Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Cinsiyetimiz, anne-babamız, ten rengimiz ve daha bir çok şey gibi, bizim seçimimiz değil. Ne kadın olmak eksiklik ne erkek olmak üstünlük. Toplum düzeni içinde kadınlara ve erkeklere biçilmiş bir takım roller var. Bundan belki 50 sene öncesinde kadınların iş hayatına katılımı çok daha sınırlıyken, bugün ailenin iki ferdinin de çalışması, neredeyse zorunluluk. Özellikle çocuklu ailelerde erkek ile aynı koşullarda çalışan kadın, bir mesaisini de evde yaparken, erkek, en iyi ihtimalle "karısına ev işlerinde yardım eden düşünceli koca" rolünü üstleniyor.
Bundan 10 sene önce Oral Çalışlar ve Gürhan Uçkan'ın yazdığı Kadınların İsveç'i adlı kitabı okuduğumda bir hayli şaşırmıştım. Bir yanda toplumsal hayatın tamamında erkek ile eşit haklar ve temsil oranlarına sahip İsveç'li kadınlar, diğer yanda senede 2000 tecavüz vakası. Bundan 5 yıl sonra ve bugünden 5 yıl önce, İsviçre'de yapılan bir araştırmanın sonucunu içeren Cinsel Şiddet adlı kitabı okuduğumda, bir kez daha şaşırmıştım. İsviçre gibi medeniyetin beşiği olarak bilinen, bir ülkede cinsel şiddetin yaygınlığı dehşet vericiydi. Ülkemizde her sene daha sık duyar hale geldiğimiz şiddet ve cinayet haberleri de geleceğimize dair umutsuzluğumu arttırıyor.
Bu duruma dair yapabileceğimiz bir şey yok mu?
Soruyu ortaya koyduğuma göre bir takım yanıtlarım var elbette. Kendimce bulduğum ve herkesin uygulayabileceği şeyleri yazayım istedim:
- Her ortamda kadınlara karşı ayrımcı tavır ve uygulamalara dur demek. Bu, iş yerinde bir kadın arkadaşın kıyafetine yapılan yoruma tepkiden okul kitabında baba televizyon izlerken annenin sofrayı hazırladığını çizen resme tepkiye kadar her ortamda her olumsuzluğa karşı.
- Kendi hayatımızdan bu tür söz ve tavırları silmek. Ev işlerini annenin işi olarak görüp, ona "yardım etmek" yerine, iş bölümü yapmak.
- Yetiştirdiğimiz çocukları, "toplumsal cinsiyet" kavramının farkında olmaları ve buna karşı tavır geliştirmeleri konusunda eğitmek.
- Daha bir kaç madde var ama hamur mayalandı, devamını ilerleyen günlerde tamamlarım kısmetse...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.