Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Her sene bu zamanlarda büyük bir heves ile edindiğim Gezici Film Festivali programı, "büyük bir heves ile edinilip bir kenarda bekleyenler" kervanına katılırdı. Bu sene, kim bilir belki de veganlığın etkisiyle :), bir kenar yerine çantamda bekledi, vakti gelene kadar. Vakti dünmüş.
Sıradan bir pazartesi günü, programda gördüğüm Paranın Kokusu gösterimi ile değişti birden. Büyülü Fener sinemasını aradığımda, sabahın erken saatleri olmasına karşın, en ön sıra dışında yer olmadığını öğrendim. Film, akşam 18.30'da, gündüz gişeye gidemem, neyse ki internetten bilet alınabiliyormuş. En ön sıradan film seyretmek, boyun ağrısına yol açsa bile, festival filmleri için katlanılacak bir rahatsızlık...
Klasik bir pazartesi akşamından farklı olarak, Kızılay kalabalığına karışıp Büyülü Fener'e ulaştığımda, seneler öncesinde bıraktığım festival kalabalığı ile karşılaştım. En ön sırada olmak pek rahatsız etmedi ama o dip gürültüsü beni benden aldı. Özellikle dış mekanlarda nasıl bir ses ekipmanı kullanıldıysa, en eğitimsiz kulağı bile rahatsız edecek dip gürültüsü vardı film boyunca.
Paranın Kokusu bir Ankara filmi. Yönetmeni ve oyuncularının büyük bölümü Ankara'lı. Siyah Beyaz adlı sanat galerisi / bar bildiğiniz mekânlardansa oyunculardan tanıdık gelen olacaktır. Amatör bir havası vardı filmin bence. Belki Ankara'da film çekmenin getirdiği zorluklar belki bütçe kısıtı tam nedenini bilemesem bile alışageldiğimiz havadan uzak bir filmdi.
Sürpriz ise film sonunda yönetmen ve Ankara'daki film ekibinin sahnede sorularımızı yanıtlaması oldu. Dip gürültüsünü sordum ve yönetmeni de rahatsız eden bir şey olduğunu öğrendim. Bu arada, filmin yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu'nun genel cerrahi uzmanlığına sahip bir hekim olduğunu da ekleyeyim.
Sonuçta, hayat bir şekilde akıp gidiyor. Yaptıklarınız ve yapmadıklarınız bu akışı nasıl geçirdiğinizi belirliyor...
goruntu isi haloldu ama hala ses Turk sinemasinin en buyuk sorunu...
YanıtlaSilgoruntu isi haloldu ama hala ses Turk sinemasinin en buyuk sorunu...
YanıtlaSilBüyülü Fener'de vizyona girecek film. Vakit bulabilirsen izlemeni öneririm. İşin içinde birisi olarak senin görüşünü merak ediyorum.
YanıtlaSil