Ana içeriğe atla

RTÜK üyesi Sn.Esat Çıplak DTT süreci ile ilgili açıklamalar yapmış

Arkadaşlar arasında Link Edin olarak bilinip anılan Linked In sitesinde bildiklerimi paylaşıyorum. Bu paylaşımlar tek yönlü olmuyor neyse ki. Dün Kenneth Wenzel'ın gönderdiği bir ileti ile haberdar oldum RTÜK üyelerinden Sn. Esat Çıplak'ın açıklamalarından. 

Sn. Çıplak, sayısal karasal televizyon yayıncılığına geçiş sürecini eleştiriyor. Çıplak, frekansın verimli kullanılmasından yola çıkarak, analog karasal yayınların sonlandırılması ile boşa çıkacak kıymetli, kimilerine göre altın kadar değerli, bandın mobil operatörlerin kullanması amacıyla ihale edilmesini öneriyor. Buna gerekçe olarak sayısal karasal televizyon (Digital Terretrial Television: DTT) şebekesinin kurulması için gereken kaynağın büyüklüğüne dikkat çekiyor. EMO'da 2013 yılında düzenlediğimiz bir panelde ülke nüfusun %90'nına DTT ulaştırılması için gerekli şebeke yatırımının 1 milyar Avro civarında olacağı konuşulmuştu. Çıplak'a göre bu tutarda yatırım heba olacak. Çünkü artık kimse analog karasal televizyon yayını izlemiyor. 


Sayısal Karasal Televizyon yayıncılık dünyasının hızlı trenidir


Hep aynı örneği veriyorum: Ankara-Eskişehir arası hızlı tren olmadan önce kaç kişi demiryolunu tercih ediyordu? Şimdi kaç kişi hızlı trene biniyor? DTT, hızlı tren gibidir. Halkın genel çıkarına uygundur. Doğrudur, ilk yatırım maliyeti yüksektir. Ancak kurulum sonrasında izleyiciye DTT'ye uygun kutu/alıcı dışında maliyeti yoktur. Yayınlar, büyük oranda, FTA (Free To Air: ücretsiz izlenebilen) olarak gerçekleşir. DTT yayınlarının tümüyle FTA olmasını sağlamak RTÜK'ün bir yönetmelik değişikliğine bakar sadece. 

LTE-B çözümü sayesinde mobil operatörler; öncelikle 700 Mhz gibi "altın" değerinde bir banda kavuşacaklar. Böylelikle daha düşük güçte vericilerle daha geniş alanları kapsayabilecekler. Yani maliyetleri düşecek. İkinci olarak ise ses gelirleri, yeni uygulamalarla düşen mobil operatörlere, deyim yerindeyse, can simidi atılmış olacak. Artık pek çok kişi WIFI bağlantılar üzerinden internete bağlanıp Skype, WhatsApp gibi uygulamaları kullanarak ücretsiz iletişim kuruyor. Mobil operatörler, insanları paketlere zorunlu kılarak bu süreci olabildiğince az hasarla atlamak derdinde. LTE - B, teorik olarak akla yatkın görünse bile mobil operatörlerin hücresel sistemlerini kullandığı için, adı Broadcast olsa da bildiğimiz Broadcast değildir. 

Avrupa'da DTT en çok tercih edilen TV izleme yöntemi


Avrupa Birliği'nin  (AB), Avrupa Yayın Birliği'nin (EBU) raporları istatistikleri incelendiğinde Avrupa ülkelerinde durum ortaya çıkıyor. AB İstatistiklerinde 2013 tarihli EuroBarometer'a (http://ec.europa.eu/information_society/newsroom/cf/dae/document.cfm?doc_id=2629)  bakmak bile DTT'nin Avrupa'daki hakimiyetini göstermeye yeter. Bu çalışmaya göre AB ülkelerinde televizyona DTT ile erişenlerin oranı %40'tır. 

Sn. Çıplak'ın ileri sürdüğü çözümün benzerleri EBU Teknik Dergisinde Almanya ile ilgili yapılmıştır. Yayınlandığı 2013 yılında epey tartışılan öneri, DTT şebekesinin kapatılarak sayısal televizyona kablo, uydu ve LTE-B ile erişilmesi şeklindedir. Sn. Çıplak'ın önerisi ile büyük benzerlikler içeren tartışma, neyse ki, tartışma olarak kalmıştır. Kablo altyapısı, IP erişiminin kolaylıkları ve ucuzluğu, gelir seviyesi gibi ülkemizle kıyaslanamayacak Almanya'da DTT şebekesi, DVB-T2 HEVC olarak 2017 yılında kurulacaktır. 

Uzun lafın kısası Sn. Esat Çıplak, bu tartışmayı yapmak için fazlasıyla geç kalmıştır. 2013 yılında benim de konuşmacı olarak katıldığım iki panelde Elektrik Mühendisleri Odası RTÜK'ten konuşmacı talep etmiş ve her iki etkinlikte de RTÜK adına konuşmacılar katılmıştır. Keşke o dönemde de Üst Kurul üyesi olan Sn. Çıplak da etkinliklere katılıp bu kıymetli görüşlerini tartışmaya açsaydı. 

Gene de, henüz DTT konusunda bir çivi dahi çakılmamış ülkemizde, Sn. Esat Çıplak'ın açıklamasını dikkatle değerlendirmek ve tartışmak hepimizin görevidir. 

Fotografı, 2013 yılında Londra'da tüm masraflarını cebimden karşılayarak katıldığım Connected TV etkinliği günlerinde Londra sokaklarında çekmiştim. 2013 yılında bana epey tuzluya malolan bu gezilerimin benzerini 2015 yılında da sürdüreceğim. 2015 Eylül'ü ile başlayacak süreç bakalım nereye evrilecek. 

Konuyla ilgili daha önce yazdıklarımın bir bölümüne aşağıdaki bağlantılardan erişebilirsiniz:


http://kitap.emo.org.tr/genel/kitap_goster.php?kodu=243



Yorumlar

  1. Sayın Özgür, Esat Beyin yazısı ile yaptığınız yorumlar için cevapları veriyorum; 1)Mobil üzerinden LTE-B ile yapılacak TV yayınları da ücretsiz olacak ve yayın biçimi tamamen sayısal TV vericileri ile benzer olacak ilaveten bu TV yayınları ek LTE-B alıcılı standart TV alıcıları dışında, lap-top, desk-top ve tabletler ve akıllı telefonlarda izleyebilecekler. Artık Qualcomm chip'leri LTE-B yayınlarını alabilecek özellikte üretiliyor, yani akıllı telefonlar ve tabletler doğrudan, PC ler ile TV alıcıları ise başlangıçta USB dongle daha sonra da gömülü olarak doğrudan anten kullanmadan şehirlerde TV yayınlarını izleyeceklerdir. Sayısal TV vericileri üzerinden yayınlar yapıldığında ise sadece TV alıcıları bu yayınları izleyebilecektir.

    2)LTE-B de tıpkı sayısal TV vericilerinden yapılan yayınlar gibi Broadcast'dir ve teknik olarak hiç bir farkı yoktur,sadece TV vericilerinin sayısı az, gücü ve anten kule yüksekliği fazladır, LTE-B'de ise baz istasyonlarının sayısı çok fazla çıkış gücü ve anten yüksekliği azdır onun dışında broadcast tekniği aynıdır hatta her iki sistemde SFN özelliğini kullanmaktadır. Baz istasyonlarının avantajı sayılarının çok olması nedeniyle antensiz yayın izleme özelliği sağlamaktadır. (Bilhassa şehirlerde)

    3) EBU'nun çalışması doğrudur, çünkü halen Avruda'da ASO yapmayan ülke kalmadı ve AVrupa sayısal yayıncılığa 20 yıldan önce başladı. Halen bu konuda Avrupa milyarlarca $ yatırım yapmış, on binlerce çalışanı ile büyük bir sektör oluşturmuştur. Şimdi bu sistemi ortadan kaldırmak tabii ki kolay değildir hem maddi, hem çalışan sayısı hem de sektör olarak. Ancak yakından takip ediyorsanız Avrupa'da artık linear TV yayınlarını izleme oranı hızla düşüyor ve sadece yaşlı nüfus bu yayınları izliyor, genç ve orta yaşlı gruplar öncelikle video için mobil sistemleri kullanıyorlar. Yine de 2020 yılından sonra Avrupa tekrar sayısal yayıncılığı gözden geçirecek. Bunun yanı sıra daha şimdiden önemli bazı Avrupa ülkeleri 2. digital dividend kapsamında 700 MHz bandını mobil operatörler için ihale edileceğini duyurdu. Avrupa kesinlikle 2020'lerden sonra mobil üzerinden linear TV yayınlarını devreye sokmaya çalışıyor. Ancak ülkemizde durum farklı bizde ise ASO ve sayısal TV için hiç bir işlem şu güne kadar yapılmadı (iyi ki de yapılmamış) şimdi bu durumda olsa Avrupa Milyarlarca $ harcayarak sayısal TV vericilerini kurur mı? Tabii ki cevap hayır. Çünkü dün sayısal TV vericilerinin kurulduğu dönemde kimin aklına gelirdi bu gün video dağıtımın neredeyse %70'nin mobil sistemler üzerinden PC'ler, tabletler ve akıllı telefonlar üzerinden yapılacağını? Bu durumda zaten baz istasyonları var, altyapıları hazır, işletmeleri zaten yapılıyor, ek donanımlar LTE-B tekniği ile TV yayınlarını hemde her türlü cihaza yayınlamak varken, bunun yerine yatırımı milyarlarca $ tutan,işletmesi zor, zaten mevcut izleyeni az, mobil ile karşılaştırıldığında teknolojik gelişimi daha zor ve uzun zaman alan sistem kurulsun, hanfi ülke yapar bizim durumda olsa Avrupa'da? Hiç bir ülke yapmaz. Dolayısıyla EBU'nun Avrupa koşulları ile bizimki tamamen farklı. Üstelik frekans ihalesine gerek yok, mux işletmesine gerek yok. Bütün bunlar TV yayıncılığında, ülkemiz şartlarından muhakkak hücreselTV opsiyonunun denenmesi gerektiğinin açık birer örneğidir. Daha ayrıntılı bilgi isterseniz lütfen bana haber veriniz.

    Selamlar, TUFAN

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Tufan Bey,
    Kıymetli yorumunuz için çok teşekkürler. Yazıda da belirtmeye çalıştığım gibi meselemiz aynı, ülkemiz için, ülkenin yurttaşları için en ekonomik ve verimli yol/yöntemin belirlenmesi.
    Ne kadar güzel uzunca yazmışsınız. Keşke RTÜK'ün sayın üyeleri bu blogu okuyor olsalar, keşke sizin yorumunuzu görseler, söyleyecek sözü, savunacak fikri olanları bir araya toplasalar.
    Neyse, 2013'te iki panel düzenleyen EMO'ya Eylül 2015 itibariyle bu konuların tartışılacağı bir forum düzenlemesini önereceğim. Umarım Ankara'ya gelebilirsiniz. Sizinle tanışmak isterim.
    Saygılarımla,
    Özgür Coşar

    YanıtlaSil
  3. Merhaba Özgür Bey, merak etmeyin zaten ben 43 yıldır Ankara'da yaşıyorum, ben Türk Telekom Eski Uydu Haberleşme Dairesi Başkanı idim, 2005 yılında emekli oldum ama hala telekom sektöründeyim. Bahse konu sayısal yayıncılık üzerinde ise 2.5 yıldan beri çalışıyorum, ne zaman isterseniz tanışır, EMO'da da bu konuları detaylı olarak tartışabiliriz. Nazik yorumlarınız için de çok teşekkür ederim. Ayrıca Sayın RTUK Kurul Üyesi Esat Bey de sizi takip ediyor, bilgilerinize..

    Selamlar,

    Tufan

    YanıtlaSil
  4. Bir de derler ki blog yazmak işe yaramaz diye. Sayın üst kurul üyemize de saygılarımı sunuyorum o zaman. Eylül ayında Ankara'da görüşmek üzere.

    YanıtlaSil
  5. Özgür Bey, Eylül ayı EMO toplantısı öncesi için tarih ve yer bildirirseniz sevinirim.

    Selamlar, iyi akşamlar ve iyi bir hafta sonu dilerim.

    Tufan

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

baston

Ulus'a gelmeyeli epey olmuş demek ki. Eskiden Hal'in içindeydi bu balıkçılar, şimdi sokağa kurmuşlar tezgahlarını, diye düşünerek Erzurum Oteli'ne doğru yürümeye devam etti. Sokağa kurulan tezgahlar nedeniyle zorlukla ilerleyebiliyordu. Hoş sokak boş olsa da elindeki baston, hızlı yürümesine imkân vermiyordu. Çok merdiven çıkmışım zamanında, diye anlatırdı soranlara. O kadar çok merdiven kullanmışım ki sonunda eklemlerimde sıvı kalmamış. Şimdi bu merete muhtaç oldum. Söyledikleri doğru muydu kendisi de bilmiyordu. Gençliğine dair anıları sisler içindeydi.  Simitçi, öğlen simitlerinin tazeliğini etrafa duyururken bastonuyla yavaş yavaş ilerleyen Sami'yi görüp, işte öğlen simidine hayır demeyecek birisi dedi yanında duran midyeciye.  Evladım ver bakalım bana bir simit ama çıtırından olsun. Bu esnaf niye sokağa dökülmüş, Hal'e ne oldu sen bilirsin.  Amca, Hal bakım onarımda, geçici süreliğine sokağa aldılar tezgahları.  Beni de bir bakım onarıma alsalar ne güzel olur. ...

ekmek kavgası

Biraz dikkat etsene.  Asıl sen dikkat et. Kanatların gagamın içine girecek. Yer yokmuş gibi dibimden uçuyorsun. Heyecan yaptığın da bir şey olsa. Gene kuru ekmek.  Eskiden şu adamdan yem alır atarlardı. Şimdi simidini bile paylaşmıyor kimse. Kuru ekmeği de bulamayacağımız günler gelir mi dersin.  Umarım düzelir işler. İnsanların yüzünden düşen bin parça. Herkes sinirli, herkes gergin. Yollarda da çok dikkat etmek gerek. Eskisi gibi değil arabalar. Geçenlerde bir kaç arkadaşımızı asfalta düşen yiyeceklerle meşgulken kaybettik.  Sorma, duydum onu konuşuyorlardı. Pek sık olmazdı bu durum.  Daha sakindi insanlar. Sabırlıydı.  Artık öyle değiller. Bir de biz başlamayalım.  Kalbini kırdıysam özür dilerim. Haydi bak kalabalık dağılmış. İstersen gel biz de ağaçtan aşağıya süzülelim, kalanlarla karnımızı doyuralım.  

kedi

Yanıma yaklaşırlarken, ne yalan söyleyeyim endişelendim. Şapkalı bir adam, yanında beyaz montlu bir kız çocuğu. Adam elindeki telefon ile fotoğraf çekiyor. Bizlere karşı ilgisiz görünüyor. Kız yaklaştı önce. Ne zamandır okşanmamış başıma kibarca dokundu. Doğru bir iş yaptığını anlatmak için başımı uzattım. Çenemi de kaldırıp bir sonra kaşıması gereken yeri gösterdim. Adam tam karşıma geçti ve telefonunu yüzüme doğrulttu. Sanırım benim fotoğrafımı çekiyor. Bir yandan kız ile konuşuyorlar. Neden bahsediyorlar anlamıyorum. Kaç gündür yağan yağmur sonrası yüzünü gösteren güneşe karşı böyle okşanmak çok iyi geldi.  Mama istediğimizi düşünürler. Oysa çoğu kez başımızın, çenemizin sevgiyle okşanmasıdır tek ihtiyacımız.

yağmur

Yağmur damlaları arabanın silecekleriyle yarış halindeydi. Az önce temizlenen yerler, gökten düşenlerle yeniden ıslanıyor ve görüşü bozmaya devam ediyordu. Binalar ve şehir uzaklaşırken, ne yapıyorum gerçekten diye düşündü. İç sesini sözle tekrarladığını fark ettiğinde, arabada yalnız olduğuna şükretti. İş çıkışı, akşam trafiğinde kendi kendine konuşmak pek garip karşılanmazdı gerçi. Bu aralar akıl sağlığını korumak herkes için zordu. Zor zamanlardan geçiyoruz, dedi kendi kendine. Hangi zamanımız kolay oldu ki diye ekledi. Kendine hak verdiğini fark edip güldü.  Hava kararmaya başlayacak birazdan, daha çevre yoluna bile gelemedim. Bu gidişle bugün rekor kıracağım. Neyse ki evde bekleyenim yok.  Bekleyeni olmadığına sevinmesi garibine gitti. Çocukluğu ve gençliği boyunca kendisini hep kalabalık bir ailenin babası olarak hayal ettiğini hatırladı. Karısı, kızları ve oğulları ile güle eğlene yaşayıp gideceği kocaman bir ev görürdü ne zaman geleceği düşünse.  Oysa hiç evlenmed...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

beklenen

Gelecek mi acaba? Saat öğleni geçti. Güneş tepede değil artık. Burada sözleştiğimize eminim. Telefonuna da ulaşılamıyor. Alışılmadık bir durum değil, telefonla ona ulaşamamak. Ya çalar duymaz, ya açmayı unutmuştur. Neyse ki bankta yer buldum, bir aşağı bir yukarı yürümekten kurtuldum. Geçen hafta mesajlaştığımızda kararlaştırmıştık buluşma yerini. Dalyan'daki Beltur'un önü diye. Yarım saat geçmiş ama umudumu koruyorum.  Neşeyle koşturan köpekler, onlara endişe ile bakan kediler, kedilerin mamalarına dadanan martılar ve hepsine aldırış etmeden bağıran kargalar... Caddebostan sahilinde sıradan bir öğleden sonra. 

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

martı

Martı kadar özgür olmak isterdim bu hayatta. Gemilerin ardında kâh adadan adaya, kâh Anadolu'dan Avrupa'ya dolaşmak isterdim. Avazım çıktığı kadar bağırmak, yorulunca denizin üzerinde dinlenmek, sıkılınca kayaların tepesinde güneşlenmek... Kim bilir martılar ne düşünüyor bize bakınca. Acaba onlar da diyor mudur şu dünyada insan olsaydım diye. Kalabalık şehirlerde, sıkış tepiş otobüslerde, akmayan trafiğin içinde kalakalmış arabalarda, sel halinde dolaşan insanların arasında biz de olsaydık diyor mudur?