Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Sene 1992 falan olmalı. Üniversitede okuduğumu hatırlıyorum. Abim de tıp fakültesi öğrencisi. Kimlik adlı bir kitap var elinde. Beyaz kağıda basılı, ince bir roman. Pratisyen bir doktorun sistemle, hayalleriyle ve kendisiyle yüzleşmesini anlatıyor. Kitapla ilgili aklımda en net kalan ise finali.
Romanı, yıllar sonra yeniden okuyunca ilginç oldu. Öncelikle romanın en başında ve en sonunda yer alan bölümleri tamamen çıkartsanız hiç bir kaybın olmayacağını fark ettim. Sanki biraz, hepimizde olan, kendi sorunlarını bir arkadaşın başına gelmiş gibi anlatma endişesi ile konulmuş bu bölümler. Kimbilir, belki o dönem böylesi gerekiyordu.
Romanın tartıştığı sorunlar önemli. Aslında hepimizin, zaman zaman dönüp kendimize sorduğu sorular. Neden insanlar sorgulamıyor, düşünmüyor, neden akışa kapılıp gidiyoruz/gidiyorlar, mücadeleden ne zaman vazgeçtik, haklı olduğumuzu bildiğimiz halde sözden eyleme neden geçemiyoruz. Sorular çok ve yerine oturan, gerçek hayattan iyi seçilmiş karakterlerle örneklenmesi de başarılı. Ancak, bu sorulara, işte böyle olmalı dedirtecek bir ideal insan / sorunların çözüm yöntemi gibi yanıtlar yok. Elbette böylesi bir yanıt, bugün kimde var da denilebilir ya da sende var mı diye bana sorabilirsiniz. Hemen söyleyeyim, bu konuyu dert edinmeyeli çok uzun zaman oluyor. Dünyayı düzeltme gibi bir derdim bir zamanlar olmuş muydu, hatırlamıyorum bile.
Sanki, Raif karakterinin öyküsü üzerine biraz daha ayrıntılar bilsek oradan bir çözüm önerisi çıkabilirdi. Köyünde komünist olarak bilinen, işçiler arasında sevilen, aynı zamanda camide ibadetini yapan birisi Raif. Romanın büyüsünü bozmamak adına karakterle ilgili daha fazla yorum yapmayayım.
Sonuçta, Devrimciler Arslanoğlu'nun ilk romanı olarak geçiyor, zaten baskı tarihi de bu bilgiyi destekliyor. Benim Arslanoğlu ile tanışıklığım ise Kimlik ile başlamıştı. Bu kez 2006 yılında İthaki'den çıkan baskısını okudum. 141 sayfalık roman, tek oturuşta bitiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.