Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Bugün yeni yayın döneminin ilk pazartesi. Söz verdiğim gibi hafta boyu blogda okuyacaklarınızı maddeler halinde yazıyorum:
çarşamba günü Dr. Yavuz Dizdar'ın endüstriyel gıdaya ve paketli ürünlere bakışınızı değiştirecek YEMEZLER! adlı kitabıyla ilgili tanıtıcı notlar olacak.
Eğer perşembeye kadar yetişirse DVB-T2 Lite profili üzerinden sayısal radyo yayını yapmak ile ilgili bir söyleşi.
Pazar günü, bugüne değin tanıdığım en sıradışı insanlardan birisi Cüneyt Ayral ile son kitabı Benim Paris'im vesilesi ile yaptığım e-söyleşi.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.