Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Malumunuz, "basın" olarak akredite edilmiş bir şekilde IBC fuar / konferansına hazırlanıyorum bir yandan, diğer yandan günlük hayat telaşları.
St James parkı / Londra
Dün, kısa süreceğine inanarak gittiğim bir doktor kontrolünden, ufaktan endişelendiğim ancak çok üzerime konduramadığım, bir hastalığın sahibi olarak ayrıldım.
Okuyanları daha fazla merakta bırakmayayım: Parkinson hastasıymışım.
Paris / Passy yakınlarında bir köprü.
Peki nedir bu parkinson?
"Parkinson hastalığı yavaş ilerleyici nörodejeneratif (beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden) bir beyin hastalığıdır. Peki bu ne anlama gelir? Parkinson hastaları teşhis konduktan sonra 20 yıl veya daha fazla süre bu hastalıkla yaşamlarını sürdürecektir. Ancak bu bu hastalık ile birlikte yaşam kalitesinde değişim olmayacağı anlamına gelmez. Hastalığın ortadan tamamen kaldırılmasına veya önlenmesine yönelik bir tedavi henüz olmadığından, sizi tedavi eden doktorlar şu anda Parkinson hastalığının belirtilerini kontrol almaya yönelik tedaviler üzerinde odaklanmıştır." Parkinson Derneği Web sayfasından alıntıdır.
Pek iç açıcı görünmeyen ve insana aslında ne kadar aciz olduğunu bir kez daha hatırlatan bir durum söz konusu. Genellikle 60 yaş üzerinde ortaya çıkıyormuş. Benim gibi 40'ının başlarında görülebildiği gibi aslında 16'dan itibaren de fark edilebilirmiş.
Özellikle sol elimde daha fazla olan, eşyaları kavramadaki yeteneksizliğin, benim dışındakiler tarafından algılanması zor. Sol elde ara ara ortaya çıkan istemsiz titreme de klasik belirtilerdenmiş.
Gene de dün muayene sırasında bile, iyi bende bir şey yokmuş diye düşünüyordum. Sonuçta, dökmeden suları bardaktan bardağa boşalttım. Burnuma parmak ucumla dokundum. Yürürken halen kollarımı sallıyorum. Dengemde bozukluk yok. Ancak, muayene sonrası doktor,
Özgür bey başlangıç aşamasında sol kolunuzda katılık yerleşmiş. Titremeyi gözlemlemedim ama annenizin hastalığı, sizin diğer anlattıklarınız ve muayene bulgularınız parkinsonu işaret ediyor. Yarından başlayarak ömrünüzün sonuna kadar ilaç kullanacaksınız ve yarından başlayarak, her gün en az 30 dakika kesintisiz, nabzınızı 130 ve üzerine çıkartacak spor yapmalısınız
deyince, ilk ağzımdan çıkan hadi canım oldu.
Blogda eski konuları işlemeye devam edeceğim. Geçenlerde Küçükkuyu paylaşımlarının işe yaradığını Sole Mare ve Baykuş'u beğenen bir güzel insanın yazdıklarından öğrendim. Bunlar, hayatın renkleri ve keyifleri. Yoksa hergün bir çok kişinin öldürüldüğü, bir çok olumsuzlukların yaşandığı ve muhtemelen çok daha beterlerinin yaşanacağı dünyaya katlanmak daha da zorlaşır...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.