Ana içeriğe atla

Ulus Heykelden Kaleye yürümek

Epey zaman önce bloga bir yazı yazmıştım. Heykelden kaleye yürüyüş boyunca görülmesi gereken yerlerden bahsetmiş ve ilk fırsatta bu güzergâhı fotograflayacağıma söz vermiştim. Kısmet bu sabahaymış. 

Pazar sabahı saat 7.30'da Ulus Heykelde kimsecikler olmuyor. Hele bir de bayramın son günü olunca, Ulus güvercinlere kalıyor.


Heykelin olduğu meydanda ne Mişmiş kalmış ne Evrensel kitabevi. Sanırım buradaki binalar yıkılacak. Dükkanlar boşaltılmış. 


Dükkanların arasından yukarı doğru çıkan merdivenlerle kaleye doğru yolculuğumuza başlıyoruz. 

Bu merdivenlerle ulaşacağımız yer, Seyran dolmuşlarının ilk hareket noktasından kalktıktan sonra geçtikleri cadde. Merdivenlerin sonunda, solunuzda kapalı otopark kalıyor. O tarafa doğru dönüp baktığınızda Ankara Valiliği'nin olduğu bölgeyi göreceksiniz. O bölgeyi ve Hacı Bayram Camii'sini başka bir geziye bıraktım. Yoksa yazı çok uzayacaktı. Merak etmeyin, bu kez fotograflarını çektim bile. Aslında Çankırı caddesi tarafında görecek ve gezecek çok yer var. Roma hamamı, Birinci ve İkinci Meclis Binaları (ki her iki bina da müze olarak ziyarete açık), Hacı Bayram ve Agustos Tapınağı hep Anafartalar caddesinin sol tarafında yer alıyor. Biz ise bugün caddenin sağ tarafından ilerleyeceğiz.

Merdivenleri tırmandınız, solunuzdaki kapalı otoparkı gördünüz, şimdi sağa dönün ve ilerlemeye başlayın. Biraz ilerlediğinizde bir otelin alt katında İstanbul Baharat tabelasını göreceksiniz. Öyle sadece bir aktar gibi düşünmeyin lütfen İstanbul baharatı. Her derde derman çözümler sunan bir mekandır burası. Her uğradığımda, çeşitli rahatsızlıklara yönelik baharatlar, otlar, macunlar danışanlara rastlıyorum. Benim alış verişim hep aynı: kakule ve kahve. Türk kahvesine kakule katmadıysanız bugüne kadar, çok şey kaçırmışsınız demektir. Mutlaka deneyin.

Bu ilerlemekte olduğunuz caddenin adı Sanayi caddesi. Bulvarın bir paralelindeyiz. Şimdi yavaş yavaş, dilediğiniz bir sokaktan yukarıya doğru yönlenmek. Yukarı derken sola demek istedim. Zaten sağa dönerseniz, bulvara çıkarsınız yeniden. Bu bölgede daha çok elektrik aletleri, prizler - fişler - kablolar satılıyor. Ankara'nın elektronik malzemeleriyle ünlü Konya sokak biraz daha ileride, kale dibinde yer alıyor. Oraya doğru gidiyoruz sayılır. Bu sokakların birisinde Urfalı Hacı Mehmet isimli bir kebapçı / pideci var. Bölgede Merkez Bankası, Ziraat Bankası, PTT, Türk Telekom gibi kuruluşlar olunca kebapçının menüsünde çeşit çeşit salatalar da bulunuyor. 


Ara sokaklardan geçerek Ankara Büyükşehir Belediyesi Tarihi Yeni Hale hoş geliyoruz. Dediğim gibi fotografları pazar sabahı 7.30 - 11 arasında çektiğim için etraf ıssız, dükkanlar kapalı. Normalde hal ve çevresi kalabalık ve şenlikli oluyor. Halin karşısında balık yemi ve akvaryum malzemeleri satan dükkanlar var. Hali geçip Anafartalar caddesine ulaştığımızda karşımıza Ankara'nın 1. Noteri çıkıyor. 

Artık Anafartalar caddesi üzerindesiniz. Sağa doğru dönüp yürüyüşümüze devam ediyoruz. Eğer bu noktada sola dönseydik Hacı Bayram'a doğru yönelmiş olurduk. Yolun gidişini takip ediyoruz yaklaşık 500 - 600 metre boyunca. Sağımızda ve solumuzda eski binalar, ne yazık ki tümü bakımsız ve kötü kent planının tüm kusurlarını taşıyor. Bu arada kısa bir bilgi, zamanında Ankara üzerinde iki uçak çarpışmış ve uçaklardan birisinin parçaları tam az önce bulunduğunuz noktaya düşmüş. O birinci noterin olduğu bina yakınlarına. Ölen ve yaralananlar olmuş elbette. 


Yol ileride hafif sağa kıvrılıyor. Biz de öyle yapacağız. Düz çıkan bir yokuş var bu kıvrımın orada. İşte o yokuş meşhur Çıkrıkçılar yokuşu. Bu güzergahta Çıkrıkçılara uğramıyoruz. Çeyiz alışverişi için gideceksiniz ya da gittiniz oraya zaten :) Yukarıdaki bina, Ankara Adliyesi'ydi zamanında. Ankara bugünkü gibi değildi elbette. Bu bina yetiyordu demek ki. Hemen karşısında ise Eyüp Sabri Tuncer kolonyalarının satış mağazası var. Onun fotografı ise aşağıda:

Fotograftan çok anlaşılmasa da binanın giriş katında Eyüp Sabri Tuncer  (EST) kolonyalarının satış mağazası var. EST kolonya ile işe başlamış, şimdilerde şampuandan duş jeline, traş losyonundan oda kokusuna bir dizi ürün ile mağazasına bekliyor sizleri. 

Yol boyunca devam ettiğinizde bir çatala denk geleceksiniz. Düz devam ederseniz, hemen yolun solunda Boğaziçi Lokantası'nı göreceksiniz. Ankara'nın en iyi esnaf lokantalarından birisidir Boğaziçi. 

Biz, sola sapıp artık Kale yolunu takip ediyoruz. Gene tarihi binalar ve yol kenarında bir çarşı bizleri karşılıyor. Yol kenarındaki dükkanlarda çoğunlukla giyecekler satılıyor. Bu dükkanları geçtiğimizde, sola dik merdivenler göreceğiz. Dilerseniz bunların birisinden dilerseniz yolun sonuna kadar devam edip Altındağ Belediyesi Binası'nın yanından kaleye çıkan yokuşa ulaşabiliriz. Bu yokuşta bir kaç mekanı anmadan geçmemek lazım: Gramafon Kafe (Gramafoncu Ali'nin mekanı), Dadaş Çay evi ve Pilavoğlu Han benim vazgeçilmezlerim arasında. Aşağıda bu mekanların fotografları var:

Gramafon Kafe
Pilavoğlu Han'da Cafe Borges


ve sonunda Kaleye ulaşıyoruz. Bu çıktığımız son yokuş, emin olun değecek kaleye çıktığınıza. Kale içi ve civarındaki müzeler/kafeler ise başka bir yazının konusu olsun. 


Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.