Ana içeriğe atla

kartlı telefon

Bir daha arasam, acaba gelmiş midir eve? Gene annesi çıkarsa ne diyeceğim? Konuşmadan kapatsam ayıp, onu sorsam, evladım daha bir saat önce de aramadın mı dese ne cevap vereceğim?  Kartta kaç kontür kaldı onu da bilmiyorum. Kartı takınca gösterirdi eskiden, bozulmuş bu galiba, arama başlamadan göremiyorum kaç kontürün kaldığını.  Öylece kalakaldım pastanede. Birden hışımla kalkıp gitti. Oysa daha yeni oturmuştuk. Çaylarımızı söyleyip pasta sipariş etmiştik. Çayın gelmesini bile beklemedi.  Bu soğukta eve dönmüştür diye düşünüyorum ama kim bilir belki siniri yatışsın diye dolaşıyordur. Ne kadar da aptalım. Öyle pat diye sorunca afalladım. Lafı ağzımda geveledim. Sonra o da kalkıp gitti.  Neyse, bir saatten fazla geçti. Bir daha çevireyim numarayı. Belki dönmüştür.  

Kenneth Wenzel ile sayısal radyo konulu e-söyleşi

Kenneth Wenzel, Amsterdam'da DVB-T2 Lite
 üzerinden radyo yayını yaparken.
Öndeki alıcı, cep telefonundan DVB-T2 yayını izlemek
için kullanabileceğiniz bir eklenti.
Bu sayısal radyo konusunda yayınladığım beşinci söyleşi. Bugüne değin WorldDAB ve WorldDRM başkanları ile söyleşiler yayınladım. Ayrıca Attila Ladayni, kurallarına uygun işletilen bir FM şebekesinin kalite bakımından sayısal radyodan aşağı kalır yanı olmadığını belirttiği bir söyleşi verdi. Dr. Peter Siebert söyleşisinde de sayısal radyo konusuna ilişkin bir soru yer alıyordu. 

Bu kez, konuğum Kenneth Wenzel. Kendisi Danimarka'da yaşıyor, sayısal radyo ve televizyon yayıncılığı konularında araştırmalar yapıyor. Aynı zamanda U-Media ApS adlı şirketin üst yöneticisi. Wenzel ile iki kez yüzyüze görüşme olanağı buldum. İlki 2013 yılında Estonya'nın başkenti Talin'de düzenlenen Sayısal Yayıncılık Konferansı'ndaydı. Her ikimiz de sunum yapmıştık söz konusu etkinlikte. Wenzel, DVB-T2 Lite profilinin sayısal radyo yayını için kullanılabileceğini orada anlatmıştı. Geçtiğimiz yıl Amsterdam'da IBC fuarında, bu kez anlattıklarını gösteriyordu. Çalışan bir sistemde DVB-T2 Lite profilinde yapılan radyo yayınını dinletti cep telefonuna taktığı küçük bir DVB-T2 alıcısı ile. 

Sağolsun beni kırmadı, vakit ayırıp sorularımı yanıtladı. Kendisine huzurunuzda bir kez daha teşekkürlerimi sunarım. 

Söyleşinin orijinali İngilizce olarak TVTechTR.com/2016/01/an-e-interview-with-kenneth-wenzel.html okunabilir...

1. Sayısal radyo için DVB-T2 Lite profili çözümünü kısaca açıklamanızı rica ediyorum. Ayrıca, bu çözüm henüz sayısal radyo ve televizyon şebekesi kurmamış ülkeler için bir seçenek olabilir mi?

Danimarka, 1995 yılından bu yana DAB ile sayısal radyo şebekesi kurmaya çalışıyor. Sayısal iletime dönüşümün amacı, FM'den daha iyi ses kalitesine, daha fazla istasyona ve çoklu iletimde daha iyi gürültü ve girişim değerlerine ulaşmaktır. FM ve AM'in aksine DAB ile daha fazla radyo kanalını aynı frekanstan yayınlayabilirsiniz (bir multipleks).

DAB, istenilen başarıyı yakalayamadı. Bunun sebeplerinden birisi kimi DAB kanallarının 192 Kbps'ta MPEG 1 Audio Layer 2 (MP2) olarak yayınlanmasıydı. Bu değerler, normal alım koşullarında FM'den daha düşük bir ses kalitesine yol açtı, özellikle stereo yayınlarda. 

DAB sistemine ikinci eleştiri, DAB frekans şebekesini işletmenin çok pahalı olmasıdır. Çünkü programları DAB olarak yayınlamak için daha fazla elektrik gücüne ve daha büyük ve daha pahalı vericilere ihtiyacınız vardır. (Burada kıyaslamanın hangi sistemle yapıldığı belirtilmemiş ancak, DVB-T2 Lite ile kıyaslandığını düşünebiliriz. Ö.C. notu)

DAB, alıcısının üretilmesi kolay bir modülasyon formu kullanıyor, ancak bu form, radyo gürültüsünün sebep olduğu bir bit'lik hatanın, alıcıda iki bit haline gelmesine yol açıyor. Ayrıca DAB, tek katmanlı, zayıf sayılabilecek bir hata düzeltmesi kullanıyor. Bunu gidermek için DAB, gerekenden, kayda değer oranda yüksek güç ile yayınlanıyor. 

DAB başarılı olamadığı için, WorldDMB organizasyonu, hata düzeltme işini iki katmanlı yapan yeni bir standart geliştirdi: DAB+. Orijinal hata düzeltmesinin yanısıra Reed-Solomon da eklendi. Ne yazık ki bu yeni hata düzeltmesi için ayrılan bit'ler, kapasiteyi %8,3 oranında azalttı. Öte yandan, daha fazla hatanın düzeltilebiliyor oluşu, daha zayıf sinyallerinde de alınabilmesini ve dolayısıyla kapsama alanının genişlemesini sağladı.

Aynı zamanda DAB+ ile birlikte HE-AAC ses sıkıştırma standardını kullanmak olanaklı hale geldi, bu da üç kat daha verimlidir. Sonuç olarak aynı kalitede 3 kat daha fazla radyo kanalı yayınlamak mümkündür. 

DAB+'da şöyle bir teknik sorun bulunuyor. DAB+, hata düzeltmenin ilk katmanına kadar DAB olarak yayınlanıyor ve bu bölümlerde DAB'ın temel zayıflıkları DAB+'ta da aynı şekilde mevcut.

Bu yüzden, Türkiye'de radyonun sayısallaştırılması sürecinde DVB-T2 ve/veya T2 Lite'ın da düşünülmesi gerekir. DVB-T2 Lite DAB/DAB+'a kıyasla, aynı yayın koşullarında, 3 kat daha fazla kapasiteye sahiptir.

T2 Lite ve DAB+ aynı 1,7 MHz kanal raster'ında yayınlanır.

DAB sadece 1.152 kbit/s'lik kapasiteye sahiptir.

DAB+ 1.152 kbit/s eksi 1/12, ekstra hata düzeltmesi için kullanılıyor bu 1/12. Sonuçta DAB+ 1.152 x 11/12 = 1.056 kbit/s.

Eşdeğer bir DVB-T2 Lite vericisi, aynı yayın gücü ve temel sağlamlık (robustness) koşullarında 3.201 kbit/s yayınlama kapasitesine sahiptir. DVB-T2 ve T2 Lite aynı zamanda ev içinde daha iyi ve darbe (impulse) şeklinde gelen hatalara karşı daha az hassas olacaktır.

Eğer sadece 1.056 kbit/s yayınlamak isterseniz, 6 kat daha iyi yayın gücüne ve kaydadeğer bir genişlikte kapsamaya ulaşabilirsiniz.

DAB, MPEG-1 Audio Layer 2 (MP2)'ye bağlanmıştır, ancak DAB+ ve DVB-T2 ile HE-AAC ses kullanabilirsiniz. Bu sayede daha az yer kullarak daha iyi ses elde edebilirsiniz. 

HE-AAC ses formatında, 64 kbit/s ile kabul edilebilir ses olanaklıdır. 

DAB+'da 64 kbit/s'de 16 HE-AAC müzik programına; T2 Lite'da ise 64 kbit/s'de 44 müzik programına yer açabilirsiniz. Eğer DAB kullanırsanız 192 kbit/s'de MP2 olarak 6 müzik kanalı gönderebilirsiniz sadece. 

2. Alıcı tarafını düşünürsek, DVB-T2 Lite çözümünü destekleyecek çipler hazır mı?

DVB-T2 çiplerinin tümü 1.7 MHz kanal raster'ını destekliyor. DVB-T2 alıcı cihazların yazılımlarında tek yapılması gereken, VHF Bant III'te 1.7 MHz kanal raster'ını tarayacak şekilde güncellemek. 

3 Sadece FM alıcılı araç radyoları için ne yapılması gerekiyor?

Geçtiğimiz yıl, 2015'te, Sony, Parrot ve Siano araç içi eğlence sistemlerinde, DVB-T2 MRC diversity (çeşitlilik) çipini çıkarttı. 

Bu teknoloji, sayısal TV / radyo sinyallerinin birden fazla anten ile alımına olanak tanıyor. Diversity-2 ile birlikte hassasiyet arttırıldı. Araç/ev içi (indoor) alımı %70 oranında arttırarak kapsama alanını üçe katlayan bir sonuç doğurdu. Ayrıca yüksek hızlarda ortaya çıkan Doppler etkisinden kaçınmayı da iyileştiriyor.

Kararlı alışa ulaşabilmenin zorlu olduğu koşullarda daha kullanışlı.

BMW 7 serisi gibi bir çok Alman arabası, hali hazırda, sayısal radyoyu ve DVB-T2 & T2 Lite ile HEVC TV'yi destekliyor.


4 Kimileri karasal sayısal radyonun gerekli olmadığını, geniş bant ve 4G/5G'nin fazlasıyla yeterli olacağını ileri sürüyor. Bu konuda ne dersiniz?

Internet radyosu niş radyo için çok iyi bir tamamlayıcı. 

Ben, teknik olarak mümkün olsa bile, internet radyonun, sayısal radyo için tek platform olmasının önerilebileceğini düşünmüyorum. 

Konu hakkında daha fazla öğrenmek isterseniz, Kenneth Wenzel'in sunumlarına göz atabilirsiniz. 


DVB-T2 Lite | Next Generation of Mobile Broadcasting

First Deployments, First Experiences
http://www.slideshare.net/KennethWenzel/dvbt2-lite-next-generation-of-mobile-broadcasting

and a more detailed presentation regarding T2 Lite vs DAB+ in VHF band III (1.7 MHz BW).



Is T2 Lite becoming the new frontier for digital radio?

VHF band III | T2 Lite vs DAB+

http://www.slideshare.net/KennethWenzel/is-t2-lite-becoming-the-new-frontier-for-digital-radio
Kenneth Wenzel'a sorularımı yanıtlamak için vakit ayırdığı için yeniden teşekkür ederim. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Yaylapınar (Sinekçiler) Köyü Nazilli tatili

Yazılacaklar birikti, bu gidişler birikmeye devam edecek. Üst üste gelince seyahatler, okunanlar, teknik gelişmeler böyle oluyor. Yavaş düzgündür, düzgün ise hızlı deyip başlayayım bir yerinden.  Geçtiğimiz haftanın 6 gecesini, Aydın'ın Nazilli ilçesinin, eski adıyla Sinekçiler, Yaylapınar köyünde geçirdik. Ne ben, ne de eşim Nazilli'li. Oralarda yaşayan akrabamız da yok. Peki nasıl oldu da bir köyde kaldık 6 gece. Pınar Kaftancıoğlu sayesinde. Kendisini büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da, yaşayan çocuk sahipleri tanıyacaktır. Ayşe Arman'ın söyleşisinden sonra tanıyanlar ve alış veriş yapanların sayısında ciddi artış olmuş. Siz tanımayanlardansanız İpek Hanım'ın Çiftliği'nin web sayfasına bakmanızı ve yazının geri kalanını sonra okumanızı öneririm.  Kaftancıoğlu, bana kalırsa ülkemiz için uygulanabilir bir kalkınma modeli oluşturmuş. Ülkemiz, her ne kadar son dönemlerde ihmal edilmiş olsa bile, bir tarım ülkesi. Tarıma elverişli topraklara ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

renk ahenk

Birbirinden ince bir çizgiyle ayrılmış, farklı boyut ve renklerdeki çokgenlerden oluşan fotoğraf bana hayatı hatırlattı. Bu kareyi çekip bir blog yazısının öznesi yapma fikri oluştuğundan beri yazı kafamda şekilleniyor. Yazıp yazıp siliyorum. Bir saat önce harika diye düşündüğüm içeriğin, bir saat sonra saçmalık olduğuna karar veriyorum.  En doğrusu, yazıyı kafamın içinden çıkartıp bloga aktarmak. Yoksa yazıp silme döngüsü bitmeyecek.   Çokgenleri her gün karşılaştığımız olaylar dizisine benzetiyorum. Her birisi kendi içinde farklı renklere boyanmış, kimi canlı ve coşkulu; kimi daha soluk ve karanlık. Birbirinden ince çizgiyle ayrılmış da olsalar bütünü oluşturan parçalardan ibaretler aslında. Anlamları, diğer parçalarla birlikteyken ortaya çıkıyor. Bir metro durağında gördüğüm bu sanat eseri bende böylesi çağrışımlar yaptı. Videolarla çevrili dünyamızda, umarım yazılarım gününüzü güzelleştiriyordur. Videoya inat, yazmaya devam edeceğim. Okuyanların çoğalması dileğiyle......

çitin üzerinde

Bu güneşli güzel günde tepelerde ne işin var dediğinizi duyar gibi oldum. Herkesin güvenli bir evi yok ne yazık ki. Ben de isterdim cam kenarına kurulup sokağı seyrederken kemiklerimi ısıtmayı. Gelin görün ki benim kaderime sokaklarda hayat mücadelesi düştü. Bu çitin üzerini ilk gösteren Sarman mıydı yoksa Tekir mi net hatırlayamıyorum. Epey zaman geçti üzerinden. Köpekler ya da trafik çoğaldığında, sakince dinlenebileceğimiz bir yer aradığımızda çıkıyoruz buraya. Doğru, çok konforlu değil. Böyle tam alttan çekildiğinde fotoğraf, pek hoş olmuyor ortaya çıkan görüntü, gövdemin büyük bölümü boşlukta kalmış gibi. Gene de şikayetçi değilim çitten.  Sokaklarda yaşamanın zorlukları çok. Ne zaman yemek bulabileceğimiz belli olmuyor. Arabalar, kimi insanlar ve köpekler bize rahat vermiyor. Yağmur ve soğuk havaları da sevmiyoruz.  Fotoğrafı çeken amcaya anlattım tüm bunları. Ne kadarını anladı, ne kadarını size aktardı bilemeyeceğim.  Köpeklerin bizle ne dertleri olduğunu bilemedi...

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

sahilde

Dalgaların sesini dinlemeyi seviyorum. Huzur veriyor. Kimi arkadaşlarım denize girip, suların içinde oynuyor. Bense denizi seyretmeyi, dalgaları dinlemeyi tercih ediyorum. Havalar soğumaya başladı. Kalabalık azaldı. Çocuk parkında yaramazların cıvıltıları yok artık. Salıncağın gölgesinde pinekleyen bir kaç arkadaş var parkta canlı namına.  Sabah, daha güneş doğmadan gelip oltasını sandalyeye sabitleyen adam da olmasa, sahile de gelen yok.  Kasabanın bu halini seviyorum. Tüm kasabanın tek sahibi bizmişiz gibi geliyor. Yemek bulduğumuz sürece değmeyin keyfimize.  Adam bugün balık tutabilecek mi acaba?