Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Salvador Dali'nin eseri, Paris 2013 Esere baktığınız yere göre gördüğünüz değişiyor. Yaşadığımız dünya için de geçerli bu durum. Demokrasi mesela, kimin için? |
Yordam yayınlarından Mart 2016'da yayınlanan 254 sayfalık çalışma, günümüzde tartışılmadan kabul edilen "büyüme", "üretim", "kalkınma" söylemlerini tartışıyor. Dünya gezegeninin doğal sınırlarını zorlamaya başlayan insanoğlunun, mevcut paradigma ile hayatını devam ettirmesi pek olası görünmüyor. Sürekli büyüme, daha fazla üretme ve tüketme döngüsüne bağlı kaldıkça, bu döngünün kendisini sorgulamadıkça işimiz kolay değil. Başkaya, bu noktadan hareket etmiş ve Nasıl Üretmeli, Nasıl Tüketmeli, Nasıl Yaşamalı sorularını tartışmış kitabında.
Aslında hepi topu bir kaç yüzyıllık tarihi olan kapitalizm, çoğu kez "insanlığın değişmez kaderi" olarak algılanıyor. Rızanın inşasının vazgeçilmez aracı medyanın, bu hatalı algının oluşması ve pekişmesindeki katkısını unutmamak gerekir elbette. Ancak, dünyaya soldan bakanların, düzeni değiştirmek için yola koyulanların da günün sonunda geldikleri yerin, kapitalist üretim süreçleri olduğunu görmek düşündürücü. Başkaya'nın kitabında örnekleri ile anlattığı çarpıklıklar, sistemin kendisinden kaynaklanıyor. Bu gariplikleri görmeden, onları sorgulamadan, onları hedef almadan farklı bir dünya kurmayı beklemek pek gerçekçi değil.
Gelir dağılımındaki çarpıklık, miras sistemi ile nesilden nesile aktarılan zenginlik ve gittikçe küçük bir azınlığın elinde toplanan dünya serveti, bizatihi kendisi sistemi zorlar bir noktaya geliyor. Belki de bu yüzden Thomas Piketty Kapital adlı kitabını yazıyor. Gene belki bu yüzden Ali Koç, kapitalizm bu haliyle sürdürülemez anlamına gelecek açıklamalar yapıyor. Kapitalist düzenin devamı için çalışan nüfusun harcanabilir gelirinin var olması ve hatta artması zorunlu. Sonuçta üretilen malların bir şekilde tüketilmesi gerekli ki yeni mallar üretilsin ve çark dönsün. Bu durumda, üretim süreçlerinde emeğini ortaya koyarak çalışanların gelirlerinin, bir başka değişle ücretlerinin, artması gerekli. Oysa böyle bir artış artı değeri düşürecek ve karlılıkları azaltacak. Bu yüzden istenmiyor. Çağlar boyunca, yeni pazarlar, ucuz hammadde ve iş gücü, üretimde kullanılan insanlar ile tüketicilerin ayrı olması ve elbette kitlesel "tüketim"lere yol açan savaşlar ile kapitalizmin bu "içkin" sorunu aşıldı. Tek sorun bu "talep yetersizliği" ya da daha doğru değişle "saçma sapan malların sınırsızca üretilmesi" değil. Bir yanda insanoğlunun ihtiyacından ziyade karlılığı, satılabilirliği en yüksek olan malların üretilmesi ve sonra tüketilememesi ile uğraşılırken diğer yanda doğanın, kendini yenileyemeyecek ölçüde sömürülmesi söz konusu.
Fikret Başkaya, yukarıdaki paragrafta benim acemice özetlemeye çalıştığım sorunları, son derece anlaşılır bir dille açıklamış. Son söz olarak ise uygarlığı değiştirmeden sorunların üstesinden gelmenin olanaksızlığına vurgu yapmış. Bu işte bir yanlışlık var diyenlerdenseniz mutlaka okumanız gereken bir eser.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.