Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
2013 yılı haziranında üç yazılık bir dizi şeklinde yayınlamıştım, televizyon yayıncılığı dünyasında değişen iş modellerini. Aradan beş yıl geçmiş neredeyse. 2013'te yaptığım tespitler ne kadar gerçekleşmiş, bugün için yeni neler var sorularına yanıt bulabilmek adına bir güncelleme gerekliydi.
Klasik televizyon yayıncılığında yayın süresinin reklam verene kiralandığı ve bu kira geliri ile içeriklerin parasının ödendiği arada kalan miktarın ise televizyon şirketinin karı olduğu bir düzen vardı. Bu klasik dönem internetin hayatımıza girmesi ile değişmeye başladı. 2013'te özetlemeye çalıştığım yeni modelde televizyon kanalının ürettiği içeriklerin dağıtımı şekil değiştirmeye başlamıştı. Platformlar ve OTT ile tüketici elektroniği üreticileri dağıtım kanallarının yeni aktörleri haline geliyordu.
O dizide iki olasılıktan bahsetmiştim. Birincisi tüketici elektroniği üreticilerinin kendi yayın dağıtım şebekelerini kurup sektöre gireceği şeklindeydi. Vestel, Samsung, LG gibi üreticiler akıllı televizyonlarının erişebileceği şebekeler üzerinden içerik pazarlamasına girişebilir demiştim. Öngörüm kısmen doğru çıktı. Bugün için ülkemizde Samsung'un SFilm adlı portalı aracılığıyla Samsung marka cihazlarınız ile erişebileceğiniz, abone olarak kullanabileceğiniz bir hizmeti var. İşin doğrusu benzer uygulamayı başka bir üreticinin yaptığını görmedim. Tüketici elektroniği üreticilerinin bu işte devam etmeyeceğini düşünüyorum.
İkinci olasılık ise OTT platformlarının yaygınlaşacağı öngörümdü. Bu öngörüm ise Doğan Grubu'nun BluTV (artık Demirören Grubu'na ait) ve Doğuş Grubu'nun PuhuTV uygulamalarını başlatmaları; Netflix'in Türkiye pazarına girmesi ve son olarak yapılan yasa değişikliği ile OTT dünyasının RTÜK denetimine tabi kılınmasıyla doğrulanmış oldu.
BluTV ve Netflix belli bir ücret ödeyerek abone olunan ve bu ücret karşılığında reklamsız içeriklere erişilebilen modeli esas alıyor. Elbette iki platformun içerik havuzu ve hedef kitlesi kıyaslanamaz. PuhuTV ise içeriklere erişim için ücret talep etmiyor, ancak içerikleri izlerken araya konulan reklamları da izlemek zorunda kalıyorsunuz. Zaten platformun geliri bu reklamlar. Her üç platform da orijinal içerik ürettiriyor. Netflix'in yerli dizisinin çekimleri sürerken BluTV ve Puhu'nun birden fazla orijinal yerli dizisi var. OTT platformlarının RTÜK denetimine tabi kılınmasıyla süreç nasıl gelişecek bekleyip göreceğiz. Yasanın uygulamasını açıklayacak yönetmelik(ler) bu yazı hazırlandığında (Mayıs 2018) henüz yayınlanmamıştı.
Klasik televizyon yayını yapan iki büyük grubun kendi OTT platformlarını kurmuş olmaları, sürecin nereye evrileceğinin en somut göstergesi aslında. İçeriklere erişim şekilleri, özellikle gençlerde, televizyon dışı cihazlar aracılığıyla oluyor. Akıllı telefonların büyüyen ekranları, kişisel içerik izlemesine olanak sağlıyor. Kişiselleştirilebilen reklamlar, OTT platformlarına klasik televizyon sektöründe bulunmayan bir mecra kazandırıyor.
İçerik kral olmayı sürdürürken, izleyiciler tarafından oluşturulan içerikler, gittikçe daha önemli hale geliyor. Özellikle Youtube üzerinde düşük, hatta kimi durumlarda "0" maliyet ile oluşturulan içerikler, büyük bütçeli işlerden daha fazla izlenebiliyor. Bu arada ücretsiz izlenilen ve reklam geliri ile çarkını döndüren Youtube, yeni servisi ile abonelerine özgün içerik sunmaya başlıyor. Facebook'un (Facebook watch) da kendine özel içerik üretimi için hazırlanıyor oluşu önümüzdeki dönemde rekabetin artacağının işareti.
Büyük veri sayesinde platformlar daha kişiselleştirilmiş içerikleri ve bu arada reklamları, abonelerine ulaştırabiliyor/bilecek. Sosyal medyada yaptığımız hareketleri, konum bilgimizi, daha önce izlediklerimi değerlendirip en doğru içeriği bize önerecek "akıllı" sistemler gelişiyor/gelişecek.
Tabi 2013'te öngörmediğim bir gelişme de var. O da içeriğin asıl sahibi büyük üreticilerin kendi dağıtım ağlarını kurmaya girişmesi. En güzel örneği Disney'in Netflix'ten içeriklerini çekip kendi ağı üzerinden pazarlayacağını açıklaması. Bir kaç paragraf önce yazdığım gibi içerik halen kral :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.