Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
bu soğuk Ankara'da sıcacık bir çorba |
Mutfak işleri terapi gibi geliyor bana. Sadece pişirmek değil, bulaşığın yıkanması, derlenip toplanması, baharatlar ve bakliyatları düzenlemek... Kısaca mutfaktaki her şey.
En çok heyecanlandıran ise denemeler... Ölçüsüz, herşeyin "göz kararı", "bir çimdik" ile tarif edildiği denemeler... Bu tür denemelerin tek kusuru, tekrarının zorluğu. Göz, kendi gözünüz de olsa, aslında her seferinde başka baktığı için, onun "kararı" da farklı oluyor :)
İşte bir cumartesi sabahında giriştiğim kereviz çorbası, böyle bir deneme. Sonuçtan memnun olunca, paylaşmak istedim...
Malzemeleri sıralayayım öncelikle: Orta boy kuru soğan, iki kereviz, kerevizlerin yaprakları (saplarını kullanmadım ama maydanozdaki gibi yaprakları kullandım), tane kimyon (tane dediğime bakmayın, toz olmayan anlamında tane diyorum), tuz, zeytin yağı, 1 portakal ve 1 limonun suyu, "biraz" erişte ve "biraz" yulaf ezmesi...
İşe soğanı doğrayıp tencerede biraz su eşliğinde haşlayarak başlıyoruz. Ben soğanın pembeleşmemesi gerektiğine inananlardanım. Biraz diri kalmalı soğan, yemeğin içinde olduğunu hatırlatmalı. Siz yok olsun ve sadece lezzeti kalsın diyen çoğunluktansanız biraz yağ eşliğinde pembeleşene kadar çevirebilirsiniz.
İkinci işimiz, ki bunu soğan tenceredeyken yapmanız, çorbanın toplam yapım süresini kısaltacaktır, kereviz yapraklarını, sapları kullanmadım ben ama siz isterseniz hepsini kullanabilirsiniz, parçalayıcıdan geçirmek. Elinizde yemyeşil bir su kalacak. Ne yazık ki çorba piştiğinde bu yemyeşil renk yerini açık yeşile bırakıyor. Vakit kaybetmeden bu suyu da tencereye ekleyin. Benim gibi soğanı haşlamayı tercih ettiyseniz, zaten su eklemeniz gerekiyordur muhtemelen. Su yerine bu yeşil suyu koyun.
Kerevizleri ufak ufak doğrayın. Böyle kuşbaşı büyüklüğünde falan olmalı bence. Artık çorbanın tüm malzemesi eklendi denebilir. Kalanlar, keyfe keder şeyler, ancak unutmayın, farkı oluşturan da ayrıntılardır :)
Kimyon ve tuzu en son ekliyorum ben. Böyle olunca sanki, lezzetler daha fazla hissediliyor.
Erişte ile yulaf ezmesini de ocağı kapatmadan az önce ekliyorum. Her ikisinin de fazla pişmesine gerek yok. Kaynayan çorbanın içine atıp, ocağı kapatsanız bile pişeceklerdir.
Son olarak, portakal ve limon suyunu koyup işlemi tamamlıyoruz...
Afiyet olsun...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.