Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Elveda Güzel Vatanım / Ahmet Ümit

Ahmet Ümit'in İttihat ve Terakki konulu bir roman hazırlığında olduğunu okuduğumda sanırım Paris'teydim. Rue des Ecoles sokağında dolaşırken bir yandan da Ümit'in romanında buraları nasıl anlatılacak diye düşünüyordum. Bilmeyenler için belirteyim Rue des Ecoles, İttihat ve Terakki Cemiyeti Paris şubesinin bulunduğu sokak. Merak edenler için de ekleyeyim, bina halen ayakta ve elbetteki üzerinde bir zamanlar İttihat ve Terakki Cemiyeti merkezi olduğuna ilişkin hiç bir bilgi yok. 

Elveda Güzel Vatanım, 576 sayfalık, hacimli bir roman. Ümit, Paris'ten Selanik'e, romanın geçtiği mekanlarda epey dolaşmış, söyleşilerinde anlattığına göre. Romanın önemli bir bölümü ise Ümit'in yaşadığı ve sokaklarını iyi bildiği İstanbul'da geçiyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde 36 saatlik bir İstanbul ziyaretim oldu. Bu 36 saat içerisine Pera Palas'ta bir Türk kahvesi de sığdırdım. Roman, elbette yanımdaydı ve sağolsun pastanedeki görevlinin anlattıklarıyla romanın yazılış günlerine de tanıklık etme olanağım oldu. Ahmet Ümit, Pera Palas'a sık gelirmiş, anlatılana göre. Romanın ana mekanı Pera Palas olunca, bu ilgiye şaşmadım. Benim için şaşırtıcı olan ise Mustafa Kemal'in Pera Palas'ta uzun bir dönem ikamet ettiği bilgisi oldu. Romanın kahramanı Şehsuvar Sami gibi biraz belki, suikast tehlikesine karşı böyle bir tercihte bulunmuş Mustafa Kemal, bilemeyiz elbette. 

Başarılı bir roman için anlatılan mekanları tanımak önemli sanırım. Selanik'i pek iyi bilmem, hepi topu bir kaç gün geçirdim. Ancak Paris, Ankara'nın dışında en uzun yaşadığım kent. Romanda Paris'in geçtiği yerlerde dolaşmışlığım var. Elbette ben, 2014 Paris'inde gezdim, anlatılan ise 1900'lerin başları. İşin güzel yanı ise Paris'te mekanlar o kadar sık değişmiyor. 1800'lerin ikinci yarısından sonra yapılmış binaların büyük bölümü ayaktaydı halen. Bu uzun ve muhtemelen gereksiz girişten sonra gelelim romana. 

Öncelikle, siyaseti Kurtlar Vadisi, Osmanlı tarihini ise Muhteşem Yüzyıl dizisinden öğrenebileceğini düşünen bir kitle var. Böylesi insanların yaşadığı bir ülkede İttihat ve Terakki'nin tarihini de bir roman ile öğrenebileceğini zannedenlerin çok olacağı hesaplanmış olacak ki 250.000 adetlik ilk baskısı yapılmış. Yayıncı değilim gerçi ancak normalde bir kaç binlik baskılar yapıldığını biliyorum. Ayşe Kulin'in kitapları için bile en fazla 150.000 adetlik ilk baskı sayısı görmüştüm. Bu anlamda belki de 250.000 adetlik ilk baskı rekordur. 

Ahmet Ümit, bana kalırsa polisiyeyi çok iyi yazıyor. Bu güne kadar 3 roman 2 öykü kitabını okumuşum. Elveda Güzel Vatanım'dan önce İstanbul'un fethi ve Fatih ile ilgili bir roman yazmıştı. Onu okumadım. Bu yüzden tarihi konuları, polisiye ile harmanlaması konusunda bir genel yorum yapamayacağım. Ancak, bu son romanında polisiyelerinde alışageldiğimiz heyecanlı kurgu yok. Bunun yerine tarihsel olayları yazmanın endişesi var. Özellikle Şehsuvar Sami'nin aşkı, romanı sürükleyici kılıyor. Bu aşka ilişkin çatışma, romanın sonlarına doğru ortadan kalkınca, işin doğrusu okumanın da tadı kalmadı benim için. 

Peki, Ümit tarihi olaylara nasıl yaklaşmış? Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş hikayesi hep 1919 ile başlatılır. Ondan önceki tüm mücadeleler göz ardı edilir. İttihat ve Terakki'nin birinci dünya savaşı öncesindeki mücadelesi ise hep gözden ırak tutulur. Mesela 31 Mart ayaklanmasında ben ayaklanmanın ertesi günü yıldırım ordularının İstanbul'a geldiğini düşünürdüm oysa 10 gün kadar sürmüş yeniden düzenin sağlanması. Bir başka bilmediğimi fark ettiğim ise Mustafa Kemal'in Bandırma vapurunda bir heyet ile birlikte Anadolu'ya geçtiği gerçeği. Ahmet Ümit, birçoklarının bilmediği bir tarihi anlatmış romanında. Bunu yaparken, kullandığı karakter Şehsuvar Sami adında bir fedai. Fedai bölüğü, İttihat ve Terakki'nin vurucu gücü, suikast timi. Yasadışı ne kadar iş varsa yaptırdığı insanlar. 

Ümit'in romanını okuyunca temel sorumlunun Enver olduğu gibi bir izlenime kapılıyor insan ister istemez. Gerçi şimdi hakkını yemeyelim, bir kaç yerde iktidara hazır olmayan bir yapıdan bahsetmiş karakterleri aracılığıyla, ancak gene de asıl sorumluların İttihat ve Terakki'nin asker kanadı, yani Enver ve Cemal paşalar olduğu vurgusu var. Talat Bey ile daha mülayim, daha politik ve uzlaşmacı olarak tarif edilmiş. 

Roman 1907 ile başlıyor ve 1926'da bitiyor. Karakterlerden büyük bölümü gerçekten yaşamış kişiler. Süleyman Askeri, Kuşçubaşı Ekrem, Mülazım Atıf gibi adı Enver, Cemal ve Talat kadar bilinmeyen İttihat ve Terakki'nin kurucu unsurları romanda yer almış. Döneme ilişkin çok sayıda anı okuyan birisi olarak Kazım Karabekir'in de romanın başlarında yer alması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca dönemin gazetecisi Hüseyin Cahit Yalçın, özellikle meşrutiyetin ilanının ardından İstanbul'a gelen Talat Bey ile görüşmesini anlattığı anılarından yararlanılsaymış daha iyi olurmuş gibi geldi bana. Elbette bunlar işin ayrıntısı. 

Sonuçta, kurgusu tarihsel gerçeklerle bezenmiş bir polisiye / aşk romanı var karşımızda. Ben büyük keyif alarak kısa sayılabilecek bir sürede okudum. 

Yorumlar

  1. Biri Herman Hesse'nin hayatını yazsa (en melek yatırımcı Nazi O'ymuş) kimse alıp okumaz. Ama Şehsuvar Sami okunuyor. Hesse'yi de okuyun beyler (hanımlar); belki bir ATATÜRKÇÜ cevher O'nda da bulursunuz.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim.