Ana içeriğe atla

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

Ücretli TV yayını olur mu?

Soru, son derece anlamsız aslında. Yanıtı tek kelimelik sorulardan: ELBETTE. Ancak bir küçük koşul var, müşterisini bulabilirseniz....
Bir tweet olsa, yukarıdaki paragraf yeterli olur. Madem konu üzerine blog yazısı hazırlıyorum, o zaman biraz daha ayrıntılandırayım yazımı. 
Radyo ve televizyon yayıncılığı, "kamuyu yönlendirme", "halkı bilinçlendirme" gibi ulvî amaçları bir kenara koyarsak bir "iş"tir. Radyo ve televizyon yayıncısı şirketler, temelde, kâr elde etmek amacıyla kurulur, ülkemiz özelinde, kurulmalıdır diye düzeltmek gerekli sanki. Neyse, konunun o boyutunu bir başka yazıya bırakarak devam edeyim. 
Kâr elde etmenin yolu bellidir. Tıpkı kilo vermenin formülü gibi, girdilerin çıktılarla ilişkisinden ibarettir. Yani, masraflar çıktıktan sonra cepte para kalmalıdır. Konuştuğumuz bir lokanta olsa, yemek için alınan malzemelere ödenen para, dükkân kirası, vergi ve diğer yasal yükümlülükler, personel maaşları giderler kalemini; yemek satışı karşılığı alınan para ise gelirleri oluşturur. Eğer satışlardan elde edilen gelir, giderlerden fazla ise iş devam eder. Lokantada net olan bu hesap, söz konusu medya olunca biraz kafa karıştırıyor.
Klasik medya yayıncıları, "yayın saati"nin bir bölümünü, ki ülkemizde bu "bölüm" 6112 sayılı yasa ve ilgili yönetmeliklerle çok ayrıntılı olarak tanımlanmıştır, reklâm verenlere "kiralar". Bu kira süresi boyunca, reklâm yaptıran şirket, kendi hazırlattığı içeriği yayınlar. Karşılığında, reklâmı yayınlayan kuruluşa "kira" öder. İşte, klasik medya yayıncısının tek geliri bu kiradan ibarettir aslında. Peki bu kira neye göre belirlenir? Paragraflar ilerledikçe model çok daha iyi anlaşılacak, o yüzden biraz sabır rica ediyorum. 
Medyadaki reklâm saatlerini, caddelerdeki reklâm panolarına benzetebiliriz. Bilirsiniz, kimi işlek caddelerde kimisi ara sokaklarda, kimi meydanlarda farklı boyutlarda panolar bulunur. Her panoyu "gören" kişi sayısı aynı değildir elbette. Bu yüzden her panonun kira bedeli de farklıdır. Medya kuruluşlarının reklâm tarifelerini buna benzetebiliriz. Çok izlenen bir kanalın çok izlenen bir programının tarifesi yüksek olur. Kanalı çok izlenen yapabilmek için yapılabilecekler ve bunun sonuçları ise takip eden paragrafta.
Bir önceki paragrafta medya yayıncısının "gelir" bölümünü anlatmaya gayret ettim. Geliri yükseltebilmenin yolu kanalı çok izlenir kılmaktır. Bu ise, gider kalemlerini arttırır. Medya yayıncısı, 7x24 yayınları, farklı içeriklerle doldurur. 6112 sayılı yasa, bu içeriklerin belirlenmesinde bir takım kriterler tanımlamıştır. Bu kriterlere uygun olarak hazırlanan içeriklerin izleyicide ne kadar karşılık bulacağına dair tahminler yapılsa bile, son sözü izleyici söyler. Peki nedir bu içerikler?? Kanal "tematik" değilse, yani müzik/çocuk/spor/haber/belgesel... kanalı değilse, içerikleri ikiye ayırabiliriz: Canlı yayınlar ve bant kayıtları. Yazı uzadıkça uzuyor farkındayım :)
Canlı yayınlar, maçlar/konserler/haberler/mitingler... Çoğunlukla kanalın içeriğin oluşturulmasında dahli bulunmayan yayınlardır. Bir şekilde "yayın hakkı sahibi" olarak içeriği yayınlar. Bant kayıtları ise diziler, filmler ve diğer önceden kaydedilmiş prodüksiyonlardır. Ülkemizde ve dünyada da genel anlamda, "prime time" olarak adlandırılan zaman dilimi "serial" denilen "dizi"lerle doldurulur. Bu dizilere ödenen para, medya yayıncısı için en büyük gider kalemlerinden birisidir. Diğer gider kalemleri çoğunlukla sabit giderlerden ibarettir aslında: Uydu kirası, yasal yükümlülükler (RTÜK payı, vergiler ve harçlar), kiralar, personel maaşları. 
Klasik medya yayıncılarının durumunda gelir-gider dengesi şu şekildedir:
KÂR = REKLÂM - (İÇERİĞE ÖDENEN PARA+PERSONEL MAAŞLARI+YASAL YÜKÜMLÜLÜKLER+KİRALAR+UYDU KİRASI)
gördüğünüz gibi gelir tek kalemken, gider bir çoktur. Bu modelde kâreden bir kuruluş ya gerçekten çok kaliteli içeriği kendi imkânları ile üretiyordur ya da çok az sayıda oyuncu vardır piyasada. Ülkemiz özelinde, iki durum da olmadığına göre, medya yayıncılığı, tek başına düşünüldüğünde, kârlı bir iş değildir. 

Yazının başlığındaki soruya dönersek, medya yayıncıları, reklâmın dışında bir gelir kalemi aramaktadır ve buldukları çözümlerden birisi içeriğin ücretli verilmesidir. Dünyada bunun örnekleri mevcuttur. Kaliteli ve özel içerikler, sektördeki ifadesiyle "premium content", para karşılığı izlettirilebilir. Çoğunlukla "tematik" olan bu kanalları izlemek isteyenler, çoğunlukla bir uydu yayın paketine abone olurlar. Medya yayıncısı, o pakette içeriğinin yer almasının karşılığı olarak, platform işletmecisinden ücret alır. 
Eğer ürettiğiniz içerik bu nitelikteyse, gelirinize reklam dışı bir kalem ekleyebilirsiniz. 
Bizim ülkemizde böyle bir kanal var mı??

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Bir başka Paris Rehberi: Faruk Uraz söyleşisi

1. Öncelikle söyleşi teklifime bu kadar kısa sürede yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ederim. İlk soru biraz klasik olacak ne yazık ki. Faruk Uraz 'ı ben Paris'te yaşayan, Türkiye'de doğup okumuş birisi olarak biliyorum. Siz bu kısacık bilgiye neler eklemek istersiniz. Aslında kendinizi ve yaptığınız işi kısaca tanıtmanızı istesem. Dilerseniz, uzun uzun da anlatabilirsiniz elbette. Sayfa sınırımız yok :) Faruk URAZ, Paris, Meclis Binası önü, Seine nehri kıyısı Sizin tabirinizle Türkiye'de doğup okumuş birisi olarak Fransa’ya gelmiş olmak önemli mi bilmiyorum ama galiba bir şans. Diğer olasılıkta  iki ülke arasında sıkışıp kalma riskiniz  birazcık daha fazla. Bu anlamda bir dönem Normandiya’da öğrenci olarak yaşamış birisi olarak Fransa’nın başka bir bölgesinde değil de Paris’te yaşıyor olmaktan dolayı ayrıca memnunum. Paris, İstanbul gibi metropoller ait oldukları ülkelerin kimliklerini ikinci plana itebilen güçlü karakterli şehirler. Ben bir de Paris’in ...

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm.