Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Ankara Kalesi, 2014 |
Yakın tarihimiz ile ilgili kitapları okudukça bugün yaşananları daha iyi anlayabiliyorum. Neler anladığımı başka bir yazıya bırakıp Hüseyin Cahit Yalçın'ın İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan ve sahaflar sayesinde 1976 tarihli ilk baskısını bulduğum esere dair notlarıma geçeyim.
Öncelikle belirtmek isterim ki gerçekten çok zamanımı aldı Hüseyin Cahit'in anılarına ulaşmak. Aslında siyasal anıları demek daha doğru, çünkü Edebiyat Anıları adını taşıyan kitabının yeni baskıları raflarda mevcut. Siyasi Anılar ise, yanlış bilmiyorsam, en son 2000 yılında basılmış.
Hüseyin Cahit çok yönlü bir kişi. Siyasi kimliğinin yanısıra edebi eserleri ve gazeteciliği ile tarihimize damgasını vurmuş. Anılarını okuduktan sonra tek kelime ile Hüseyin Cahit'i tarif et deseler: Muhalif derdim. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girmemiş ancak partinin milletvekilliği teklifini kabul etmiş. İki kez İstiklal Mahkemelerinde yargılanmış. Sürgüne gönderilmiş. Hapis yatmış. Parasız kaldığı dönemler de olmuş Avrupa kentlerinde yaşadığı dönemler de. Düyun-u Umumiye Vekilliği görevini uzun yıllar sürdürmüş. Malta sürgünleri arasında da yer almış.
Anıları çok ilginç ve öğretici. Bir kaç küçük alıntı yapmak istiyorum, aslında alıntılanacak bölüm epeyce fazla. Herşeyden önce bugünlerin tartışmalı konusu Kut-ül Amare kuşatması ile ilgili yazdıkları önemli. Birinci dünya savaşı devam ederken, Hüseyin Cahit başkanlığında bir grup mebus Almanya'yı ziyarete gitmişler:
"Alman hükümeti bizi Alman kamuoyunu avutmak, halkta savaşa karşı hevesi canlandırmak için bir araç saymış olacak ki Münich'ten başlayarak başlıca bütün Alman merkezlerinde dolaştırdı. Kent baştan aşağı Türk bayraklarıyla donanıyordu. Münich belediye dairesinde ihtişamlı bir kabul resmi düzenlendi. Belediyenin merdiveni donatılmıştı, iki yana beyaz tüller içinde küçük kız çocukları dizilmiş, biz basamaklardan çıktıkça çiçekler serpiyorlardı. Her şölende, her sofrada uzun Almanca söylevlerin içinde Türkiye'yle ilgili iki kelime ne olursa olsun bir çok kez tekrarlanacaktı: Kütülammare ve Çanakkale! Almanlar, İngilizlere karşı hınçlarını çıkarmak için bağlaşıkları Türklerin zaferleriyle övünüyorlardı. İşte ülkeler aldıktan sonra savaştan dönen eski zaman hükümdarları gibi bir zafer alayı içinde Alman hükümetleri başkentlerini dolaştıktan sonra Berlin'e geldik." s.229
Hüseyin Cahit, kaleminin gücüyle de ünlenmiş birisiymiş. Tanin gazetesinin kurucusu ve başyazarı olarak uzun yıllar çalışmış. 1908 - 1912 Meclis-i Mebusan'da İstanbul vekili olarak yer almış. Parti disiplini konusundaki tespitlerini, aslında her türlü meclis / topluluk ve zaman için geçerli olabileceği düşüncesiyle paylaşmak istedim:
Önemli yasaların önce partide görüşülmesi kararlaştı. Böylece parti kararı, mebuslar için zorunlu bir uyuştu.Böylece parti, Millet Meclisinin yerine geçmiş oldu. Örneğin 400 üyeli bir mecliste 201 kişilik bir çoğunluğa sahip bir parti, kendi arasındaki toplantılarda örneğin 101 kişiyle bütün ülke için yasa gücünde kararlara varabilir.Aslında 101 serbest oy da yoktu ortada. Asıl kararları verenler, Genel merkezi oluşturan dört beş kişiydi. Bunların meclisteki temsilcileri gerekli yollara baş vurarak gerekli çoğunluğu sağlamakta hiç güçlük çekmezlerdi. Bu yolla meclis kuklaya dönüştü; asıl kararlar dört duvar arasında veriliyor, mecliste onaylanıyor gibiydi. s.133
Kitapta Ermeni tehciri konusunda da gerçekçi tespitler var. Onlara dair de alıntı yapılacak çok yer olsa da bende bunu yapacak enerji yok. Yakın tarihe meraklıysanız mutlaka edinip okumalısınız Hüseyin Cahit Yalçın'ın Siyasi Anılar adlı kitabını...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.