Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Facebook'ta gelen bir reklam ile gördüm Tale'yi. Şirketin kurucusu ve sahibi Onur Bey ile bir söyleşi yaparak sizlerin de bu ilginç şirketi, farklı turizm anlayışını öğrenmenizi istedim. Henüz Tale'nin bir turuna katılmış değilim. Yakın zamanda da pek olanaklı görünmüyor açıkçası. Ancak, benim katılamayacak olmam elbette söyleşi yapmama engel değil. Onca işi arasında söyleşiye vakit ayıran Onur Bey'e teşekkürlerimi iletirken, aylardır sorularımı bekleten sevgili arkadaşlarıma da ince sitemlerimi göndereyim :)
Bu arada, söyleşide henüz görseller yok. Yakında onlar da eklenecek :)
Şirketin web sayfası:
1. Tale'den önce neler yapıyordunuz?
Ben aslında Bilgisayar Mühendisi’yim. Çocukluk hayalim olan bu mesleğe toplamda 13 yılımı verdim. Aslına bakarsanız ilk yıllarda çok da severek yapıyordum bu işi ve oldukça parlak bir kariyerim vardı. Kazandığım tüm parayı seyahat etmeye harcamış olsam da 28 yaşıma kadar seyahat benim için büyük bir hobiydi sadece. Ne olduysa o zaman oldu; dönüşüm o zaman başladı. Pek çoğumuz gibi ben de kurumsal hayatın bana uymadığını, ruhumu sıktığını, orada potansiyelimi tam anlamıyla gerçekleştiremediğimi ve dolayısıyla hayatımın geri kalanını böyle yaşamak istemediğimi fark ettim. Ama pek çoğumuzun yapamadığını yaparak bu hayatı değiştirmeye karar verdim. Tüm eğitimim, tüm profesyonel geçmişim bu alanda olmasına rağmen, sevdiğim şeyleri, başkasının bana dayattığı değil kendi istediğim koşullarda yapabilmek adına bir maceraya atıldım. Yedi yıllık bir mücadelenin ürünüdür Tale. Bunun ilk altı yılında gündüzleri maaşlı işime gidip geceleri Tale’le ilgilenirken 2014’ten beri artık tam zamanlı Tale ile uğraşıyorum.
Neyin eksikliğini hissettiniz de Tale'i kurdunuz?
Tale aslında “ihtiyaçtan” ortaya çıktı. Seyahat etmeye başladığım ilk yıllarda sadece yeni bir yere gitmiş olmak bile beni çok heyecanlandırıyordu. Ancak belirli bir seyahat tecrübesinden sonra artık oralara sadece gitmiş olmak için gitmek bana yetmez oldu. Bence her gezgin tıpkı bir sanatçı gibi zaman içinde kendi tarzını buluyor. Ben de farklı kültürleri keşfetmeye, yeni insanlarla tanışmaya çok meraklı olduğum için artık neredeyse tüm gezilerimi bu tarz yapmaya başlamıştım. Couchsurfing gibi olanaklardan da yararlanarak yerel halkla kaynaşmaya, onların kültürünü daha derinden tanımaya çalışıyordum. Ancak ne yaparsanız yapın, kendi imkanlarınızla bir noktaya kadar gidebiliyor, kabuğu sıyırıp derinlere fazla inemiyorsunuz. Örneğin Lizbon’a gideceksem internetten yaptığım araştırmalarla veya evinde kaldığım Portekizli arkadaştan aldığım tavsiyelerle yerel halkın takıldığı Fado mekanlarını bulabilirim. Ama bu bile bana yetmiyordu. Ben gerçekten en iyi sanatçıyı dinlemek, hatta dinlemekle kalmayıp onunla tanışmak, hikayesini öğrenmek, onunla Fado üzerine konuşmak istiyordum. Sadece Fado mu? Portekiz kültürü deyince bir sürü ilginç konu var. Mesela deniz mahsulleri. Evet, herkesin önerdiği iyi bir restoranda yemek yiyebilirim. Ama ben ünlü bir şefle tanışıp onunla birlikte yemek yapmak istiyordum. Ve tabii bunun gibi şeyleri kendi başıma örgütlemem çok zordu.
İşte Tale tam olarak buradan doğdu. Bununla ilgili kimse bir hizmet sunmuyor, ben bir şey yapamaz mıyım dedim ve Tale’i kurdum. Ben böyle şeylerden hoşlanıyorsam eminim benim gibi bir sürü insan vardır diye düşündüm.
2. Deneyim turizmi, bugüne kadar benim tur şirketlerinin paketlerinde görmediğim bir yaklaşım. Kültür turizmi de değil, sanki etnografik bir turizm gibi. Biraz ayrıntılandırabilir misiniz?
“Tur şirketi” deyince hepimizin haklı olarak tüyleri diken diken oluyor. Şehir dışında otellerde kalıp insanı rehbere ve onun fahiş fiyatlara satacağı ekstra turlara mecbur bırakan, panoramik şehir turu diye insanları otobüsten bile indirmeyen o çarpık zihniyet. Ben bu tarz seyahat anlayışının çok yakında sona ereceğini, bu firmaların da ya yok olacağını ya da başka alanlara kayacağını düşünüyorum.
Bizim yaptığımız işlerden hoşlanan insanlar, zaten çoktan bu tarz firmalarla gezmeyi bırakmış, kendi başına gezen tecrübeli gezginler. Biz bu tecrübeli gezginlere şunu diyoruz “kendi başına gezerken belirli bir para harcıyor ve yerel kültürü tanımak adına bir takım şeyler yapabiliyorsun. Gel, o harcadığının paranın neredeyse aynısına biz sana bir rüya yaşatalım! Açılmayan kapıları açtıralım, yerel kültürü en derin haliyle yaşamanı sağlayalım!”.
Şimdi şu “etnografik turizm” konusuna açıklık getireyim. Evet, çok yerinde bir tespit. Kültür dediğimiz zaman somut (tarihi eserler, mimari yapılar, vs.) ve soyut (müzik, yemek, sanat, davranışlar, vs.) ögeler işin içine giriyor. Klasik bir kültür turu daha ziyade tarihi eserler, müzeler, ören yerleriyle (yani somut mirasla) ilgilenirken biz tamamen yaşayan kültürle ve insanla (yani soyut mirasla) ilgileniyoruz.
Şimdi şu “etnografik turizm” konusuna açıklık getireyim. Evet, çok yerinde bir tespit. Kültür dediğimiz zaman somut (tarihi eserler, mimari yapılar, vs.) ve soyut (müzik, yemek, sanat, davranışlar, vs.) ögeler işin içine giriyor. Klasik bir kültür turu daha ziyade tarihi eserler, müzeler, ören yerleriyle (yani somut mirasla) ilgilenirken biz tamamen yaşayan kültürle ve insanla (yani soyut mirasla) ilgileniyoruz.
Kültüre meraklı insanlarsanız, elbette yeni bir yere gittiğinizde oranın önemli tarihi eserlerini, yapılarını, müzelerini de görmek isteyebilirsiniz. Biz size bunları görmeniz için genelde serbest zaman bırakıyoruz. Zaten tecrübeli gezginler olarak siz bir müzeye nasıl gidilir bunu çok iyi bilirsiniz. Bizim size bu noktada katabileceğimiz bir değer yok.
Ama kendi başına seyahat eden bir gezginin esas zorlandığı kısım işte bu soyut kültür tarafı oluyor. Örneğin bir yerin el sanatlarını, doğru insanlarla tanışarak, elinizi işin içine sokarak tanımak istediğinizde bunu kendi başınıza örgütlemek çok zor oluyor. İşte biz orada size katma değer sağlıyoruz.
Mesela bu "deneyimlerin" hepsini denemek istemesek. 8 köşeli şapka benim çok ilgimi çekerken, tura katılan diğerleri bunu o kadar ilginç bulmayabilir. Bir programdan örneklerle anlatsanız bu "deneyim" turunu.
Bu bize çok sık sorulan bir soru. Programı kendime göre değiştirebiliyor muyum, içinden seçmece yapabiliyor muyum? Hayır yapamıyorsunuz. Çünkü programlarımız film gibi bir kurgu üzerine kurulu. Biz orada bir hikaye anlatmaya çalışıyoruz; bir açılış, gelişme ve kapanış var. Programlardaki her deneyimin seçimi ve sırasının bir anlamı var. Bunun şöyle düşünün, biz bir sanatçıyız ve size bir tiyatro oyunu hazırladık. Size düşen, oraya gidip bizim sizin için tasarladığımız bu filmi yaşamak.
Bir yerin kültürünü ele alıp A’dan Z’ye inceliyoruz. Yemeğinden sanatına, müziğinden zanaatına, halk oyunlarından el sanatlarına ne varsa hepsini masaya yatırıyor, bunların arasından size en ilginç gelecek konuları belirliyoruz. Örneğin Elazığ’da çaydaçıra, kürsübaşı adeti, iğne oyası, mahalle fırını kültürü, Gakkoş şapkacılığı, palancılık gibi çarpıcı konuları işliyoruz. Sonra her bir konu özelinde nasıl bir deneyim olursa ilginç olur, onu belirliyoruz. Örneğin iğne oyası konusunda babaannesinden beri üç kuşaktır iğne oyası yapan bir ablanın evine gidip çayını içiyor, oturup onunla birlikte iğne oyası yapıyor, elindeki 100 yıllık, Osmanlı’dan kalma iğne oyalarını görüyoruz.
Yalnız şunu atlamayalım. Biz bu deneyimleri seçerken, genelde herkesin hoşuna gidebilecek tarzdaki konu başlıkları üzerinden gidiyoruz. Bir de deneyimlerin hepsini, o konu hakkında daha önce hiç bilginiz olmadığını varsayarak, giriş seviyesinde tasarlıyoruz. Örneğin Isparta’da gül yağının geleneksel olarak nasıl yapıldığını gösterirken sizin daha önce bu konuda hiç bilgi sahibi olmadığınızı varsayıyoruz. Siz bir kimyagerseniz veya zaten bitkisel yağ üreten birisiyseniz bizim deneyimler size basit gelebilir.
3. Benim gözlemim parası olup, bunu keyifli işlerde harcamak isteyen bir orta yaş kuşağının olduğu yönünde. İnsanlar artık eskisinden daha az evleniyor sanki. En azından benim çevremdekiler için böyle. 40'lı yaşlarda, bekar ve iyi gelirli insanlar turist olarak bir kente gidip "şehir turu"na katılmakla yetinmek istemiyor. Bu tespitime ne kadar katılırsınız? Sizin müşteri profili nasıl?
Şimdi burada aslında iki farklı konu var. Birincisi “seyahat bilinci”. Hayatında ilk seyahatini yapan birisiyle ellinci seyahatini yapan birisi bir olmaz. İnsanlar, seyahat sayıları ve çeşitleri arttıkça “seyahat bilinçleri” de artıyor, ne istediklerini daha iyi biliyorlar ve kendi tarzlarını oluşturuyorlar. Doğal olarak bu tecrübe zamanla oluşuyor. Çok sık seyahat eden bir gezgin, bu bilince 20’li yaşlarında da kavuşabilirken, genelde bu noktaya ancak 30’lardan sonra ulaşılabiliyor. Bizim yaptığımız işler, seyahat bilinci yüksek gezginlere hitap ettiği için bizi takip eden kitle, ki biz onlara “müşterilerimiz” değil “dostlarımız” diyoruz, genelde 30-50 yaş arasında.
İkinci konu ise seyahat tarzıyla bağlantılı olan “seyahat bütçesi”. Tecrübeden bağımsız olarak (isterse 50+ ülke gezmiş olsun) bazı gezginler backpacker tarzında düşük bütçeli seyahat etmeyi seviyor. “Gittiğim yerde iyi bir restorana bir çuval para harcayacağıma o parayla iki gün daha seyahat ederim” diyor. Kimisiyse “gerekirse az gezerim ama gittiğim yerde keyfim için para harcamaktan kaçınmam. İyi yerlerde yemeğimi yerim, orada ilginç bir aktivite varsa ona parayı harcarım” diyor. Bizim programlarımız sürekli aktiviteler içerdiği için düşük bütçeyle seyahat eden gezginlere uymuyor. Fiyat konumlandırmamız şöyle, “kendi başına gezerken zaten keyif için belirli bir para harcıyorsan, gel neredeyse aynı paraya biz sana unutulmaz deneyimler yaşatalım”.
Bir cümleyle özetlemek gerekirse, seyahat ederken keyif almak için para harcamaktan çekinmeyen, kültüre ve insana meraklı, seyahat bilinci yüksek tecrübeli gezginlere hitap ediyoruz.
4. Türkiye'den ve dünyadan hangi kentler, nasıl deneyimlerle eklenecek turlarınıza? Son olarak eklemek istedikleriniz?
Bize en sık sorulan sorulardan bir diğeri de “sizde neden şurası yok, neden burası yok?” sorusu. Dediğim gibi bizim her bir gezimiz bir sanat eseri gibi. O kadar çok emek gerektiren bir çalışma ki, bir geziyi hazırlamak aylar bazen yıllar sürüyor. O yüzden onlarca gezimiz olamıyor. Şu anda
dört tane aktif gezimiz var: Lizbonlu’nun Seyir Defteri, Isparta Esintisi, Elazığ’da Son Çaydaçıra ve Mısır’da Hayat. Bunların yanına yenilerini eklemek için var gücümüzle çalışıyoruz. Bundan sonra çıkacak gezilerimiz Kırgız Stepleri, Piemonte Sefası, İskoçya Masalı ve Belçika’nın Arka Sokakları olacak. Farkettiğiniz gibi her gezimizin bir adı var.
Isparta Geleneksel Keçe Yapımı
Bizi takip edenlere söylediğimiz şey şu. Biz size bir film yaşatıyoruz ve bu filmin nerede geçtiğinin aslında bir önemi yok. Önemli olan sizin bu filmden keyif almanız. Adını “deneyim seyahati” koyduğumuz bu konsept hoşunuza gittiyse herhangi bir yerden başlayın, zaten siz de ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Günün sonunda biz size şunu dedirtmeye çalışıyoruz, “Tale herhangi bir yere gezi düzenlediyse eminim o mükemmeldir ve ben orada harika vakit geçireceğim”. Zaten gezilerimize bir kere gelen dostlarımız Tale’in müptelası oluyorlar ve diğer gezilere gözleri kapalı kaydoluyorlar.Kırgızistan Borsok Yapımı
“Ayy Isparta’da görülecek ne var ki?” diye başlayan cümleleri çok duyuyoruz. Evet, görülecek bir tarihi eser filan yok, ama yaşanacak çok farklı bir kültür ve tanışılacak çok harika insanlar var!
Elazığ’a burun kıvıranlar, örneğin Elazığ’ın 154 çeşit yöresel yemeğiyle Antep’ten sonra Türkiye’nin en zengin mutfağı olduğunu bilmiyor. Merak etmeyin, biz oraya bir gezi düzenlediysek emin olun orada çok ilginç bir kültür vardır!
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.