Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Romanı yeniden bitirince bu kez kendime kızdım. Hep bir şeyler yapmalı diye düşünüp oturup durduğum için. Bir dönem yazdığım meslek odası bültenlerinde romanı tanıtan yazı yazmadığım için. Arslanoğlu'nu sosyal bir etkinlik için söyleşiye davet etmediğimiz için. Romanı sevdiklerime hediye etmediğim için. Neyse ki hiçbirisi için geç sayılmaz. En azından çok geç sayılmaz....
Blog yazılarına alıntı ile başlamam genelde. Alıntı, 2015 senesi temmuz ayında Reenkarnasyon Kulübü adlı romanı yeniden okumam sonrası yazdığım yazının son paragrafı. Yayınladığı tüm kitapları okuduğum iki kişiden birisi olan Arslanoğlu'nun, daha fazla okunması için bir şeyler yapmalıyım demiştim. Aradan geçen 3 senede, bu "birşeyler"in;
- EMO bülteninde tanıtım yazısı yayınlamak,
- Romanları sevdiklerime, yarışma sorularını bilenlere hediye etmek,
- Facebook'ta kitapları ile yazdıklarımı sık sık paylaşmak
bölümlerini yapmışım. Paragraftaki fikirlerden birisini ise hayata geçirmemişim; bir söyleşiye davet etmek....
Henüz tarih ve mekân netleşmese bile pek yakında, Ankara'da, son yayınlanan kitabı ana eksende olacak bir söyleşi için görüşmelerimiz devam ediyor. Malumunuz son çalışma ortak eser, Prof. Dr. İlknur Arslanoğlu ve Dr. Arif Yavuz Aksoy ile birlikte hazırladıkları bir kitap.
Öncelikle kitabın üç hekim tarafından hazırlanan, Güneş Dil Kuramı üzerine bir çalışma olduğunu belirteyim. İlknur Hoca, çocuk endokrinolojisi, Kaan Hoca psikiyatri, Arif Yavuz Hoca genel cerrahi uzmanı. Bu üç uzman hekim, onca işleri ve yoğunlukları arasında vakit bulup, entellektüel merakın cazibesine yenik düşüp belki de, güneş dil kuramı ve yankıları, acaba kök dil diye bir şey var mı, yabancı dilde Türkçe'den geçen kelimeler var mı gibi konularda kitaplar okumuşlar. Sonunda bulduklarını, bir de sözlük ekleyerek, yayınlamışlar. İkinci baskısını yapan çalışma, tahmin edeceğiniz gibi büyük ilgi uyandırdı. Dil dernekleri, Türk Dil Kurumu, üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri, siyasi partiler, dernekler... Hepsinden sayısız söyleşi daveti alan yazarlar ayrıca imza günlerinde kitap imzalamaktan yorgun düştü.
Neyse ki gene de benim davetimi de kırmadılar. Başta yazdığım gibi, bu yazı bir ön duyuru olsun, bir terslik olmaz ise bu hafta içerisinde hem tarih hem mekan netleşecek. Yakında yüzyüze yazarlarımız ile birlikte görüşmek dileğiyle....
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.