Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bu uzun ve muhtemelen gereksiz başlangıcın ardından gelelim Ankara Sanat Tiyatrosu'nun sahnelediği mübadele öyküsüne. Oyunun yazarı ve yönetmeni Yeşim Dorman. Dorman, yazıp yönettiği oyunda rol de alıyor. Oyunun, AST'ın internet sitesindeki sayfasında şu ifadelere yer verilmiş:
"Sen bu kökleri, o tohumları yok edersen, yerinden yurdundan edersen ve onun yerine benimkiler geçsin dersen; dünya harikası bir caminin dibine gökdelen dikersin.
Dünyanın en güzel zeytinlerinin olduğu yere Mübadele ile gelen insanlar tütüncüydü.
Zeytin ağacı hiçbir şey ifade etmiyordu onlara.
Anadolu Rum’u için zeytin ağacı onun ayrılmaz parçasıydı. Ama oraya yerleştirdiğin insan, bundan hiçbir şey anlamıyordu.
Kim mutlu oldu lanet Mübadele’den? Ne Müslümanı ne de Hristiyanı.
Kendini mübadillerin yerine koyabilir misin ?Bir gecede binlerce yıldır yaşadığın topraklardan ayrılacaksan eğer, 'valizine ne sığdıracaksın ki'?
Dünyanın her yerinde bütün işgaller, savaşlar, bütün yer değiştirmeler hayatı zehirlemiştir…
Eğer Tanrı’ya inanıyor ve tapınıyorsan bu Tanrı’ya yapılmış en büyük ihanettir.
Dindar olmak tapınaklarda ibadetle bitmez. Hayata da ibadet etmeli. Şükran ve saygı duymalı.
Herkes başka bir dünyada daha rahat edeceği endişesiyle ibadet ediyor oysa dünya denilen yer bir cennet.
Sen bu yaşadığın cennete ihanet edersen, öbür dünya seni nasıl kabul edecek?"
"Sen bu kökleri, o tohumları yok edersen, yerinden yurdundan edersen ve onun yerine benimkiler geçsin dersen; dünya harikası bir caminin dibine gökdelen dikersin.
Dünyanın en güzel zeytinlerinin olduğu yere Mübadele ile gelen insanlar tütüncüydü.
Zeytin ağacı hiçbir şey ifade etmiyordu onlara.
Anadolu Rum’u için zeytin ağacı onun ayrılmaz parçasıydı. Ama oraya yerleştirdiğin insan, bundan hiçbir şey anlamıyordu.
Kim mutlu oldu lanet Mübadele’den? Ne Müslümanı ne de Hristiyanı.
Kendini mübadillerin yerine koyabilir misin ?Bir gecede binlerce yıldır yaşadığın topraklardan ayrılacaksan eğer, 'valizine ne sığdıracaksın ki'?
Dünyanın her yerinde bütün işgaller, savaşlar, bütün yer değiştirmeler hayatı zehirlemiştir…
Eğer Tanrı’ya inanıyor ve tapınıyorsan bu Tanrı’ya yapılmış en büyük ihanettir.
Dindar olmak tapınaklarda ibadetle bitmez. Hayata da ibadet etmeli. Şükran ve saygı duymalı.
Herkes başka bir dünyada daha rahat edeceği endişesiyle ibadet ediyor oysa dünya denilen yer bir cennet.
Sen bu yaşadığın cennete ihanet edersen, öbür dünya seni nasıl kabul edecek?"
Bir Valize Ne Sığar ki? / AST sayfasından alınmıştır. |
İmparatorluklar çağının kapanması ve ardından başlayan ulus devletler sürecinde, Anadolu coğrafyasında bir çok acılar yaşanmış. Tarih derslerinde bu acılara dair yeterince bilgilendirilmiyoruz ne yazık ki. Yüzlerce yıl boyunca yaşamakta oldukları toprakları terk etmek ve dilleri/dinleri dışında ortak noktaları olmayanların yanına gitmek zorunda kalanların hikâyesini anlatıyor oyun. Mübadeleyi, çoğunlukla Anadolu'ya gelmek zorunda kalan Balkan göçmenlerinin anıları ile biliriz. Dorman, bu kez suyun öte yanında yaşanılanlar açısından bakıyor resme. Atina'da bir tavernada, Anadolu -suyun öte yanındaki adıyla Asya Minör- göçmeni bir grubun, ikinci dünya savaşı döneminde geçen bir akşamlarına konuk oluyoruz. "Aynı bizim havalar" diye dinlediğimiz rembetiko, fava, pilaki eşliğinde, diller farklı da olsa acıların aynı olduğuna şaşarak, kâh gülüp kâh ağlayarak birer saatlik iki perde su gibi akıp geçiyor.
Ankara Sanat Tiyatrosu ekol olmaya devam ediyor. Kızılay'ın merkezinde Ihlamur sokaktaki küçük salon, artık genişleyen fuayesi ile konforlu bir ev sahipliği yapıyor. Hele bizim gibi locadan aldıysanız yerinizi, giriş-çıkıştan, oyun boyunca sunduğu geniş alan ile tiyatro keyfiniz artacaktır.
Vakit ayırıp oyunu izlemenizi öneririm...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.