Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Hayatın Dengesi: üçlü sac ayağı

Hayatın sırrını ifşa ettiğini ileri süren kitaplardan uzak dururum. Böyle bir iddianın saçmalığını akılda tutarak, benzer bir tarzda yazdım. Affola :) İş-eğlence-ev dengesini üçlü sac ayağı olarak görmek ve planlamak şart. Gün 24 saat, hafta 7 gün ve sene 52 hafta olduğuna göre bu süreleri iş-ev-eğlence arasında dağıtmak şart. Birisi fazlalaşırsa, diğerinden çaldığını unutmadan, öncelikleri ve zorunlulukları akıldan çıkartmadan, ancak sac ayağının bir bacağının kısalmasının tüm "dengeleri", ki buna ruhsal denge de dahil, bozacağını da fark ederek... Zor bir denklem, farkındayım. Ancak huzur/iç huzur için bu şart! İlk maddeden devam edeyim. Benim gözlemlediğim kadarıyla insanların hayatında bu "muhteşem üçlü dengesi" bozuk. Kimisinin "iş", kimisinin "ev" kimisinin ise "eğlence" ayağı uzun/gereğinden fazla zaman kaplıyor. Kısıt altında optimizasyon endüstri mühendislerinin işi olsa bile bir dönem iktisat yüksek lisansı yaparken a...

ücretli TV yayıncılığı olur mu - 2?

Demirören Medya sayesinde yayıncılık dünyasında işler nasıl gidiyor minvalli bir tartışma başlayacak gibi. Gerçi, tartışma olmadan işin üstü kapanacak gibi geliyor bana. Olsun, ben gene de bu vesile ile epey zamandır yazıp çizdiklerimi tekrarlayayım: Bir önceki yazıda işin ekonomisinden bahsetmiştim. Bu kez işin sosyal boyutundan dem vurmak istiyorum. Öncelikle bir hatalı bilgiyi düzelterek başlayalım: Televizyon karşısında geçirilen süre azalmıyor. Aşağıdaki grafik, RTÜK'ün Nisan 2018 tarihli İzleyici Bildirimleri ve Sektörel  İstatistikler raporundan alıntı. Rapora  buradan  ulaşabilirsiniz. " Ne yazık ki " ifadesini yukarıdaki tespitimin/gerçeğin başına ekleyebilirsiniz. Bu tespit/gerçek sadece ülkemiz için değil tüm dünya ölçeğinde geçerli.  Peki bu internet çağında, kim hâlen TV izliyor? Sorunun yanıtı aslında belli: 1980 ve öncesi dünyaya merhaba diyenler. Yani, yeni kuşaklar, bugün için 10-20 yaş arasında bulunanlar, artık TV karşısında değil...

Ücretli TV yayını olur mu?

Soru, son derece anlamsız aslında. Yanıtı tek kelimelik sorulardan: ELBETTE. Ancak bir küçük koşul var, müşterisini bulabilirseniz.... Bir tweet olsa, yukarıdaki paragraf yeterli olur. Madem konu üzerine blog yazısı hazırlıyorum, o zaman biraz daha ayrıntılandırayım yazımı.  Radyo ve televizyon yayıncılığı, "kamuyu yönlendirme", "halkı bilinçlendirme" gibi ulvî amaçları bir kenara koyarsak bir "iş"tir. Radyo ve televizyon yayıncısı şirketler, temelde, kâr elde etmek amacıyla kurulur, ülkemiz özelinde, kurulmalıdır diye düzeltmek gerekli sanki. Neyse, konunun o boyutunu bir başka yazıya bırakarak devam edeyim.  Kâr elde etmenin yolu bellidir. Tıpkı kilo vermenin formülü gibi, girdilerin çıktılarla ilişkisinden ibarettir. Yani, masraflar çıktıktan sonra cepte para kalmalıdır. Konuştuğumuz bir lokanta olsa, yemek için alınan malzemelere ödenen para, dükkân kirası, vergi ve diğer yasal yükümlülükler, personel maaşları giderler kalemini; yemek satışı k...

Atatürk'ün Anıları / Dr. İsmet Görgülü

Kitap notları yazılarının başlığının belli bir formatı var. Kitap adı "/" işareti ve yazar(lar)ı. Bu kez de aynısı yaptım ancak bir açıklamayı hemen eklemem gerekiyor. Burada aslında yazar, Mustafa Kemal Atatürk. Dr. İsmet Görgülü, kitabın kapağında belirtildiği gibi, yayına hazırlayan. Bilgi yayınevinden ilk baskısını 1997 yılında yapmış olan eserin Ekim 1998 tarihli ikinci baskısını okudum.  Mustafa Kemal, 1927 yılında Nutuk'a, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktığında memleketin durumunun nasıl göründüğünü anlatarak başlar. Bize okullarda anlatılan millî mücadele tarihi de çoğunlukla 16 Mayıs 1919'da Bandırma Vapuru'nun hareketiyle başlatılır. Mustafa Kemal'in hayatına dair öğretilenlerde de bir dönem hızlıca geçilir. Okuduğu okullar sırasıyla ezberletilir, anne ve babasının adlarını herkes hatırlar. Ancak Veliaht Vahidettin ile Birinci Dünya Savaşı sürerken Almanya ziyaretini bilen azdır. Aynı şekilde Liman Von Sanders'in adını duymamış olanlar...

Bir şey yapmalı demek yetmiyorsa, o halde yeteni yap

Romanı yeniden bitirince bu kez kendime kızdım. Hep bir şeyler yapmalı diye düşünüp oturup durduğum için. Bir dönem yazdığım meslek odası bültenlerinde romanı tanıtan yazı yazmadığım için. Arslanoğlu'nu sosyal bir etkinlik için söyleşiye davet etmediğimiz için. Romanı sevdiklerime hediye etmediğim için. Neyse ki hiçbirisi için geç sayılmaz. En azından çok geç sayılmaz.... Blog yazılarına alıntı ile başlamam genelde. Alıntı, 2015 senesi temmuz ayında Reenkarnasyon Kulübü adlı romanı yeniden okumam sonrası yazdığım yazının son paragrafı. Yayınladığı tüm kitapları okuduğum iki kişiden birisi olan Arslanoğlu 'nun, daha fazla okunması için bir şeyler yapmalıyım demiştim. Aradan geçen 3 senede, bu "birşeyler"in; EMO bülteninde tanıtım yazısı yayınlamak, Romanları sevdiklerime, yarışma sorularını bilenlere hediye etmek, Facebook'ta kitapları ile yazdıklarımı sık sık paylaşmak  bölümlerini yapmışım. Paragraftaki fikirlerden birisini ise hayata geçirmemişim;...

Milli mücadele tarihi

Hayatta "hobi sahibi olmak" gerekiyor. "Hobi" kimsenin sizi yapmanız için zorlamadığı, karşılığında kişisel tatmin dışında bir kazancınız olmayan herşeydir, benim tanımıma göre. Hobiniz aynı zamanda işiniz ise, o zaman dünyada cenneti buldunuz demektir :) Benim hobim, yakın tarihimiz konusunda kitaplar okumak ve "ne oldu", "neden oldu" sorularına yanıt aramak.  Sanırım 5 sene falan oldu bu "hobi"yi edineli. Bu süreçte, o kumayı bitirdiğim ancak fırsat bulup bloga eklemediklerimi de düşününce, 40 civarında kitap var. Satın alıp okunmayı bekleyenler de en az okuduklarım kadar. Okuduklarımın büyük bölümü dönemin tanıklarının anıları. Ancak dönemde yazılan ya da dönemi anlatan romanlar da çok bilgi içeriyor. Ayrıca tarih konusunda akademik çalışmalar yapmış hocaların inceleme kitaplarını mutlaka okumak gerekiyor.  Yakın tarihimizin değinilmeden geçilen konusu: İttihat ve Terakki Cemiyeti. Kahve sohbetlerimizde bulunan arkadaşların tebe...

Vegan Beslenme / Dr. Murat Kınıkoğlu

Vegan olmaya karar verdikten sonra başladım veganlık konusunda okumaya. Neden vegan olmayı seçtiğimi burada anlatmıştım. En başta gelen sebep, aslında evimizde oynadığımız yavru kediden farkı olmayan kuzu ve danaları kesip yiyor olduğumu fark etmemdi. Hâl böyle olunca, yani veganlığı seçmemin sağlık sorunlarından öncelikli bir sebebi varken, vegan beslenmenin yararlarını öğrenmem öncelikli işim değildi.  Aradan iki ay geçip, artık tam vegan beslenmeye başlayınca bir şeyleri yanlış yaptığımı fark ettim. Kilom, düzenli artmaya, bel çevrem düzenli kalınlaşmaya başladı. O zaman vegan beslenme ve vegan yemeklerini öğrenmem gerektiğini anladım. Dr. Murat Kınıkoğlu hem vegan hem iç hastalıkları ve kardiyoloji uzmanı. Yani hem pratiğe hem teoriye hakim bir isim. 200'ün üzerinde bilimsel referans ile hazırlamış iki bölümden oluşan kitabını. İlk bölümde kendi hikayesinden bahsettikten sonra bilimsel makalelere referans vererek neden az yağlı vegan beslenmenin sağlığa yararlı olduğunu ...

Vegan olarak geçen iki ay

4 Eylül 2018 tarihinde vegan oldum. İşin doğrusu ilk ay, evde "olabildiğince vegan" dışarıda ise tam vegan olarak geçti. İkinci ayın ortalarına doğru evde de tam vegan beslenmeye başladım. İtiraf etmeliyim ki başlarda, doymayacağımı düşünerek hamur işlerine, her zamankine kıyasla, daha bir düşkün oldum. Sonucunu, artan kilom ile, gördüm.  Bu iki ay içerisinde öğrendiklerimi kısaca özetlersem: Hayvansal ürün tüketmeden de sağlıklı yaşayabiliyor insan.  B12 desteğini almak gerekli. Peynir, süt ve yumurta kullanmadan kek yapılabiliyor. Baklagiller oldukça uzun süre tok tutuyor. Mayalı hamurdan yapılan hamur işleri çok lezzetli. Uzak durmak lazım.  Akşamları sebze çorbası son derece yeterli ve doyurucu oluyor.  Kahvaltıda zeytin, yeşillikler ve meyve ile birlikte avakado, güne zinde bir başlangıç sağlıyor. Öğlen yemeklerini dışarıda yiyorsanız esnaf lokantalarından şaşmamak lazım. Ayrıca kebapçılarda da her daim mercimek çorbası ile salata bulunuyor. Veg...

Online gazetecilik ve T24

İnternet her sektörü dönüştürüyor. Erişimin hızlanması ve görece ucuzlaması ile internet üzerinden sunulan hizmetler çeşitleniyor ve yaygınlaşıyor. Yazılı basının ülkemize özel durumu da eklenince, online gazeteler, giderek güçleniyor. Bu yazıda 1 Eylül 2009 yılında yayın hayatına başlayan T24 ve son dönemdeki atılımlarına dair gözlemlerimi paylaşmak istiyorum. Öncelikle, yayın hayatında başladığı günden beri sıkı bir T24 takipçisi olduğumu belirteyim. Kurucusu Doğan Akın, ilk yazısında T24'ü tarif ederken:  Özlenmiş ve biriktirilmiş bir başlangıç için karşınızdayız.  Hiçbir kişi, grup, şirket, kurum ve oluşum ile doğrudan ya da dolaylı veya rastlantısal bir bağı bulunmayan T24, bağımsız bir gazetecilik girişimi olarak yola koyuluyor...   diye yazmıştı. Yıllar içerisinde okurların desteklerine yönelik kampanyalar düzenledi. Ancak, düzenli geliri sayfasına aldığı reklamlar. Sonuçta basılı bir gazete olmasa bile çalışanları ve sabit giderleri olan bir işletmeden ...

Kadın erkek ilişkisi üzerine

Cinsiyetimiz, anne-babamız, ten rengimiz ve daha bir çok şey gibi, bizim seçimimiz değil. Ne kadın olmak eksiklik ne erkek olmak üstünlük. Toplum düzeni içinde kadınlara ve erkeklere biçilmiş bir takım roller var. Bundan belki 50 sene öncesinde kadınların iş hayatına katılımı çok daha sınırlıyken, bugün ailenin iki ferdinin de çalışması, neredeyse zorunluluk. Özellikle çocuklu ailelerde erkek ile aynı koşullarda çalışan kadın, bir mesaisini de evde yaparken, erkek, en iyi ihtimalle "karısına ev işlerinde yardım eden düşünceli koca" rolünü üstleniyor.  Bundan 10 sene önce Oral Çalışlar ve Gürhan Uçkan'ın yazdığı Kadınların İsveç 'i adlı kitabı okuduğumda bir hayli şaşırmıştım. Bir yanda toplumsal hayatın tamamında erkek ile eşit haklar ve temsil oranlarına sahip İsveç'li kadınlar, diğer yanda senede 2000 tecavüz vakası. Bundan 5 yıl sonra ve bugünden 5 yıl önce, İsviçre'de yapılan bir araştırmanın sonucunu içeren Cinsel Şiddet adlı kitabı okuduğumda, bir ...

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim. 

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Çobanoğlu Restaurant / Eymir Gölü - ANKARA

Senelerdir gidip geldiğim ve her seferinde huzur bulduğum Eymir Gölü ile ilgili ayrıntılı rehber hazırlama işine giriştiğimde, göl kıyısında yer alan mekânları ayrıca tanıtmam gerektiğini fark ettim.  Göl çevresinde araç trafiği tek yönlü olunca, Çobanoğlu'na araç ile ulaşmak epey sürüyor. Gölbaşı tarafındaki kapıyı kullanarak göl kıyısına girdiyseniz, göl çevresindeki turunuzun şık bölümünün son tesisi Çobanoğlu. Adını, geniş bahçesindeki Çobanoğlu çeşmesinden alan bu tesis, kahvaltı, gözleme, ızgara çeşitleri ve sıcak-soğuk mezeleri ile sağlam bir mutfağa sahip.  Eymir gölü, genişçe akan ve kıvrımlarla ilerleyen bir nehre benziyor, haritadan baktığınızda. Bu yüzden, Çobanoğlu'nda otururken küçük bir göl görüyorsunuz. Göl kıyısındaki diğer tesisler ise Çobanoğlu'ndan görünmüyor.  İster bahçesinde oturun, ister soba ile ısıtılan içerisinde çok keyif alacağınızı düşünüyorum Çobanoğlu'nda. TRT tarafındaki kapıdan, yürüyerek ya da bisiklet ile, trafiğin tersi yön...