchulain yontusu ifadesine kısa bir açıklama eklense ve Cuchulain'in ne olduğu açıklansa Beckett'ın metni daha anlaşılır olurdu ya da 58. sayfada geçen Austin Ticklepenny / Meyhane Şairi / Dublin Kenti ifadesinin aslında şair Austin Clarke gönderme olduğu belirtilse fena mı olurdu? Belki bu tür göndermelerin olduğu, romanın sonuna konulacak bir sonsöz ile açıklanabilirdi. Kim bilir, belki Ayrıntı yayınları, sonraski senelerde çıkardığı Murphy basımlarına sonsöz / önsöz eklemiştir.
Bu arada, unutmadan ekleyeyim, SadeceOzgur adlı blogumda "kitap" etiketli 300. yazı Murphy oldu... Kısmet Murphy'yeymiş...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.