Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Atatürk'ün Kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Kurtuluş Savaşı'nda Sol Hareketler / Dr. Orhan Yeniaras
arkadaki evin delikanlısı: Zeytin |
Osmanlı'nın son dönemi ile cumhuriyetin ilk yıllarını konu alan onlarca kitap okudum bugüne değin. Her okuduğum kitap, yeni kitapların yolunu açıyor, yeni şeyler öğreniyorum ve halen ne kadar az bildiğimi görüp şaşırıyorum. Bir ara, bu okuduklarımı derleyip, toplayıp kendi bilgim ve yorumum ile olanları değerlendirmek isterim. Aslında, vakit uygun olsa, bunu bir akademik çalışma kapsamında gerçekleştirebilsem ne güzel olur.
Dr. Orhan Yeniaras'ın, aslında adı "Kritik 20 yılda, Anadolu coğrafyasında sol hareketler (1908-1928)" olması gerektiğini düşündüğüm eseri, belki okuyucuların daha fazla ilgisini çekeceği düşüncesiyle, Atatürk'ün kurdurduğu Türkiye Komünist Partisi başlığı ile yayınlanmış. Alter Yayıncılıktan 2012 yılında ikinci baskısını okudum. 276 sayfalık eser, belki bir akademik çalışmanın kitap haline dönüşmüş olanı. Hemen hemen her paragraf, referans ile işaretlenmiş. Akademik çalışma titizliği göze çarpıyor.
Tarih, tarafsız yazılabilecek bir konu değil kanımca. Sonuçta "haber" de tarafsız yazılacak bir şey değil. Tarihte yaşanılanların güncel haberlerden farkı, bir takım olayları kaydetmenin yanı sıra, bugünden bildiğimiz kimi gelişmeleri de göz önüne alarak, o gün için olayları yorumlamayı da içermesi. Bu bakımdan, yorumcunun dünya görüşüne göre farklı tarihler farklı anlatılar oluyor. "Doğru" ya da "haklı" gibi tespitler için "kime göre", "neye göre" soruları sorulabiliyor bu durumda.
Şurası kesin ki bizlere tarih derslerinde öğretilen ile 1876 - 1923 arasında yaşanılanlar arasında büyük farklılıklar bulunuyor. Bizler, Kurtuluş Savaşı mücadelesini 16 Mayıs 1919 ile başlatıyoruz. En azından benim Devrim Tarihi derslerinden aklımda kalan bu. Oysa İttihat ve Terakki, Çanakkale savunması sırasında bile Anadolu coğrafyasında bir direniş hattı kurmak gerekirse düşüncesi doğrultusunda önlemler almış. İstanbul işgale uğrarsa, savunmanın nasıl örgütleneceği düşünülmüş. 1876, 1908 olmasa, bugün cumhuriyet ile yönetilir miydik?
Bir de bizlere hiç anlatılmayanlar var tarih içerisinde. Özellikle 1917'de devrimin yapıldığı Rusya ile ilişkiler, o tarihlerde Ankara'da yaşanılan iktidar mücadelelerini okumadık. Oysa, ilk mecliste seçilen bir dahiliye nazırı var mesela: Nazım Bey. Sonra Yeşil Ordu Cemiyeti söz konusu. Bunların etkileri, Sovyetler ile yardımı garantiye alabilmek adına kurdurulan Komünist Parti ve halkın din ile sosyalizmin çelişkili şeyler olmadığına yönelik kanısı. Bunları "resmi tarih" kitaplarında bugün de bulamazsınız.
Yeniaras'ın kitabı, bu az bilinen döneme odaklanmış bir eser. Bu anlamda, az sayıdaki eserden birisi. Son derece başarılı bir literatür taraması sunuyor okuyucusuna. Bir çok kitap not aldım, okunacaklar listem uzadıkça uzuyor. Yeniaras'ın bir başka başarısı ise, odaklandığı konu ile tarihteki diğer önemli olayları çok iyi harmanlamasında. Sonuçta anlattığı dönem, ülkemiz tarihinin en kritik olaylarının yaşandığı dönem. Her bir konu üzerine sayfalarca kitaplar yazılmış ve daha kimbilir kaç kitap yazılabilir. Kongreler, savaşlar, iktidar mücadeleleri. Yeniaras ise kitabın kapsamını ve sınırlarını çok yerinde tespit etmiş. Yazının başında benim, kitabın önsözünde Yeniaras'ın yazdığı gibi 1908-1928 arası sol hareketler, kitabın odak noktası. Bu bağlamda İştirakçi Hilmi de var kitapta, Dr. Şefik Hüsnü de, Mustafa Suphi de. Ancak hepsi, kitabın odaklandığı dönemdeki rolleri kapsamında ele alınmış.
Yeniaras, Türkiye Sovyetler Birliği ilişkisini ele aldığı bölümlerde, gerek Mustafa Kemal'in gerekse Sovyet tarafının birbirine ihtiyaçları üzerinden bir "kazan-kazan" formülüyle hareket ettiğini tespit ediyor. Bu tespitini dönemin ülkeler arası ilişkilerini anlatarak gerekçelendiriyor. Yeniaras'a göre Sovyetler, Mustafa Kemal'in kurdurduğu partinin gerçekte Türkiye'de bir sosyalist hareketi örgütleme derdi olmadığının farkında. Zaten III. Komintern'e üyelik başvurusu da kabul edilmiyor partinin.
1920'lerde anadolunun farklı illerinde farklı isimlerde bir çok sol gazetenin yayınlanmış olması bile bugünden bakıldığında şaşırtıcı gelebilir. Oysa, asıl şaşırtıcı olan, bugün solun ya da solu temsil ettiğini ileri süren partilerin durumu belki de. Çelişkiler bu kadar keskinleşmişken sol olduğunu ileri süren partilerin halen solun kalesi olması gereken varoşlarda varlık gösteremeyişini "göbeğini kaşıyan adam", "bidon kafa", "makarna - kömür" aşağılamalarıyla açıklamaya çalışmayı göklere çıkartmak, herhalde sosyolojik olarak incelemeye değer.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.