Ana içeriğe atla

Sayısal karasal radyo DAB+

Radyo televizyon teknolojileri konusunda yazı yazmak keyifli ancak zor bir iş. Keyfi için ve başka bir takım sebeplerle devam ettirdiğim bu işin zorluğu ise ülkemizde bu alanda piyasanın darlığı. Dar ve sığ olan piyasaya yönelik tanıtıcı etkinliklerin düzenlenmesi, uluslararası şirketler için mantıklı olmuyor. İstanbul yerine Londra, Berlin, Barselona, Amsterdam gibi kentlerde etkinlik düzenlemeyi tercih ediyorlar.

Tüm sektörü bir arada görme olanağı sunan IBC için iki kez Amsterdam'a gitmeyi göze alsam bile sayısal radyo yayıncılığının önde gelen standardının genel kurulu için Berlin'e gidemeyeceğim. Hâliyle Norveç'in DAB+'a geçip FM vericilerini kapatmasının sonuçlarını, İsviçre'nin FM'i kapatmaya yönelik planlarını, 5G'nin getirmesi muhtemel alternatiflerine karşı standardın stratejisini ilk ağızdan dinleme şansım olmayacak.

Madem durum budur, o zaman boş durmak yerine 6-7 Kasım'da Berlin'de düzenlenecek ve ayrıntılarına bu bağlantıdan erişebileceğiniz etkinliğin programını birlikte inceleyelim ve bu program konularına bakarak sektörün yönüne dair tahminlerde bulunalım:

Öncelikle etkinliğin 6 Kasım 2018 sabahında düzenlenecek toplantısının sadece üyelerin katılımına açık olduğunu belirteyim. Yani İstanbul'dan Berlin'e sadece bu etkinlik için gitmeyi planlıyorsanız salı sabah erken bir uçak seçmeniz yeterli olacaktır. İlk gün öğleden sonra - "Why radio is robust in a competitive audio environment?" sorusunun tartışılacağı bir panel ile başlayacak etkinlik. 14 ile 15 arasındaki 60 dakika boyunca Almanya, Fransa, Birleşik Krallık ve Avustralya'dan gelen konuşmacılar görüşlerini paylaşacak. Panelin açıklamasına bakıldığında giderek güçlenen sayısal rakiplere karşın, DAB'ın sunduğu yeni olanaklarla hizmet sunumunu çeşitlendiren radyo yayıncılarının piyasadaki gücünü giderek arttırdığı ileri sürülüyor. Konuşmacıların geldiği ülkelerdeki radyo yayıncılığının durumunu geçtiğimiz aylarda incelemiş birisi olarak, çeşitli uygulamalar ile kişiye özel müzik listeleriyle genç nesil radyodan uzaklaşırken, ben ve benden büyüklerin klasik akışlı radyoları seçmeye devam ettiğini görmüştüm. Özellikle DAB sayesinde daha dinamik hale gelen radyo paketi oluşturma, döneme özel radyoların hızla yayına verilebilmesi ve elbette "unicast" yerine "broadcast" ve "abonelik" yerine "ücretsiz" olması radyonun cazibesini korumasını sağlıyor.
15 dakikalık kahve arasında soluklandıktan sonra ikinci oturumun başlığı "- Voice control, devices and how listeners are consuming radio at home and in the car?" Belki ülkemizde çok farkında değiliz ancak dünyada ses ile kumanda edilen cihazlar gittikçe yaygınlaşıyor. Sanırım bu eğilimin arkasında mobil telefonlar var. Ses ile kontrol özelliğini seven kullanıcılar, diğer elektronik cihazlarının da aynı özellikleri desteklemesini istiyor/bekliyor. Hayatın boşlukları sevmediğini bilen endüstri, dinleyicisini akıllı cihazlara kaptırmak istemiyor. Özü itibariyle sayısal olan DAB alıcılarının da ses ile kumanda edilebileceğinin örneğinin de gösterileceği bu ilginç oturumun tüm konuşmacıları Avrupa'dan. İlk günün ikinci paneli, aynı zamanda günün son sunumlu etkinliği olacak. Ardından katılımcılar gala yemeğinde buluşup, moda tabiriyle, "networking" yapacak.

İkinci gün sabahı 9'da ne olacak bu radyonun geleceği başlıklı 3 önemli sunum yapılacak. Hem radyonun neden hâlâ gerekli olduğu, hem de sayısal radyoya yönetimlerin desteğinin önemi konusundaki sunumları ilgi ile izleyecek katılımcılar. Radyo, belki de en fazla, araç içerisinde dinleniyor. Buradan hareketle araç içinde sayısal alıcıların bulunması çok kritik. Hem sıfır araçlarda DAB/DAB+ alıcıların bulunması hem de eski araçlara takılacak aparatlar ve sonuçta kullanıcı deneyimi... Tüm bu konularda izleyicilere vizyon kazandıracak sunumlar, ikinci gün sabahının yemek öncesinde.

İkinci gün öğleden sonra iki oturum yapılacak. İlk oturum ülke durumlarının güncellemesi: Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İtalya, Hollanda ve Belçika, Güney Afrika, Tayland, Avustralya ve Asya'nın geneli hakkında durum güncellemeleri yapılacak. İki günlük etkinliğin son oturumun başarı hikâyelerine ayrılmış. İtalya, Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa'dan sunumların dinlenmesinin ardından 15.15 gibi önümüzdeki sene buluşmak üzere dilekleriyle tamamlanacak buluşma.

6 Kasım salı öğlen başlayacak maraton 7 Kasım akşamında bineceğiniz uçak ile tek gece otel konaklaması şeklinde halledebileceğiniz bir organizasyon...

Katılanlar görüşlerini paylaşırsa mutlu olurum...

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gençlik, Mareş

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor.  Fi

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçtiğimiz Nisan