Ana içeriğe atla

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

bilgi güvenliği uzmanı Adil Burak SADIÇ ile söyleşi

Malum, bir süredir söyleşilere de yer veriyorum blogumda. İşin doğrusu söyleşeceğim kişileri ve konuları seçebiliyor olmak büyük şans. Çok şükür ki bu güne kadar epey farklı konuları merak ettim, epey çok insan tanıdım. Tanıdıklarım ve tanıştıklarım ile uzun sohbetlerim oldu. Bu söyleşiler, o sohbetlerin, o iyi ilişkilerin sonuçları.

Bu kez, bambaşka bir konu ve bir o kadar farklı bir konuk var karşınızda. Adil Burak SADIÇ, benim lise ve üniversiteden dönem arkadaşım. Her ikisinde de farklı sınıflarda / section'larda olsak da mezuniyet sonrasında birbirimizi hep aradık sorduk. Günümüzde LinkedIn gibi platformlar sayesinde bu "arayıp sormak" daha çok "takip etme"ye dönmüş olsa da :) Bilgi güvenliği denildiğinde, ülkemizde akla gelen isimlerin başında Adil Burak SADIÇ ile söyleşiyi keyife okumanız dileğiyle...

 1. Kısaca kendini tanıtmanı rica etsem. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği'ni bitirdin. Sonra? 

Sonrasında Elektrik-Elektronik Mühendisi olarak çalışmayı düşünürken birden bölümde bir uzman mühendis kadrosu açığa çıktı. Ben de zaten öğrenciyken part-time olarak uğraştığım network ve sistem yöneticiliğini full-time olarak hem de çok sevdiğim üniversitemde yapma fırsatı bulunca kaçırmadım. Bu vesile ile girdiğim bilişim ve haberleşme sektöründe uluslarası şirketler, savunma sanayi entegratörleri, yönetilen güvenlik hizmeti ve servis sağlayıcıları, yazılım şirketleri ile büyük sistem entegratörleri gibi geniş bir şirket yelpazesinde çalıştım. 2014 yılında PwC'ye Bilgi Güvenliği ve Siber Güvenlik Hizmetleri Lideri olarak katılmadan önceki son şirketim Symantec'te on senelik hizmetimin son dört senesinde, Güneydoğu Avrupa'daki oniki ülke ve Türkiye'yi kapsayan bölgedeki danışmanlık ekiplerini yöneterek uluslararası ekip ve yönetim tecrübemi pekiştirdim. 

2. Bizim meslekte çalışma alanımız çok geniş. Barajdan entegre üretimine, radyo televizyondan bilgi güvenliğine neredeyse her sektörde çalışabiliyor elektrik elektronik mühendisliği mezunları. Bir yerde avantaj gibi görünen bu durum, aslında tehlikeli de. Sen, yıllardır bilgi güvenliği konusunda çalıştın. Hem bir konuda uzman olmak hem de bilgi güvenliği uzmanlığı konusunda fikirlerini öğrenmek isterim. 

Dediğin gibi uzman olmak özellikle de Türkiye gibi bir ülkede tehlikeli. Nedeni ise oldukça basit, maalesef ülkemizde insana ve dolayısıyla hizmete çok değer verilmiyor. Bu yüzden tek bir konuda uzman ve o işi hakkıyla yapacak tecrübede bir kişi eğer bu konuyu iyi seçmedi ise Türkiye'de işsiz bile kalabilir. Bu sebepten ötürü herhangi bir alanda uzmanlaşacak mühendisler hem o alanı iyi seçmeli, hem de gerektiğinde yurtdışında çalışmayı göze almalı. Ben de 20 senelik profesyonel iş geçmişimin beşinci senesinden itibaren çoğunlukla bilgi güvenliği ve siber güvenlik üzerine çalıştım. Ama bu kadar popüler olan bir konuda bile tecrübeli çalışanları maddi-manevi her açıdan tatmin edecek bir iş bulmak çok da kolay değil. Yine de kendimi hem bu alanı seçtiğim, hem de mevcut konumuma gelebildiğim için şanslı sayıyorum. 

3. Bildiğim kadarıyla bir danışmanlık şirketinde çalışıyorsun. Benim gözlemim, küçükte olsa elle tutulur bir ürüne para vermek şirketlere zor gelmiyor, ancak konu danışmanlık olunca, ortada fiziki olarak dokunabilecekleri bir ürün olmayınca bu konuda ödeme yapmak konusunda daha isteksizler. Bu gözlemime katılır mısın? Yurt dışında işler nasıl yürüyor? 

Kesinlikle katılıyorum. Dünyada şu an insan emeği yani danışmanlık hizmetleri ve çalışanlar bir numaralı harcama kalemi. Sonrasında yazılım ve en sonda da donanımlar geliyor kurum bilişim teknolojileri ve siber güvenlik bütçelerinde. Ama Türkiye'de bu tam tersi, maalesef istisnalar dışında kurumlar ne danışmanlığa hak ettiği bütçeyi ayırıyor, ne de kurum içindeki kadrolara hak edilen yatırımları yapıyor. Bir önceki cevabımda da bahsettiğim gibi ben bunun insana verilen değerle doğru orantılı olduğunu düşünüyorum. 

4. Mobil telefonlar, akıllı televizyonlar da bilgi güvenliği açısından korunması gereken cihazlar değil mi? Özellikle kameralı televizyonlar mahremiyet bakımından sorunlu cihazlar gibi geliyor bana. Bu konuda ürün ve hizmetler var mı? Bir tehlike söz konusu mu? 

Evet, nesnelerin İnternet'i, ya da herşeyin İnternet'i gibi kavramların bir güvenlik profesyoneli olarak beni korkuttuğunu söylersem yalan olmaz. Maalesef bireysel tüketiciye yönelik olan bu cihazların hemen hemen hiçbirinin tasarımında güvenlik ön planda değil. Daha da geriye gidersek şu an bu bağlantılı cihaz ekosistemine imkan veren Internet bile 45-50 sene önce güvenlik düşünülmeden tasarlandı. Şu an Internet güvenliği adına yapılmaya çalışılan herşeyi yamalı bohçaya benzetebiliriz. Siz yeni bir yama dikene kadar çoktan bohça başka bir yerinden delinmiş oluyor. Bu yüzden kişilerin hayatlarını akıllı cihazlar üzerinden şekillendirirken mümkün oldukça temkinli davranmasında fayda var. Bu sene akıllı arabalarla ilgili güvenlik problemleri manşetlerde idi, kameralı televizyonlarla ilgili büyük skandalların manşete çıkması da an meselesi. 

Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...