Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Eğer yayıncılık dünyasında çalışmıyorsanız, post IBC dizisinin daha önceki yazılarında geçen kısaltmaları, konu edilen gelişmeleri bilmeniz zor. Oysa 4K, herkesçe malum. Adı da üzerine zaten 4000 satır :) Peki bu yazıda geçen 8K ne olabilir? Evet bildiniz 8000 satır :)
Ekranlar büyüdükçe, salonun duvarını kaplayacak kadar büyüdükçe, daha önceleri hiç derdimiz olmayan pikseller, izleme mesafesine de bağlı olarak, dert olmaya başladı. Bu derdi gidermek için gelişti bu teknolojiler demek hatalı olur elbette, çünkü mesele aslında sadece piksellerin ufalması ve çözünürlüğün artması değil. O zaman gelin 4K'yı biraz daha yakından tanıyalım ve IBC 2018'de 4K üzerine neler vardı sorusunun yanıtını arayalım.
4K, üç farklı alanda yenilikler vaadediyor yayıncılara ve izleyicilere. Bunların sadece birisi öne çıkartılıyor: çözünürlük artışı. Oysa 4K demek aynı zamanda HDR demek. High Dynamic Range kelimelerinin başharflerinden oluşan bu kısaltmayı gelişmiş cep telefonu kameralarından aşina olanlarınız vardır. Kameraların algılayabildiği ışık bölgesi sınırlıdır. Bunu en iyi farklı ışık seviyesindeki alanlardan oluşan fotograf karelerinde görebilirsiniz. Diyelim, gece yarısı sahilde ateş yakıp eğlenen arkadaşlarınızın fotografını çekeceksiniz, ay ve yaktığınız ateş dışında ışık kaynağı yok. Kareden elde edeceğiniz, çok büyük olasılıkla siyah bir çevre ile ateş çevresindekilerin belli belirsiz yüzleri olacak. Oysa aynı kareyi HDR ile çekseniz, siyah gördüğünüz çevreden de ayrıntı alabilecektiniz. Futbol maçında, yarısına gölge düşmüş sahayı düşünün. Kamera pan (sağa sola hareket etmek) yaparken, bu gölgeli bölge çok sorun yaratır. Işığı gölgeli bölgeye göre ayarladığında, güneş alan kesim bembeyaz görünür. Tüm ayrıntılar silinir. Güneş alan bölgeye göre ayarladığında ise bu kez gölgede ayrıntı kalmaz, koyulaşır iyice. Kısacası HDR iyi bir şey :) Bize aynı anda aralarında aydınlanma farklı bulunan bölgelerde ayrıntı veriyor.
Peki 4K HDR ve çözünürlükten mi ibaret? Elbette değil. Bir de renk paleti yeniliği var. İşin bu kısmı daha teknik, daha yayıncılığa özel tanımlar içeriyor. Şu kadarını söyleyeyim daha gerçeğe yakın renkler daha keskin ayrıntılar göreceğiz, tüketici elektroniği cihazları gerçek 4K paletini uygulayabildiği gün. Şimdi yanlış anlaşmalara yol açmamak adına hemen ekleyeyim, bu gerçek 4K paletini uygulamak teknik anlamda, laboratuvar cihazları ile ölçüldüğünde tespit edilebilecek bir ayrıntı. Bundan 3 sene önce katıldığım bir etkinlikte görmüştüm, henüz pratikte, bu palet gerçekleştirilememişti. İşin doğrusu bugün gerçekleştirilebildi mi emin değilim. Unutmazsam, araştırıp sizleri bilgilendiririm :)
4K, daha tatmin edici büyük ekran deneyimleri vaadediyor izleyicilerine. Peki ne zaman?
En kritik soru bu sanırım. 4K tüketici elektroniği cihazlarında sorun yok. Ancak mesele sadece tüketici elektroniği ile bitmiyor. Prodüksiyon ve iletim sistemlerinin de 4K uyumlu hale gelmesi gerekiyor. Aslına bakarsanız, dünya genelini etkileyen borç krizi yaşanmıyor olsa, yayıncılar 4K yatırımında böyle ayak sürmezdi. Ancak, özellikle ülkemizde, 4K prodüksiyon yatırımı pek hızlı ilerleyecek gibi görünmüyor. Bu işler belli olmaz elbette. Bir özel kanal çıkar ve biz 4K yayına geçtik, en azından dizilerimizi 4K da yayınlıyoruz, uyduda da ayrı bir kanalımız var, dileyen abone olsun x platformda diye ortaya çıkabilir. Böylelikle zaman içerisinde FTA (Free To Air: Havadaki ücretsiz yayın) HD kanalını sonlandırma gibi radikal bir tercihte bulunabilir. Avrupa'nın hiçbir ülkesinde bulunmayan bu FTA kanal bolluğu, tüm yayın sektörünü etkileyen sonuçlar doğuruyor. Bu sürdürülemez gidişe son verme anlamında bir çıkış sunuyor 4K. Konunun bir de iletim ve dağıtım boyutu var elbette. 4K içeriği ürettiniz, yani diziyi 4K çektiniz, ki aslında o kısım bambaşka zorluklar ve artistik sorunlar içeriyor ama diyelim hallettiniz, bunu izleyiciye ulaştırmanız gerekiyor.
Bildiğiniz gibi yayın, ülkemizde uydu üzerinden dağıtılıyor. Son istatistiklere bakmadım ama %90 uydu hakimiyeti olan bir pazardan bahsediyoruz. %68 FTA kanalları takip ediyor halkımızın. Bu durumda uyduda kanal kiralayıp 4K içeriği de FTA olarak yayınlamak gerekir gibi duruyor, ama yukarıda da belirttiğim gibi bu sürdürülemez durumun değişmesi adına bir fırsat var TV kanallarında. 4K içeriği premium bir paket içerisinde paralı sunup, zaman içinde HD kanalı tamamen kapatmak veya onu da premium pakete eklemek. Yani FTA işini sonlandırmak.
IBC 2018'de 4K işi nasıldı derseniz, yanılıyor olabilirim ama firmalar biraz sıkılmış gibi geldi bana. 4K bu yılın bombası değil. 4-5 sene önce duyurulmuş teknoloji, ürünler ortada, geliştirilecek pek bir şey yok. Artık piyasanın HD'den 4K'ya geçmiş olması gerekiyor, ama beklenildiği kadar hızlı olmuyor bu geçiş. 8K bir yandan tanıtılıyor, ama o da beklenildiği kadar ilgi görmüyor.
Sorun, çok daha vahim belki de. Tüketim toplumu sona doğru hızlı adımlarla ilerliyor. O beyaz yakalı / mavi yakalı ya da daha geniş tanımıyla ücretli çalışanların tüketim kapasitesi azalıyor. Diş macunu tüpünün ortasından sıkıyorlar ve o sıktıkları yerden aşağı doğru sıvazlıyorlar. Sıktıkları yer tam ücretli çalışanların olduğu bölge. Aşağıda, daha düşük gelirliler ve çalışmayanlar var. Ücretli çalışanları onların arasına itiyorlar. Yukarıdaki azınlık ile aşağıdaki çoğunluğun ortası boşalıyor. Bu durum harcamalara da yansıyor. Artık bırakın birikim yapmayı, kredi ödemesi olmayan yok denecek kadar az. Gelir sabit, istek çok ama para az olunca, bu isteği tatmin ancak kredi ile olabiliyor. Elbette, onun da sınırı var. O kıt kaynağı, yani geliri, en fazla ihtiyaç duyulanlara yönlendirmek şart. E bu durumda, çocuğun okul kitabı 4K ekrandan daha elzem olduğuna göre...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.