Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir. Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.
Demirören Medya sayesinde yayıncılık dünyasında işler nasıl gidiyor minvalli bir tartışma başlayacak gibi. Gerçi, tartışma olmadan işin üstü kapanacak gibi geliyor bana. Olsun, ben gene de bu vesile ile epey zamandır yazıp çizdiklerimi tekrarlayayım:
Bir önceki yazıda işin ekonomisinden bahsetmiştim. Bu kez işin sosyal boyutundan dem vurmak istiyorum. Öncelikle bir hatalı bilgiyi düzelterek başlayalım:
Televizyon karşısında geçirilen süre azalmıyor.
Aşağıdaki grafik, RTÜK'ün Nisan 2018 tarihli İzleyici Bildirimleri ve Sektörel İstatistikler raporundan alıntı. Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

"Ne yazık ki" ifadesini yukarıdaki tespitimin/gerçeğin başına ekleyebilirsiniz. Bu tespit/gerçek sadece ülkemiz için değil tüm dünya ölçeğinde geçerli. Peki bu internet çağında, kim hâlen TV izliyor? Sorunun yanıtı aslında belli: 1980 ve öncesi dünyaya merhaba diyenler. Yani, yeni kuşaklar, bugün için 10-20 yaş arasında bulunanlar, artık TV karşısında değiller. Ancak, bu milenyum kuşağı, henüz reklâm verenler için temel hedef kitle değil. Belki bundan 10 sene sonra durum değişecek, ancak bugün için TV hâlâ evlerin bir numarası.
Madem TV evlerin baş köşesinde oturmaya devam ediyor, bu durumda ne yapmalı?
Yapılacak şey basit: Geleceğe hazırlanmak... Peki gelecek ne? İster istemez aklıma geliyor,
GENÇLİK GELECEK,
GELECEK...
evet bildiniz,
Online MEDYA :)
Google tarafından satın alınan Youtube, bugün için, tüm dünyanın en büyük OTT servis sağlayıcısı konumuna gelmiş durumda. Netflix, Hulu gibi devlerin yanı sıra Facebook Watch, Amazon Prime Video, Ali Baba Pictures gibi video içerik üretimi işine gireceğini açıklayan/başlayan firmaları gördükçe geleceğin ne olduğunu sormak biraz abes ile iştigal oluyor.
Ülkemizde Doğuş Grubu PuhuTV ile Doğan Grubu ise BluTV ile online medyanın önemini anlamış ve bir takım girişimlere başlamış bulunuyor. Demirören Grubu, Doğan Grubu'nun medya varlıklarını satın alırken BluTV'nin bu bağlantının dışında kalmış olması bile manidar.
Bu yazılara devam edeceğim. Şimdilik burada keseyim...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.