Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Bir süredir okuduğum kitapların biyografik özellikte olduğunu fark ettim. Merak ettiğim başkalarının hayatlarında çok, biyografilerin geçtiği dönemdeki günlük yaşama ilişkin bilgiler. Özellikle Osmanlı'nın son dönemlerinde ve cumhuriyetin ilk yıllarında günlük yaşama ilişkin bilgiler içeren kitaplar daha fazla ilgimi çekiyor. Bu bağlamda Ayşe Kulin'den okuduğum Veda'nın devamı niteliğindeki Umut, okuma listemin en başına yerleşmişti. Everest yayınlarından Aralık 2008'de çıkan Umut'un ilk baskısı 100.000 adet yapılmış. Benim okuduğum sahaftan aldığım ilk baskısıydı.
1920 yılında İstanbul'da Osmanlı'nın son hükümetlerinin maliye nazırının konağını ön planda anlatırken arkada ülkenin yaşamakta olduğu değişimi aktarmıştı Veda'da. Umut, Veda'ya kıyasla daha uzun bir zaman dilimini ve daha fazla ailenin hayatını anlatıyor. Veda, Kulin'in annesi Sitare'nin doğum haberi ile bitmişti. Umut ise Kulin'in kendi doğumuyla sona eriyor. 1908 yılında Kulin'in babası Muhittin'in ailesinin tarihini okuyarak başlıyoruz Umut'a. Veda'dan tanıdığımız konak sakinlerinin yarım kalan hikayelerini merakla okurken bir yandan hikayeye yeni katılan karakterlerin hayatlarını izliyoruz. Leman, Suat ve Sabahat kardeşlerin evlilikleri, aşkları, çocukları, neşe ve kederlerine bir nebze ortak oluyoruz. Bu arada Sabahat'in Ermeni aşkı Aram'ın hayatını okurken, 1915 olaylarına dair satırlar da yer alıyor Umut'ta. 15 olaylarının nedeni, nasılı değil sonuçları üzerinden yaşanılan acılara vurgu yapılmış. Yıllar boyu bir arada komşuluk yapan, içiçe yaşayan halkların gün geldiğinde birbirine nasıl zulmettiklerinin örneklerini günümüzde de yaşıyor / görüyoruz. Bosna'da yaşananlar, Irak'ta yaşananlar insanların hikayelerinin yıllar geçse bile fazla değişmediğinin kanıtı gibi.
Ayşe Kulin, kendi doğumu ile noktalandırdığı Umut'un devamını da yazmış. Bu kez iki cilt halinde yayınlamış. Aslında yazıda da belirttiğim gibi Umut ve Veda birbirinin devamı olarak okunmalı. Böyle yapılırsa son iki cilt ile birlikte Kulin'in ailesinin geçmişini anlattığı dört ciltlik bir kitaplar dizisi ortaya çıkıyor. Umut, Veda kadar akıcı değil. Bence bu durumun nedeni Umut'ta üç farklı ailenin yaşadıkları zaman zaman geçmişe dönüşlerle anlatılması. Veda, tek aileye odaklanmış olduğunda daha akıcı bir dil kullanılabilmiş. 3 ailenin, birbiriyle zaman içinde keşisecek hayatlarını anlatmak için üç farklı kitap da yazılabilirmiş.
Şimdi okunacaklar listesine Kulin'in iki kitabı daha eklendi. Ancak bu ikisini okumayı zamana yaymaya karar verdim. Zira Hayat ve Hüzün'ün toplamı 1200 sayfayı geçiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.