Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Ankara'da sahaf denilince pek akla gelmez Küçükesat tarafları. En bilindik mekanlar Kızılay'daki pasajlar olsa da aslında Küçükesat, kitap meraklıları için önemli adresler barındırır. Bu adreslere başka bir yazıda değinmek üzere başlığa döneyim, bir not ekleyerek. Kazım Karabekir, Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet'in ilk yıllarına tanıklık etmiş isimler arasında en çok anı bırakanlardan birisi sanırım. Anıların çokluğu ile 1925 - 1938 arası zorunlu yalnızlığının etkisi büyüktür gibi geliyor bana. Bu durum da ayrı bir yazı konusu olsun...
Çocuk Davamız 1, Emre yayınları'nın Cumhuriyet Tarihi Serisi'nin 9. kitabı olarak yayınlanmış. Bende 2000 yılında yapılan beşinci baskısı var. İlk baskısı ise 1995 yılında. 330 sayfalık kitap sert bir cilde sahip. Kitabın ikincisi de var. Geçenlerde bu Küçükesat civarındaki bir sahaftan Karabekir'in yazdıklarının 10 cildini satın aldım 100 TL karşılığında. Sanırım Yapı Kredi Yayınları bu eserleri yeniden düzenleyerek büyük formatlı kitaplar halinde yayınlıyor. Eserleri incelemediğim için kesin bir yorumda bulunmam zor. Böyle küçük formatlı çok kitabın da yararları var, tek hacimde ve büyük formatlı kitabın da. Tercih yayıncıların ve bir yerde okuyucuların.
Kitaba dönersek, benim ve kitabı okuduktan sonra anlattığım kişilerin pek bilmediği bir tarih var Karabekir'in anılarında. Erzincan Tercan nüfusuna kayıtlı birisi olarak doğunun mücadelesini bilmemem olanaklı değil. Osmanlı Rus harbi yılları, ardından Ermeni - Osmanlı ve ardından Kurtuluş savaşı yılları. Uzunca bir süre harp meydanına dönmüş bir coğrafyadan bahsediyoruz. Benim atalarım da dahil olmak üzere, bölgede yaşayanlar göç etmek zorunda kalmış. Kimileri, benim atalarım gibi, gidip dönmüş. Kimileri gitmiş ve dönmemiş. İşte bu savaş ortamında yetim kalan çocuklar için Karabekir Paşa bir çözüm aramış ve bulduğu çözüm, bir çoklarının hayatını değiştirmiş.
Karabekir Paşa, gerçekten çok farklı birisiymiş. Bugüne kadar Paşa'nın anılarından ikincisini okuyabildim, ancak dediğim gibi elimde 9 anı kitabı daha var. Ermeni ve Kürt sorunlarına yaklaşımlarını anlattığı kitabını okumayı planlıyorum ilk fırsatta. Gene birinci dünya savaşı öncesi ve savaş dönemine dair yazdıkları da son derece önemli. Mustafa Kemal ile ilişkileri de incelemeye değer. Erzurum kongresine gittiğinde Mustafa Kemal'i tutuklamayıp, bilakis koruyan Karabekir, 1925'te bir çok silah arkadaşının da ipe gittiği İzmir Suikastı Davası'nın sanıkları arasında yer almış. Vatan gazetesinde Karabekir Paşa'nın kızlarının anlattıkları, gene bizim tarih derslerinde öğrendiklerimizin dışında bir takım olayların yaşandığını işaret ediyor.
Çocuk Davamız 1'den kısacık bir alıntı ile bitireyim bu, aslında bitmeyecek yazıyı:
"Bir taraftan Erzurum Kongresi ile milli hükumet esasını kurmak ve korumak işleriyle sayisi diğer taraftan da milli hükumetimizin ilk muntazam ordusu olacak olan kıt'alarımı taarruzi vazifeye hazırlamak gibi askeri vazifelerimle uğraşırken öteden beri idealim olan bir çocuklar ordusu esasını da kurmaya başladım. Şöyle ki:24 Mayıs 1335 (1919) da Erzurum Darüleytamından (yetimler yurdu) ilk olarak yaşı 12'den yukarı olanlardan 33 çocuk olarak mevcut iki Kolorduluk sanayi takımlarına verdim. Terhis dolayısıyla boşalan bu kadroları Bayburt'tan gelenlerle ve Erzurum'dan yeni aldıklarımızla doldurmaya başladım. Bunları kuvvei umumiyem içerisinde bir asker gibi yedirmeye, giydirmeye ve beden terbiyesi yaptırmaya başlattım. Günün yarısında okuma yazmaya, yarısında da ayrıldığı sanayi şubesine göre terzi, kundura, saraç çıraklığına başladılar." Çocuk Davamız, s.16
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.