Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Londra 2013, İki yöne de bakın uyarısı. Sadece trafikte değil. Hayatta da geçerli. Her iki yöne de bakmalı insan. |
Şubat 2015 tarihli kitabın tam adı Tarihi Başka Okumak / Osmanlının Sonu Cumhuriyetin İlk 40 Yılı. Ataç yayınlarından çıkmış, büyük formatlı 492 sayfadan oluşuyor.
1870 - 1930 arasındaki altmış senede neler olduğunu irdeleyen onlarca kitap okudum. Okunmayı bekleyen onlarca kitap edindim. Her okuduğum, okunması gereken kitaplar listemin uzamasına neden oldu. Turhan Utku'nun kitabını ise tesadüfen gördüm kitapçıda. İyi ki de görmüş ve edinmişim.
Utku, İTÜ İnşaat Fakültesini ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesini bitirmiş 15. dönem TBMM'de Çorum vekili olarak yer almış. Kitabının önsözünde şöyle yazmış Utku:
Bu kitap Kemalizm'den Atatürkçülük'ten ve Devletin Resmi Tarih görüşünden bağımsız, bu kitap Atatürk hayranlığından, Vahdettin hayranlığından ve Osmanlı hayranlığından da bağımsız, ve bu kitap Atatürk düşmanlığından, Vahdettin düşmanlığından ve Osmanlı karşıtlığından da bağımsız olarak kaleme alınmıştır.
Osmanlının sonu ile başlayıp cumhuriyetin ilk kırk yılının genel değerlendirmesiyle biten on bölümden oluşuyor kitap. Utku, eserinde tarihin bize okutulandan farklı yaşandığını referanslarla açıklıyor. Özellikle 1930'ların başında Anadolu'da, öğretmen olan babasının çektiği fotograf, kendisinin de kitabında belirttiği gibi, cumhuriyetin ilk 10 yılının fotografı bir yerde. Ayaklarında çarık bile olmayan çocukların gittiği okul. Elbette devletin bütçesi, elbette yeni kurulan cumhuriyet gibi sözler edilebilir bu fotograf üzerine. Burada tek soru, ülkenin tümü mü bu halde? Yoksa birileri kırmızı pabuçlarını yastığının altına koyup uyurken, birileri çarık bile bulamıyor mu? Yanıtı siz de ben de biliyoruz.
Turhan Utku'nun eseri, sabit fikirli olmayan herkesi etkileyecektir diye düşünüyorum. Sabit fikirli olanlar ise epey kızacaktır, eğer okurlarsa. Cumhuriyetin kuruluş öyküsünün bize anlatıldığı şekli ile gerçekte yaşanılanların arasındaki makas ne zaman bugünkü kadar açıldı merak ediyorum. Bir kaç gün içerisinde blog sayfama koyacağım bir kitap, bu konudaki eleştirilerin 1940'lara kadar gittiğini gösteriyor. Uğur Mumcu'nun Kazım Karabekir anlatıyor adlı eserinde okuduğum kadarıyla Karabekir, 1940'larda Milli Eğitim'e başvurarak tarihin doğru yazılmasını talep etmiş. O dönem aldığı yanıt ise yazılanın tarih değil "resmi tarih" olduğu şeklinde.
Tüm bu okuduklarımın ardından benim 1870-1930 arasında yaşanılanlara dair bir tezim var. Ne kadar özgün bir tez emin değilim, ancak bugüne kadar başka bir yerde okumadım. Bu tezin ne olduğunu merak etseniz de merak etmeye devam edeceksiniz. Belki bir akademik çalışma yaparsam ileride, o çalışma kapsamında değerlendiririm düşüncesiyle, şimdilik kendime saklıyorum. Şu kadarını söyleyeyim, dünyanın genel durumu değerlendirilmeden cumhuriyeti anlayabilmemiz olanaklı değil.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.