Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Tadilat öncesi Erzurum Oteli Ankara |
Bir önceki yazıda bıraktığım yerden başlayayım istedim. Bu kez doğru başlıkla :) Bu yazıdan önce de okumanızı salık vereceğim bir yazı dizim var. Bu konuyu önemsiyorum ve umarım akademik bir makale haline de getirebilirim. Konumuz, İngilizce adıyla "value chain". Ben "değer zinciri" diye kelime kelime tercüme ettim. Belki sektörde farklı bir tabir kullanılıyordur. Burada, eski yazımı tekrarlamak istemiyorum, bu yüzden Televizyon Dünyasında Değişen İş Modelleri 1 ve 2 yazılarımı okumanızı rica ediyorum. 2013 haziran, bildiniz gezi ayında, ben kelimenin gerçek anlamıyla gezerken, Londra'da yazmıştım.
Televizyon dünyasının temel oyuncusu televizyon kanallarıdır. Kamu hizmeti yayıncılarını değerlendirme dışında bırakırsak, finansman modeli olarak bir TV kanalının temel gelirleri bellidir: reklam, PayTV'den alınacak para, özel içerik üretiminin satışı ve diğer gelirler. Bu diğer gelirler kalemi ilginçtir, ona sonra değinirim belki. PayTV'den alınan para kalemi, her TV kanalı için geçerli değildir. Büyükler dışında kalan TV kanalları için bu kalem, aslında gelirden ziyade gider olarak yer alır. Kısacası, özellikle ülkemiz gibi PayTV'nin toplam içerisindeki payının düşük olduğu, insanların FTA (Free To Air) yayınları, ek ücret vermeden izleyebildikleri pazarlarda TV kanalları reklam ile çarkı döndürür. Reklam alabilmek için çok izlenen içeriklere sahip olmak gereklidir. Hangi içeriğin çok izleneceğini, ABD'de pilot bölüm siparişi ile belirlerlermiş.
House of Cards
Aslında, House of Cards'ı ele aldığım ayrı bir yazım var. Ama sürekli bağlantı paylaşmaktan sıkıldım. Kısaca tekrar edeyim. Bu dizi, bir çok anlamda önemli. Öncelikle, çok izlenen ve ödüller alan bir yapım. Ancak, benim ve sektör için önemi başka. Bu proje, TV kanallarına gittiğinde, pilot bölüm istenmiş. Netflix ise 13 bölümlük dizinin pilot bölüm olmaksızın siparişini vermiş. Bunda ne var demeyin, bahsedilen proje bedelleri az buz rakamlar değil. İş bununla da bitmiyor elbette, TV kanalları 13 bölümlük diziyi her hafta bir bölüm şeklinde 13 haftada yayınlayıp her bölümün içine reklam alarak para kazanacakken, Netflix tüm sezonu platforma ilk günden koydu. Finansmanı izleyicisinden aylık olarak tahsil ettiği için reklam hangi bölüme gelecek ile ilgilenmesi gerekmiyordu. Bir diziyi neden bu kadar büyütüyorsun diyebilirsiniz. Mesele bir dizi değil, halen anlamadın mı diyerek bir göndermede bulunayım. Gerçekten de mesele dizi değil.
TV Kanalları Toplayıcılardır
TV kanalları, izleyicilerin nelerden hoşlanacağını düşünerek bir akış planlarlar. İçeriği bu akışı sağlayacak şekilde ardı ardına yayınlar. Çok izlenen ve en fazla reklam geliri elde etmeye yarayan o "prime time" içeriklerine bir göz atın. Ülkemizde her akşamın bir "dizi"si vardır. Peki size bir soru, siz perşembe akşamları ne izliyorsunuz? Kurtlar Vadisi dizisini mi, yoksa onun yayınlandığı TV kanalını mı? Soru saçma görünebilir, ama anlatmak istediğim başka. Asıl olan içeriktir. Onun hangi ortamda yayınlandığı ikinci planda gelir. Şimdi düşünün, zamanında çok izlenen ve bir şekilde ekranlardan ayrılmak zorunda kalan yapımları, diyelim Behzat Ç.'yi ya da Leyla ile Mecnun'u ya da bunlara benzer kült içerikleri de yayınlamaya başlayan, hatta bununla kalmayıp orijinal içeriklerini kendi yapım şirketiyle üretmeye soyunan bir platform sistemi kökten sarmaz mı?
İnternet bağlantısı sorunları
Aslında bu ara başlık, belki bundan 5 yıl önce için anlamlı olabilirdi. Ancak günümüzde, internet bağlantısı sorunundan bahsetmek pek olanaklı değil. Alt yapı operatörlerine teşekkür edelim hep birlikte. Ücretler halen yüksek olsa bile en azından adil kullanım kotası dolsa bile en az 3 MBit hız ile internet erişimimiz oluyor, kotasız internet abonesiysek. xDSL alt yapı ile bile 10 MBit hızları görebiliyoruz. Kısacası internet bağlantımız Netflix'i, en azından SD paketini, konforlu izlememize uygun.
Geleyim soruma, neyi, nasıl ve neden değiştireceğine. Neyi sorusunun yanıtı kolay: TV dünyasını kökten değiştirecek. TV kanalları bu değişimden en büyük zararı görecek. Ardından PayTV platformları, eğer iş birliğine gitmezlerse, ki iş birlikleri apayrı yazıların konusu. En büyük fırsat ise yerli içerik üretici şirketler, ajanslara doğuyor. Ürettikleri kaliteli daha doğrusu ilgi çekici içerikleri dünya ölçeğinde pazarlama olanağına kavuşacaklar gibi görünüyor. Sektör emekçileri için de belki, daha insanca bir düzen kurulabilir. Daha makul sürelerdeki dizilerde daha makul saatler çalışabilirler. Nasıl değiştirecek, bekleyip göreceğiz elbette. Bana kalırsa, bir kaç ay sonra yerli içerik üreticisi şirketlerle iş birlikleri haberlerini duyacağız. Bilgiye değil sezgiye dayanıyor yazdıklarım. Neden sorusunu yanıtı ise aşikar sanırım. Elbette para kazanmak için :)
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.