Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Geçenlerde İstanbul'da, Kâzım Karabekir Köşkü ve müzesini ziyaret ettik. Müzenin görevlileri, gelenleri gezdirmek konusunda son derece istekli ve yardımcı. Müzeyi gezdikten sonra, orada satılan kitaplardan birisi Kazım Karabekir Sempozyumu II 26 Ocak 2012 adıyla yayınlanan, sempozyum deşifrelerinden oluşturulmuş olanı. Yayına hazırlayan Prof. Dr. Pınar Feyzioğlu Akkoyunlu, ki kendisi merhum Karabekir Paşa'nın torunudur.
Kitap ile ilgili söylenecek çok şey var. Ben, konuşmacıların adı verip kısaca kendi yorumumu ekleyip gerisini size bırakıyorum. Sempozyumun iki konuşmacı var: Prof. Dr. Cemil Koçak ve Dr. Hakan Erdem.
Gelelim benim yorumuma:Kurtuluş Savaşı mücadelesi tarihi, günümüzde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1927 yılında okuduğu Nutuk baz alınarak anlatılıyor. Kâzım Karabekir Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki ilişki çok ilginç. Bence, bu konuda yazılmış en iyi değerlendirme Uğur Mumcu'nun Karabekir anlatıyor isimli eseri.
Bu eseri okuduğunuzda ortaya çıkan resim net aslında. Gazi Paşa, Fransız devrimi dönemindeki uygulamaların benzerinin hızlı ve kalıcı sonuçlar vereceğini düşünerek yol almayı seçiyor. Bugünden bakarak, yapılanları eleştirmek işin kolay yolu. Kolaycılığın ise fayda getirmediği ortada. Karabekir ise eğitim ile başlayacak dönüşümün, zaman içerisinde, hedeflenen toplumsal yapıyı oluşturacağını düşünüyor.
Her devrim öncelikle kendi evlatlarını yermiş. Sovyet devriminde de Fransız devriminde de yaşanmış bu "kendi evlatlarını yeme" durumu. Cumhuriyet devriminde ise iş biraz daha farklı gibi geliyor bana. Bugün hâlâ tabu halinde bulunan ve çok konuşulmadan geçilen İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki mücadeleler ve sonuçları gibi geliyor bana 1926 yargılamaları. Bilmeyenler için kısaca özetlemem gerekirse, 1926'da Gazi Paşa'ya sûikast girişimi ortaya çıkartılır. İzmir'de düzenlenecek bu eyleme dair tetikçi ve organizatörler İzmir'de yargılanır ve idam cezaları infaz edilir. Organizasyonun içinde bulunduklarına dair somut kanıtlar olmasa bile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticileri de İzmir'e getirilerek tutuklanır. Ardından bu yönetici kadro Ankara'da yargılanır. Karabekir için idam istenmektedir. Dönemin anılarında İsmet İnönü'nün araya girerek eski silah arkadaşlarını ipten aldığı yazılır. Karabekir beraat eder ancak 1927'de askerlikten emekliye ayrılır ve genç yaşta onca birikimiyle köşkünde göz hapsi altında yaşamak zorunda bırakılır.
O döneme dair o kadar yürek yaralayıcı anılar var ki. Örneğin Karabekir ve eşi pazardan gelirlerken ellerinde torbalar, arkalarında hafiyeler. Eşi Paşa'ya sitem eder, şunlara söyleyelim de biraz yardım etsinler madem peşimizden ayrılmıyorlar diye. Bir başka anektod ise daha da düşündürücü: Paşa ailesiyle birlikte bir arkadaşına ziyarete gidiyor. Yolda epey kalabalık tramvaydan indikten sonra vatmanın camına tıklayıp, biraz yavaş hareket et, beni takip eden memur inemedi, sonra işinden olur diye uyarıyor.
1938 sonrasında ise yeniden milletvekili olarak meclise girer. Vefat ettiğinde ise Meclis Başkanı'dır. Karabekir'in en büyük isteği milli mücadele döneminin doğru anlatılması olmuş. Bu amaçla 1927 tarihli Nutuk'a yanıt niteliğinde anılarını yazmış. Ancak bu anılar, İstanbul Valisi ve Kılıç Ali tarafından matbaada iken satın alınarak imha edilmiş, ardından Paşa'nın Erenköy'deki köşkü basılarak evraklarına el konulmuş. Kılıç Ali'nin anılarına göre, Gazi Paşa, anıları okuduktan sonra, bunları yazdığını bilsem hiç müdahale ettirmezdim demiş. Bu anılar, seneler sonra yayınlandı.
Uzun lafın kısası, tarihi öğrenmek kolay iş değil. Özel emek ve istek gerekiyor.
Bu eseri okuduğunuzda ortaya çıkan resim net aslında. Gazi Paşa, Fransız devrimi dönemindeki uygulamaların benzerinin hızlı ve kalıcı sonuçlar vereceğini düşünerek yol almayı seçiyor. Bugünden bakarak, yapılanları eleştirmek işin kolay yolu. Kolaycılığın ise fayda getirmediği ortada. Karabekir ise eğitim ile başlayacak dönüşümün, zaman içerisinde, hedeflenen toplumsal yapıyı oluşturacağını düşünüyor.
Her devrim öncelikle kendi evlatlarını yermiş. Sovyet devriminde de Fransız devriminde de yaşanmış bu "kendi evlatlarını yeme" durumu. Cumhuriyet devriminde ise iş biraz daha farklı gibi geliyor bana. Bugün hâlâ tabu halinde bulunan ve çok konuşulmadan geçilen İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki mücadeleler ve sonuçları gibi geliyor bana 1926 yargılamaları. Bilmeyenler için kısaca özetlemem gerekirse, 1926'da Gazi Paşa'ya sûikast girişimi ortaya çıkartılır. İzmir'de düzenlenecek bu eyleme dair tetikçi ve organizatörler İzmir'de yargılanır ve idam cezaları infaz edilir. Organizasyonun içinde bulunduklarına dair somut kanıtlar olmasa bile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası yöneticileri de İzmir'e getirilerek tutuklanır. Ardından bu yönetici kadro Ankara'da yargılanır. Karabekir için idam istenmektedir. Dönemin anılarında İsmet İnönü'nün araya girerek eski silah arkadaşlarını ipten aldığı yazılır. Karabekir beraat eder ancak 1927'de askerlikten emekliye ayrılır ve genç yaşta onca birikimiyle köşkünde göz hapsi altında yaşamak zorunda bırakılır.
O döneme dair o kadar yürek yaralayıcı anılar var ki. Örneğin Karabekir ve eşi pazardan gelirlerken ellerinde torbalar, arkalarında hafiyeler. Eşi Paşa'ya sitem eder, şunlara söyleyelim de biraz yardım etsinler madem peşimizden ayrılmıyorlar diye. Bir başka anektod ise daha da düşündürücü: Paşa ailesiyle birlikte bir arkadaşına ziyarete gidiyor. Yolda epey kalabalık tramvaydan indikten sonra vatmanın camına tıklayıp, biraz yavaş hareket et, beni takip eden memur inemedi, sonra işinden olur diye uyarıyor.
1938 sonrasında ise yeniden milletvekili olarak meclise girer. Vefat ettiğinde ise Meclis Başkanı'dır. Karabekir'in en büyük isteği milli mücadele döneminin doğru anlatılması olmuş. Bu amaçla 1927 tarihli Nutuk'a yanıt niteliğinde anılarını yazmış. Ancak bu anılar, İstanbul Valisi ve Kılıç Ali tarafından matbaada iken satın alınarak imha edilmiş, ardından Paşa'nın Erenköy'deki köşkü basılarak evraklarına el konulmuş. Kılıç Ali'nin anılarına göre, Gazi Paşa, anıları okuduktan sonra, bunları yazdığını bilsem hiç müdahale ettirmezdim demiş. Bu anılar, seneler sonra yayınlandı.
Uzun lafın kısası, tarihi öğrenmek kolay iş değil. Özel emek ve istek gerekiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.