Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

hangi televizyonu alayım? daha doğrusu televizyonu değiştirsek mi?

"Bir süredir televizyon izlemiyorum." 
Böyle diyenlere gündemdeki diziyi sorduğunuzda, son bölümün sürpriz finalinin her sahnesini ayrıntılarıyla hatırladığını görebilirsiniz. 
"Ama sen televizyon izlemiyordun" 
derseniz, 
"internetten izledim" 
yanıtını alırsınız. 
Sanki ikisi arasında bir fark varmış gibi. Aslında bu başlangıcı, yayıncılık dünyasında değişen değer zinciriyle ilgili bir yazı için kullanmayı planlıyordum. Neyse, belki ona da bu başlangıç ile giriş yaparım :)

Bu yazının amacı, son bir kaç haftadır gidip gelen bir fikirle ilgili araştırmalarımı paylaşmak: 

Televizyonu yenilesek mi?

Evliliğimizle yaşıt bir televizyonumuz var ve kendisinden son derece memnunuz. HDMI bağlantısı yok. Dahili DVB-S2 alıcısı da yok. Aslında olması da olanaksız, çünkü televizyonumuz üretildiğinde bunlar henüz tasarlanmamıştı. 63 ekran, sanırım 25 inç oluyor karşılığı, bir Sony. Çocukların izlediği dakikalar dışında kapalı duruyor. Haber, tartışma programı, dizi, film, yarışma ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının favorisi Belgesel seyretmiyoruz. Son altı aydır televizyonun eksikliğini hissetmedik hayatımızda. Seçim sonuçlarını internet sitelerinden takip ettik mesela. Haberleri istemeseniz bile alıyorsunuz bir şekilde. Kötü haber tez yayılıyor. Bir de Neil Postman'ın Televizyon Öldüren Eğlence adlı çalışmasını okuyunca, haberlere o kadar da ihtiyacımız olmadığını siz de göreceksiniz. Peki nereden çıktı bu televizyon değiştirme düşüncesi?

Tamamen meraktan aslına bakarsanız. Malum, radyo-televizyon dünyasında çalışıyorum 17 senedir. Pek kısa sayılmaz ve yayın dünyası tekniğinin neredeyse her alanında çalıştım: IT, reji, ar-ge. Geçenlerde katıldığım IBC 2015'te 8K ekranlar sergileniyordu kimi standlarda. Gidip, çıplak gözlerimle seyrettim ve bir fark göremedim. Ekranın altına 16K yazmış olsalardı da bir şey farkedemeyecektim muhtemelen. Çünkü 8K'yı tanıtmak için koydukları ekranda bu piksel küçüklüğünü ve çözünürlüğün muhteşemliğini fark edebilmek için ekrana yapışmam gerekiyordu. Kimi standlarda daha mantıklı boyutlarda ekranlarla 8K tanıtımı yapılıyordu. Onlar için ise salonunuz hangar boyutlarında olmalıydı. Geçenlerde 4K UHD için henüz erken gibi bir başlıkla bir yazı yayınlamıştım. 

Acaba gerçekten erken miydi 4K UHD için?


Yaptığım piyasa araştırması sonuçlarına göre satılan televizyonları kabaca 4'e ayırmak mümkün. 
  1. 1000 TL'nin altındaki modeller: Bunların büyük çoğunluğu HD Ready olarak adlandırılan çözünürlüğü destekleyebilen, ara teknoloji ürünü, bir şekilde üretilmiş şimdi stoklarda duran ve aslında berber dükkanı, mağaza vitrini, otel odası gibi kalitenin önemsenmediği yerlerde kullanılmasında hiç sakınca olmayan televizyonlar. Hemen her markanın böyle modelleri var. Benim naçizane önerim böyle bir modele karar kılarsanız bunların TUNER içermeyen, sadece monitör olarak satılanlarından edinmeniz. Eğer bir kutu (Digitürk, Uydu Alıcısı, Kablo TV, DSmart, Teledünya, Tivibu vs) ile yayına ulaşacaksanız, boş yere TUNER masraflarına girmeyin. 
  2. 1000 - 2000 TL arası modeller: En fazla rağbet gördüğünü düşündüğüm modeller. Elimde istatistik yok elbette. Neredeyse tümü FullHD. 2000 TL'ye yaklaştıkça 4K UHD çözünürlüğü desteklediğini ileri sürenlerle de karşılabilirsiniz. Burada HDMI sürümü önemli. Eğer 4K UHD sizin için önemliyse, ki bana sorarsanız 4K UHD yatırımı için halen erken, HDMI sürümü 2.0 olmalı. Genellikle satılan modellerde HDMI 1,4 sürümü var. Satıcıların bir kısmı bu söylediğinizi anlamayacaktır. 3 HDMI var diyenler çıkacaktır. Bahsettiğim HDMI sayısı değil. Renk çözünürlüğü ve çerçeve oranı (frame rate) konularında 4K UHD'nin getireceği yenilikleri alabilmek adına HDMI 2.0 olmalı. Bu fiyat aralığında internete bağlanabilen modeller de çok. Farklı firmalar farklı isimler vermiş olsa da genellikle tercih edilen isim SMART TV. Yıllarca APTAL KUTUSU dememize inat belki de AKILLI TV denilmiş yeni modellere. Akıl neresinde derseniz, artık düğmesine basıp kumanda ile kanal değiştireceğiniz bir alet yok karşınızda. Cep telefonlarından aşina olduğunuz, APP yükleyebileceğiniz bir "cihaz" ile başbaşasınız. Sizin için bunlarla uğraşmak bir "challange" (!) belki, ama emin olun babanız eski televizyonunu arayacak. Peki "akılsız" bir televizyona "akıl" takılabilir mi? Yanıtı kısa ve net. Elbette. HDMI bağlantısı üzerinden akılsız cihazınıza biraz zeka katmanız her zaman olanaklı. Farklı fiyatlarda, farklı yeteneklerde cihazlar var piyasada. 
  3. 2000-2500 TL arası modeller: Bu modellerin büyük bölümü 4K UHD. Özellikle Samsung'da 40 inç boyutunda bükümlü (curved) ekrana sahip 4K UHD çözünürlüklü TİZEN'li SMART TV alınabiliniyor. Sony'nin Android TV olarak piyasaya sürdüğü modeller 43 inçten başlayan ekran boyutu ve Full HD çözünürlükle bu fiyat aralığının önemli alternatifleri arasında. Vestel ve Arçelik/Beko'nun da bu fiyat aralığında rekabetçi modelleri var. Arçelik Beko, ROVİ ile akıllı televizyon kullanıcı arayüzü için anlaşma yapmış. 2015 modelleri bu arayüz ile piyasadaymış. Satıcıların bu gelişmeden haberi yok, bu yüzden tam olarak hangi modeller ROVİ'li bilemedim. 
  4. 2500 TL'nin üzeri modeller: Buranın ucu bucağı yok. İşin doğrusu Samsung'un kataloguna bakınca

İŞTE BUDUR 

dediğim bir model oldu. 
Fiyatını sorunca da 

İŞTE BİR DUR 

dedim. Bir dur, sakin ol. Bu fiyatlar düşecek elbette, diye teselli ettim kendimi. Yanlış hatırlamıyorsam 8.000 TL idi beğendiğim BİR DUR dediğim model.
Uzun süren yeni televizyon alsak mı araştırmasının sonucu, son maddede: 

HELE BİR DUR :)

İyi bayramlar....

Yorumlar

  1. ÖZGÜR GECEN HAFTA BU YOLDAN GECTIM MUTLU SONA ULASTIM

    YanıtlaSil
  2. Yazıyı sabaha karşı yazıp yayınlamıştım. Malum bu aralar uyku düzenim epey değişti. Söylendiğine göre zaman içerisinde yeni bir uyku düzeni kuracakmış vücudum. Şu anki düzenden çok şikayetçi sayılmam. Sabahları 4 gibi uyanınca kendime ayırabileceğim en az 3 saatim oluyor. İki(z) kız babası için çok kıymetli zamanlar :)
    Öğlen vakti, Teknosa'dan LG'nin 32'' FullHD ve 3D bir connected TV modelini satın aldım. DVB-S2/T2/C dahili alıcıları da var aldığım modelin. 82 ekran çok küçük demeyin, izleme mesafesi önemli ve salonumuz hangar değil. 82 ekran için önerilen mesafeden izleyeceğiz sonuçta. UHD neden almadın, demezsiniz sanırım :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili...

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm.