Ana içeriğe atla

ışık ve gölge

Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı  çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor. 

Fransa ile ilgili her konuda yardımcı olabilecek bir şirket: A CONCEPT

Fransızca bilmemenin dilsizlik anlamına geldiğini Paris'te yaşamak durumunda kaldığınızda anlayacaksınız. Hizmet sektöründe en basit işlemlerin bile saatler / günler süreceğini, ev kiralamak için istenilen belgeleri, ödeme yapmak için çek kullanmanız gerektiğini, taksiye dört kişi binmek için ek para vereceğinizi yaşayarak da öğrenebilirsiniz elbette. Ancak, inanın bana, bu işlerde yardım almak için vereceğiniz her kuruşa değer/değdi. 

Bu söyleşi, Paris'te Fransızca bilmeyen bir ailenin başına gelecek türlü zorlukları yaşamasını engelleyen bir dostumuzun şirketini tanıtmak amacıyla yapılmış ve yayınlanmıştır. 

Cumhuriyet Gazetesi'nde zaman zaman Paris haberleri çıkan Aslı Ulusoy Pannuti sayesinde tanıdık Elvan Hanım'ı ve şirketi A Concept'i. Bizimle aynı dili konuşan birisinin, başımız sıkıştığında yardım edebileceğini bilmek bile öyle rahatlatmıştı ki bizi. Gittiğimizin haftasında evimizi kiraladıysak, aile büyüklerimiz geldiğinde Paris'i onlarla dolaşacak Türk rehber bulduysak ve Loire vadisi gezisini becerebildiysek hep Elvan Hanım'ın yardımları sayesinde oldu. Umarım bu yazı sayesinde sizler de Fransa konusunda danışabileceğiniz bir şirket tanımış olursunuz. 



1. Kendinizden ve şirketinizden bahsedebilir misiniz? 

1994 yılında, asıl mesleğim olan şehir planlama dalında, 5 aylık bir öğrenci staj bursu ile geldim Paris’e. Fransızcam lise yıllarından vardı, çok da zorluk çekmedim bu anlamda.

Ama sizin de belirttiğiniz gibi çek kullanma alışkanlığını edinmek, yeni bir kültürün gerektirdiklerini deneyimleyerek öğrenmek, oturma izni almak/yenilemek ile uğraşmak o 20’li yaşlarımda ağırıma gitmişti. Tek başıma ve deneyimsiz olduğum için muhtemelen; ama ruhum savaşçıdır. Bu zorluklarla savaşırken (bir yandan da, stajın yanı sıra kaydolduğum kentsel ekonomi master derslerine adapte olmak gibi bir zorluk vardı başımda, diğer yandan da bursum bittiğinde hayatımı nasıl kazanacağım sıkıntısı...) Paris girmiş kanıma farketmemişim bile…Her bütçenin her zevkin kendine yer edinebileceği bir kent burası. Arjantin tangosu ile tanışmam ve gösteri yapacak seviyeye hızla ulaşabilmem, geri kalan 1,5 yılımı önemli ölçüde finanse etti, çok mutluydum, çocukluğumdan beri tutkuyla bağlı olduğum sahne tozuna kavuşmuş, sevdiğim mesleğimin yeni boyutlarını keşfeder olmuştum ve bir şenlik olan Paris'te yaşıyordum.

1996’da 2 yıllık master eğitimimi tamamlayıp Ankara’ya döndüm, ama Paris bırakmadı beni, sevdiğim işime, yeniden kavuştuğum çocukluk arkadaşlarıma, ailemin sıcaklığına rağmen çok özlüyordum. Ve master jürimde tanıştığım bir hocamın doktora teklifini ikiletmeden koşarak geri döndüm ikinci yurduma, girmiş kanıma, yapılacak bir şey yok…

1997 eylülünde vardıktan hemen sonra bırakıp valizlerimi tanıdığım Paris’le yeniden selamlaşmak üzere yürüyüşe çıktım, sevdiğim yerlerde yürüdüm saatlerce, bir yıl önce müdavimi olduğum bir bistroya oturdum en son, garson «her zamanki gibi bir kadeh beyaz mı ?» diye karşıladı beni. O an, «sanırım evim burası» hissiyatımı tarif etmem mümkün değil  ve her türlü zorluklarına rağmen buraya yerleşebilmek için elimden geleni yapacağıma karar verdiğim andı o sanıyorum.

Bugün eşim olan kişiyle tanışıp da çok hızlı bir şekilde hayatımızı birlikte sürdüreceğimize karar vermemize kadar, çok uzun yıllar, hep geri dönecekmişim gibi yaşadım aslında, baba mesleğim aile bağlarım da içimi kurcalayan etmenlerdi. 2002 sonunda tanıştım kendisiyle, 1,5 yıl sonra evlenmiştik ve ben demiri atmış oldum Paris’e !

Doktoramdan sonra eğitmenlik yaptım birkaç yıl, dinamiği uymadı kişiliğime, ekran başında yalnız hissettim kendimi. Kamu sektöründe, bir Valilikte 3 yıl Çevre Dairesi başkanlığı yaptım. Doktora uzmanlığım olan, Sürdürülebilir Kalkınma politikaları idi ismi, çok severek yaptığım bu işte de kamu sektörünün yavaşlığı ve hiyerarşik karar alma düzeni uymadı kişiliğime. 

Özel sektöre geçtim, bir İngiliz şirketinde sınai gayrimenkul/ kentsel dönüşüm projeleri üzerinde çalışmaya başladım 2006’da. 2008’de mali kriz patlak verince şirketimin ana merkezi önce yurtdışındaki şubeleri kapatınca işsiz kaldım, 2008 Eylül.


Hayatımı kendi istediğim gibi yönlendirebilmek için ideal fırsatı yakaladığımı anlamam birkaç ayımı aldı.

Paris’teki ilk yıllarımda «keşke yanımda bir bilen olsa» tohumu atılmış aklımın bir kenarına. 2010 yılında, biraz şans eseri biraz da turizmle paylaşılabilecek zenginliklere inancım nedeniyle, bir turizm danışmanlık şirketi kurmaya karar verdim. Şirketimin mayası çabuk tuttu, işlerim hızlı gelişti.

Bundan cesaret alarak bir dairesini de yurtdışından Fransa’ya gelen yabancılara destek hizmeti vermek üzere geliştirmeye karar verdim 2012’de. 20 yıl önce, ilk yıllarımda «keşke yanımda birisi olsaydı» düşlerimin içindeki «o birisi» A CONCEPT olsun istedim.


2. Ne tür hizmetler sunuyorsunuz? 

Şirketim iki ayrı dalda, turizm ve yaşam danışmanlığı konularında hizmet veriyor.

A CONCEPT, turizm dalında, grup veya bireysel olarak Fransa’ya seyahat edecek özel ve tüzel kişilerin hem turistik hem de kurumsal amaçlı gezilerinde tasarım aşamasından itibaren (yöre, otel, toplantı mekanı seçimi, tercüman, teknik ekipman temini, gezi önerileri vb.) Fransa’dan dönene kadar her etabında yanlarında yer almaktadır.

Temalı ve özel amaçlı turlar (örneğin gurme, fotoğrafçılık, güzel sanatlar, şarap tadımı, Fransa kültürünü tanıma) uzmanlık alanımızdır.

Misafirlerimiz doğrudan bağlantıya geçebilecekleri gibi Türkiye’deki seyahat acenteleri aracılığı ile de bizlere ulaşabilirler.

Acentemizin iki özelliği vardır, klasik seyahat acentelerine oranla, turizm jargonunda incoming acente olarak tabir edilen, yurtdışından Fransa’ya gelen misafirlerin ağırlanması konusunda uzman olması birincisi. İkincisi ise, kapalı grup olarak tabir ettiğimiz dosyalar üzerinde çalışıyor olmasıdır. Bu ikincisi rakiplerimizden de bizi ayıran önemli bir farktır. Bizim organize ettiğimiz seyahatlerde birbirini tanımayan kişilerden oluşan gruplar yoktur, yani mesela 10 çift arkadaş toplanmıştır, bir şirket 20 elemanına motivasyon gezisi düzenlemiştir, bir baksa şirket yine birkaç elemanına mükafat vermek istemiştir, gruplar hazırdır, kapalı gruptur.

Kitle turizmi yapmayı asla hedeflemeyen, butik bir acenteyiz ve hizmet kalitemizi korumak, hedef kitlemizi sadik ve memnun kılmak için butik olarak da kalacağız.Talep üzerine fiyat veriyoruz, her gün kalkan kimsenin birbirini tanımadığı düzenli turlarımız yoktur.

Danışmanlık dalında ise, Fransa’nın herhangi bir kentinde, herhangi bir amaçla yaşama projesi olan kişilere karar aşamasında ve süreç boyunca hizmet vermeyi görev edinmiş bir ekibimiz var A CONCEPT bünyesinde.

Fransa’da iş kurmak, şirket açmak, is için tayini çıkınca ev bulmak, öğrenci olarak gelirken yurt veya kiralık ev bulmak, üniversiteye kayıt işlemleri aşamasında destek olmak gibi hizmetleri verebilecek uzman bir ekip hizmet veriyor. Mali müşavir, avukat, halkla ilişkiler uzmanlarından oluşan bu ekip çok dilli, Türk hukukunu ve kültürünü iyi tanıyan kişilerden bulunmaktadır. Bu ekibi oluşturan uzmanların hepsi A CONCEPT'in maaşlı elemanları değildir, orkestra şefi A CONCEPT, gerek duyulan uzmanlık dalına göre yardıma çağırdığımız uzmanlarımızla misafirlerimiz arasındaki köprüyü biz kuruyor, iletişimi biz sürdürüyoruz. Yani, karmaşık olacak dosyalarda bile müşterimizin tek muhattabı A CONCEPT temsilcisi olarak şahsım oluyor. Benim için, verdiğimiz hizmete hakimiyet açısından, misafirlerimiz açısından da iletişim kolaylığı açısından bu yöntemimiz pozitif değerlendirmeler aldı hep.

İş adamları için hizmet bölgemiz, pazarın gereği, genellikle Paris, Lyon ve Strasbourg olarak yoğunlaşmaktadır.

Öğrenciler ise belli başlı, YÖK'ün de denkliğini tanıdığı üniversitelerin bulunduğu, öğrenci kentlerinde yoğunlaşmaktadır, Paris, Lille, Toulouse, Montpellier, Strasbourg, Bordeaux, Nantes, Rennes, Lyon vs. Bu kentlerde öğrenci dosyalarımız için temsilcilerimiz bulunmaktadır. Bu kişiler, uzun yıllardır Fransa’da yasayan, öğrenciliklerini burada tamamlamış, iş hayatına yeni atılmış veya atılmak üzere olan genç arkadaşlarımızdır. Öğrencinin halinden en iyi „yeni eski öğrenciler" anlar mantığı ile iletişim kurduğumuz bu elemanlarımız hakikaten de en doğru hizmeti vermektedir.


3. Ücretler ile ilgili kabaca (sadece fikir edinmek açısından eğer olanaklıysa) bilgi verebilir misiniz? 

Ücretlerimiz dosyaların niteliğine göre ve talebin işleme geçiş sürecine göre değişiklik göstermektedir.
Şöyle ki, örneğin bir öğrenci dosyasında yapılacak iş aslında belli:

Genellikle öğrenci okuluna ön kayıt onayını almış oluyor bize başvurduğunda.
Konut bulmak için ilk başvuru geliyor.
Bizim sunduğumuz öneri iki aşamalıdır :
  • Gelmeden önce konut bulmak; ev sahibi veya yurt idaresi ile kira sözleşmesinin en iyi koşullarda imzalanabilmesini sağlamak, tüm ev sahiplerinin ve yurt yönetimlerinin zorunlu koşacağı garantör meselesine çözüm getirmek, zorunlu olacak banka hesabi açtırmak için gerekli randevuların alınması, konuta elektrik bağlanması için elektrik idaresi ile sözleşme yapılması, konut sigortası gibi konularda işlemleri gerçekleştirmiş olmak,
  • Geldikten sonra da hem okula hem de Fransa’da yasama adaptasyon sureci içinde en az iki ay, öğrencinin yanında yer almak şeklindedir.


Genellikle en az 3 ay kadar suren bu süreç içinde Bu hizmetlerimiz için 400 € talep ediyoruz.

Kimi zaman, öğrencilerin okul seçiminde de desteğe ihtiyaçları oluyor. O zaman dosyanın süreci biraz daha farklı işlediği için öğrenci ve velileriyle birlikte talebin niteliğine göre, geçirilecek zaman üzerinden bir „paket fiyatı“ oluşturuyoruz.

Aynı şekilde burada iş kurmak isteyen, veya tayin nedeniyle belli bir zaman için yerleşmek isteyen kişiler için, gereksinimleri doğrultusunda, geçireceğimiz zamanı hesaplamak koşulu ile fiyat belirleyebiliyoruz. Genellikle saat ücretimiz ortalama olarak 80 € civarında, ancak bu bedel, gereken uzmanlık derecesine göre artış gösterebilmektedir.

Turizm dosyalarında ise genel bir fiyat vermem mümkün değil, daha önce açıklamaya çalıştığım gibi talep üzerine çalıştığımız için seçilen döneme, kişi sayısına ve istenilen konaklama kategorisine göre fiyatlar değişiklik göstermektedir.

4. En çok hangi hizmetleriniz talep görüyor. 

Turizm konusunda şirketlerin incentive tabir edilen, motivasyon gezileri, seminer organizasyonları ve şirketlerin özellikle üst düzey görevlilerinin bireysel olarak talep ettiği temalı geziler en çok talep gören hizmetlerimiz arasında. Bireysel nitelikli, ailecek tatil amaçlı talepler de üzerinde severek çalıştığımız dosyalar.

Danışmanlık hizmetlerimizde şampiyon, öğrenciler ve iş adamları için 3-4 günden başlayıp 3 yıla kadar uzanan süreçlerde konut araştırmalarıdır, ardından da şirket kurmak için danışmanlık hizmetlerimiz geliyor.

Fransızca eğitim veren lise öğrencilerinin yaz okulu talepleri, Fransız şirketleri ile yoğun olarak çalışan şirketlerde işadamlarının dil kursları da üçüncü sırayı almaktadır.

5. Sizinle benzer çözümler sunan rakiplerinizden farkınızı sorsam. (böyle bir rakip var mı bilemedim :) 

Turizm konusunda rakiplerimizden iki temel farkımız vardır, birine daha önce kısmi olarak yanıt verdim, butik oluşumuz, diğeri ise tüm Fransa’da hizmet verecek lojistik ağa ve birikime sahip olmamızdır. Sektördeki hiçbir rakibimizi tam olarak rakip olarak görmüyoruz, bizim kadar yoğunluklu olarak bireysel dosya üzerinde çalışan rakibimiz yok, bireysel dosyalar ile grup dosyalarının iş hacmi aynı, mali getirisi ise neredeyse 1'e 10 şeklindedir. Bizim için bireysel dosyalarda, paylaşmaktan aldığımız haz, verdiğimiz memnuniyet ön planda olduğu için hizmetimizde fark doğuyor kanısındayım. Şehir planlama geçmişimden kaynaklanan, ülkeyi karış karış gezmiş olmam ve yerel bağlantılarımın genişliği sayesinde de gezi önerilerimizin çeşitliliği de ayrı bir fark sanırım. Ülkeyi bir turist gibi değil işim gereği yaşayan biri olarak tanıdığım ve bu öğrendiklerimi gösterebilmek/paylaşabilmek için çıktım bu yola. Bu şahsi tutkumun yaptığımız önerilere yansıması için elimizden geleni yapıyoruz, misafirlerimizin bizi tekrar araması en büyük kazancımız.

Danışmanlık konusunda ise, sanırım müşterimizle kurduğumuz birebir ilişkiyi öne çıkartabiliriz. Yani “müşterimizin bugünkü gereksinimleri, birkaç zaman önce bizim kendi gereksinimlerimizdi, ne hissettiğini anlıyoruz, nasıl çözüm getireceğimizi biliyoruz” güvencesi ile yola çıkabiliyor oluşumuz önemli bir farktır diye düşünüyorum.



6. Son olarak Türkiye'de özledikleriniz, Türkiye'deyken özledikleriniz desem 

Türkiye’de ailemi özlüyorum, insan ilişkilerinin sıcaklığını özlüyorum en çok.

Yalnızlık çekmedim hiç, çok derin arkadaşlıklarım oldu taa en başından beri. Ama, buzları çözmek biraz zaman alıyor, çözüldükten sonra ise koşullar ne olursa olsun kopmayacak bağlar kuruluyor.

Ve Fransızlar çok gezen ve aile bağları bizler kadar gelişkin olmadığı için arkadaşlık bağları daha güçlü olan bir millet. Nasıl anlatsam, buraya ilk geldiğimde bir seyahat sırasında tanıştığım bir kız, öğrenci yurdumdan çıkıp boş eve taşındığımda çarşafımdan tencereme “ilk mecburi donanımlarımı” karşılıksız vermişti. Yıllar sonra, ilk bebeğim doğduğunda, yatağından giysilerine odasının dekorasyonuna kadar her türlü gereksinimlerimizi arkadaşlarımız verdi, arasından gönlümüze göre olanları seçebilecek lüksümüz vardı…İhtiyacımız olduğundan değil, bu tür paylaşımlar Fransız kültürünün bir parçası olduğundan. Arkadaşlık bağlarını ve dayanışmanın önemini anlatmaya çalışıyorum dilim döndüğünce...

Türkiye’ye bir gün geri dönsem, Fransızların ukalalıklarını, şovenliklerini ve çok bilmişliklerini hiç özlemeyeceğim sanırım. Ama bu huylarının da bugünkü "ben"e çok katkısı oldu. 90'lı yılların ilk yarısında buraya geldiğimde, bir ihtilal çocuğu olarak büyüdüğüm için, hiç okumadığım kadar çok Osmanlı ve Türk tarihi okuyup kendimi geliştirme ihtiyacı hissettim. Fransa’da üniversite öğrencisi gençler, 1. François zamanında Osmanlı’da kim padişahtı gibi sorular sorabiliyor, benim o dönemde hiç aklımın ucundan geçmeyecek sorulardı bunlar. Öğrenmem gerekti…Şikayet edecek değilim elbette. Bunun yanı sıra atgözlüğünden yaklaşımları ile de savaşmam gerekti, Türkçe yazarken ben "nece yazıyorsun? niye Arap alfabesi değil?" "Babanın kaç karısı var?" soruları çok canımı yakmıştı ilk aylar. Bugün artık pek sorulmuyor bu sorular, karşılıklı çok yol kat ettik sanırım. Bugün başka sorular soruyorlar ama kanaatimce bu soruların sorulmasının en büyük nedeni, onların atgözlüğünü gözlerinden sökebilmek için yeterli sesimiz çıkamamasıdır. Bu konu bir başka söyleşimize konu olabilir belki :)

Türkiye’deyken özlediklerimi sorarsanız, sanırım sosyal ve düşünsel bağımsızlığımı öne çıkarabilirim.

Elvan UZEL MATEO (Mrs)
Partner - Business Development

A CONCEPT Travel in France
189, Rue du Faubourg Saint Martin
F - 75010 Paris
T : +33 953 660 840
F : +33 958 660 840

M: +33 674 581 761

http://www.aconcept-travel.consulting/tr/

Bu uzun söyleşiye vakit ayırdığınız için teşekkür ederim. Son sorunun yanıtını bir sonraki söyleşinin sözü olarak kabul ediyorum :) Yazıdaki tüm fotograflar Elvan UZEL MATEO tarafından gönderilmiştir. Tüm telif hakları kendisine aittir. Kendisinden izin almadan kullanmak yasaktır.  


Yorumlar

Son ayın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Anıttepe, sokaklar, anlamlar

Ankara, ne yazık ki, içerisinden su geçen şehirlerden değil. Aslında daha doğrusunu söylersem, içerisinden geçen suların üzerini kapatıp yok eden bir kent. İncesu deresi, Kavaklı dere, Ankara çayı hep üzeri kapatılıp, halının altına süpürülen tozlar gibi gözden ırak tutulup unutulmuş kent suları. Hal böyle olunca Başkent, akar suyun kente sağlayacağı güzelliklerden yoksun. Neyse ki arayan için gizli güzellikler barındırıyor.   Anıttepe, bu gizli güzellikleri saklayan semtlerden. Anıtkabir, yılın her mevsimi caddelerden eksik olmayan turist otobüsleri, resmi bayramlarda protokol için kapatılan yollar, son dönemde sıklıkla düzenlenen mitinglere ev sahipliği yapan Tandoğan meydanı, Çankaya Belediyesi'nin  konserlerinin mekanı Anıtpark Anıttepe denildiğinde ilk aklıma gelenler. Ve tabii, geçenlerde bir yarışmada soru olarak da yöneltilen sokak isimleri: Ordular, İlk, Hedef, İleri, Ata ve Akdeniz caddesi.    Anıtkabir'in sınırını oluşturan 3 cadde bulunur: Gen...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

29 Ekim 2024

Cumhuriyetimizin 101. yılı kutlu olsun. 20 senedir, neredeyse kesintisiz devam eden Türkçe blog sayısı fazla değildir muhtemelen.  Videolar, internette geçirilen zamanın büyük bölümünü işgal etmezken daha çok okunurdu yazdıklarım. Son dönemde yazılarımın sıklığı azalsa bile blogu açık tutmayı sürdüreceğim. Eskiden izlediğim filmler ile ilgili bir şeyler de yazardım. MUBİ platformunda  izlediğim Faruk'u önererek bitireyim.  Nice 101 senelere...

Almanya'da televizyon yayınlarına erişim

Televizyon yayınları kablolu ve kablosuz olmak üzere iki ortam kullanılarak evlere ulaştırılır. Her iki ortam için de farklı uygulamalar bulunmaktadır. Kablonun kullanıldığı durumlarda Kablo TV, IPTV seçenekleri mevcuttur. Kablosuz ortam için ise uydu ve karasal vericiler kullanılabilir. Her ortamın kendisine göre avantajı, dezavantajı vardır. Daha ayrıntılı analizlerde, yayıncı için ve izleyici için avantajlar ve dezavantajlar olduğu görülecektir. Hatta ülkelerin düzenleyici denetleyici kuruluşlarının desteklediği ve/veya kösteklediği televizyon dağıtım yöntemleri olduğu söylenebilir.  Bu uzun girişi yazmamın sebebi, Arthur D. Little adlı araştırma kuruluşunun yakın tarihte yayınladığı bir araştırma. Lars Riegel ve Julien Duvaud-Schelnast imzalı   Almanya'da TV Platformları 2014 ve sonrası başlıklı 10 sayfadan ibaret rapor, Almanya'da son dönemin sıcak tartışma konusu durumundaki sayısal karasal televizyonun geleceğine ilişkin önemli analizler içeriyor. Geçti...

neden fotograf çekiyoruz

Filmli makineler zamanından kalmayım. Siyah beyaz ILFORD'la çektiğim karelerin bir bölümü duruyor hâlâ. Film banyosu, kart baskısı, deklanşöre basıldığı anda film üzerine sabitlenen karenin baskı sırasında değişikliklere uğratılması... Hepsi hoş, güzel anılar oldu artık. Başlıktaki soruyu, neden fotograf çekiyoruz sorusunu son zamanlarda daha çok soruyorum.  Bulduğum bir kaç yanıt var. Sizlerin yorumlarını da merak ediyorum. İşte benim yanıtlarım: İleride dönüp o anı hatırlamak için.   Orada bulunduğumuzu göstermek için. Herkes çektiği için.