Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Ailesinin kendisine verdiği Cahide Üçok ismini, Cahit UÇUK'a çevirip başladığı yazarlık serüveninin ikinci bölümünü anlatıyor Silsilename II'de. Yapı Kredi Yayınları tarafından Mayıs 2003'te ilk baskısı yapılan bu kitap yazarın Yapı Kredi'den çıkan son eseri. Ailesinin hayatını anlattığı Bir İmparatorluk Çökerken'i okuduktan sonra, bir çokları gibi, çocuk olarak bıraktığımız Cahit'in başına neler geldiğini merak etmiştim. İnternette bakınca hayat hikayesinin devamını Erkekler Dünyasında Bir Kadın Yazar ve Yıllar Sadece Sayı adlı iki kitapta okuyabileceğimi gördüm. Kitapları bulmak tahminimden zor oldu. Yapı Kredi Yayınları, ne yazık ki bu iki devam eserin yeni baskılarını yapmıyor. Zor da olsa her ikisini de bulup okudum.
Yıllar Sadece Sayı'da Cahit Uçuk'un Cici Nejdet ile olan evliliğinin sonlanmasının ardından hayatını okuyoruz. Uçuk, zor geçen yıllardan sonra Afitap Matbaası'nın sahibi Murtaza Kağıtçı Bey ile evleniyor. Afitap Matbaası, bugün bir çoklarınca kullanılan Ece ajandalarını üreten matbaa. Ece ajandası fikrinin hikayesi de kitapta var. Uçuk'un hayat hikayesine, önceki kitaplarda olduğu gibi, çok sayıda ünlü dahil oluyor. İsmet ve Mevhibe İnönü'den İlhan Turhan Selçuk kardeşlere, Reşat Nuri Güntekin'den Behçet Kemal Çağlar'a kadar bir çok isim ile hayatı kesişiyor. İnönü ailesi, Murtaza ve Cahit'in Kartal'daki köşküne komşu oluyor. Kartal'dan hatta Suadiye'den denize giriliyormuş o tarihlerde. Uçuk'un yurtdışı gezileri de son kitapta anlatılmış. İstanbul'dan Paris'e gitmek için önce Marsilya'ya gemi ile gitmiş, ardından trene binmiş. Halkevlerinin ve köy enstitülerinin kapatılmasını da Uçuk'un gözünden okuyoruz.
Kitapların üçünü birlikte değerlendirmem gerekirse, çok akıcı bir dille yazılış her üç kitap. İlki daha roman tadında. Diğer ikisinde anılar akla geldiği sırayla yazılmış. Bölümlendirilse mesela daha kolay okunur hale gelebilir. Ancak kitaplar yayınlandığı tarihlerde Uçuk'un yaşı göz önüne alındığında bu eleştiriler pek anlamlı olmuyor. Kitapları okurken Cahit Uçuk ismini daha önce neden duymamışım diye sordum kendime. Yanıtını halen bulabilmiş değilim. Geç de olsa tanıştığım bu kıymetli yazarımızın yazdıklarıyla ölümsüzleştiği kesin...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.