Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum. Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte. Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor. Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...
Prag / Çekya / "Anonim" |
Başlık size bir şey ifade etmediyse yazıyı daha dikkatli okumanızı öneririm. Başlığı görür görmek yazının konusunu tahmin ettiyseniz, gene de yazıyı okumanızı rica ederim. Müslümanlar için "bereket ve rahmet ayı" olarak bilinen bir Ramazan'ın daha sonuna geldik bugün. Son sahurun ardından, kısmet olursa, son iftar ile bu kutlu ay nihayete erecek.
Geçenlerde berberim ile konuşurken,
nasıl gidiyor, iyi mi işler? dedim.
İş dediğin
bazen iyi bazen kötü.
Hayat bir şekilde geçip gidiyor baksana
Nefsimizle mücadele ediyoruz sonuçta,
amaç,
emaneti sağlam teslim etmek.
emaneti sağlam teslim etmek.
Doğrusu böyle bir yanıt beklemiyordum.
Gerçekten dünya işleriyle fazla meşgul olduğumuz hayatlar yaşıyoruz, giderek daha fazla "dünyevileşiyoruz". Oysa insan sadece bedenden ibaret değil. Bedeni beslemek ve ona iyi bakmak, aklı uyanık tutmak, onu kullanmak, ibret almak...
bu fotografa Filtresiz Bomonti adını koydum. |
Oysa türkü haline dönüştürülmüş deyişlerde ne güzel ifade etmiş Kul Nesimi:
Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabi, Farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
Sırat-ı Müstakim üzere gözetirim Râhimi
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem
Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına
Bugün buldum bugün yerim, Hak kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünya varına
Rızkımı veren Hüdâ'dır kula minnet eylemem
Ey Nesimi Can Nesimi ol gani mihmân iken
Yarın şefaatarım Ahmed-i Muhtar iken
Cümlelerin rızkını veren ol gani serdar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
Blogda video paylaşımı pek yapmadım bugüne kadar ama bu deyişin en iyi yorumlarından birisi Ahmet Aslan'a ait. Aşağıya Youtube bağlantısını ekledim.
Başlığa dönersek, "Mülk Allah'ındır" ve bizler "emanetçiyiz".
Santiago / Şili |
Bu sözü ilk duyduğum zamanı çok iyi hatırlıyorum. Ortaokula gidiyor olmalıyım, dershaneye "mezun" grubuna gelen bir abi ile tanışmıştım. Abi, hem dershaneye geliyor hem de dolmuşta çalışıyor. O zamanlar demek ki "okumak" önem verilen bir şey. Neyse, abiye sordum, şoför müsün mal sahibi mi diye. Abi, "emanetçiyiz" dedi. Kafamdaki şıklardan hiçbirisine uymayan bu yanıtı yanımdaki babam açıkladı: "Mülk Allah'ındır, o yüzden emanetçiyiz" dedi. Tamam o zaman, desem bile bugün itiraf ediyorum ki hiç bir şey ifade etmemişti yanıt bana.
Anlamak için okumak, öğrenmek, denemek, yaşamak ve inanmak gerekiyormuş.
Lefkoşa / Kıbrıs |
Söze gelince hep dediğimiz "dünya malı dünyada kalır", "kalp kırmamak lazım, üç günlük dünya" diye. Ancak hayat pratiğimizde bu sözlere ne kadar uygun yaşıyoruz? Hayatımızın parçası haline gelen "sosyal medya platformları"nın birisinde hastaneye veda/helallik için giden bir arkadaş, o duygu yoğunluğu ile yazmış, "benden yana hakkınız varsa helal olsun, lütfen siz de haklarınızı helal edin" diye. Gerçekten öyle oluyor ne yazık ki, hastanelerde - cenazelerde hatırlıyoruz "ölümlü" olduğumuzu.
Oysa her nefesimiz belki de son olanı.
Kısacası, malum yarın bayram. Her bayramlaştığımıza diyeceğiz, "Allah tekrarını nasip etsin" diye. Böylesi bir fırsatı, kırdığımız kalpleri onarma fırsatını, kullanmadan geçen bir başka bayram olmasın. Arayın, o size büyük kötülük yaptığını düşündüğünüzü. Hem kim bilir bekli o kötülük aslında başka bir olumsuzluktan sakınmıştır sizi. Belki hikayenin tümünü bilmiyorsunuzdur. Ya da kalbini kırdığınız birisinden dileyin özrünüzü, taşımayın bu yükleri.
Kısacası, "emanet" bizimkisi. Kibirlenmek değil mi bir yerde "affetmem" demek. Biz aslında kimiz ki affetmiyoruz?
Kısacası, bayramlar fırsattır, iyi değerlendirelim...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.