Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

World DMB Başkanı Patrick HANNON ile e-söyleşi

World DMB Başkanı Patrick Hannon ile gerçekleştirdiğim e-söyleşinin tercümesini aşağıda bilgilerinize sunarım. Metnin orijinaline buradan ulaşabilirsiniz...

Şubat 2014'te Paris'te Fransızca Radyo Günleri adlı etkinlikte tanışmıştık Patrick Hannon ile. Kendisi Frontier Silicon firmasının Genel Müdür Yardımcısı olmasının yanı sıra DAB/DAB+'ı yaygınlaştırma ve tanıtma amacıyla kurulan WorldDMB adlı kar amacı gütmeyen organizasyonun başkanı. 
Ülkemizde 2002 yılında TRT tarafından deneme yayınları yapılan DAB, dünyada birçok ülkede sayısal radyo standardı olarak tercih edilmiş durumda. Farklı ülkelerin farklı deneyimleri var önümüzde. Norveç 2017 yılında FM yayınlarını sonlandıracağını duyurmuşken, Almanya'da DAB yayıncılığı bir fiyasko ile sonlandı. Ardından 2011'de DAB+ ile birlikte yenilenen sayısal radyo macerasında şu anda iyi bir konumda bulunuyor Almanya. Fransa ise, şaşırtıcı bir şekilde, üç kentinde 2014'te başlayan deneme yayınları dışında (Paris, Marsilya ve Lyon) sayısal radyo yayınıyla tanışmamış durumda. 
Geçenlerde yazdığım gibi, RTÜK yakın zamanda radyo konusunda bir adım atacak gibi görünüyor. Bu adım muhtemelen FM ve sayısal radyo frekansları için bir ihale sürecini de içerecektir. Sayısal radyoda farklı standartlar mevcut. Ancak gerek komşularla aynı standartları kullanmak gerek alıcıların durumu gerekse spektrum koşullarının uygunluğu ibreyi DAB+'a çeviriyor. Bu bağlamda Patrick Hannon'un e-söyleşisinin sektörü ve dinleyicileri aydınlatacağını umuyorum. Kendisine dört soru gönderdim. 
1. Sayısal radyo dönüşümü için dünya çapında birçok örnek var. Kimileri başarılıyken kimileri ise tam anlamıyla hezimet. Sanırım izlenecek tek bir doğru yok. Bu deneyimler ışığında bize, yani Türkiye’ye ne önerirsiniz?
Sayısal radyo artan sayıda pazarda kurulmuş durumda. En önce başlayan pazarları, Birleşik Krallık, Norveç, Danimarka ve İsviçre, diğer başarılı başlangıçlar izledi, Avustralya (2009), Almanya (2011), Hollanda (2013) ve İtalya (2014). Yakın zamanda Norveç, Sayısal Dönüşüm için kesin bir tarih (2017) açıklayan dünyadaki ilk ülke oldu ve İsviçre Sayısal Dönüşüm için 2020-2024 yıllarını planlıyor. Tüm bu ülkelerde DAB / DAB+ standart olarak seçildi.
Her ülke farklı olmakla birlikte, başarıyı belirleyen belli ortak faktörler var:
a.    Tüketiciye FM yayınlarından üstün bir teklif sunulması (büyük ölçüde arttırılmış ses kalitesi, ek hizmetler)
b.    Kapsama – öncelikle önemli kentlerde ve ardından diğer kentlere ve ana yollara yayılan
c.    Sayısal alıcıların (ev tipi ve araç içi), satın alınabilir fiyatlarla var olması
d.    Etkin pazarlama ve promosyon – dağıtıcılar ve tüketiciler için
e.    Tüm bunlardan önemlisi, güçlü politik kararlılık ve paydaşlar arasında iş birliği
Kimi pazarlarda sayısal radyo sunuşlarının başarısız olduğundan bahsettiniz. Bu başarısızlıklar, alıcılar satın alınabilir fiyatlara sunulmazdan önce, platformun erken dönemlerine aitti.
DAB+ sayısal radyo için bu sorun artık çözüldü. Son on yılda dünya çapında, 30 milyonun üzerinde DAB / DAB+ alıcıları satıldı. Bu büyüme üreticilerin ölçek ekonomisinden yararlanmasına olanak sağladı. Sonuç olarak markette DAB+ alıcılarının giriş modellerini 20 € gibi fiyatlara bulabilirsiniz ve fiyatlar her yıl daha da düşüyor.
Sayısallaşma yolunda Türkiye’ye önerilerim ise:
a.    Radyonun geleceğinin sayısal olduğu yönünde güçlü bir politik kararlılık gösterin.
b.    DAB+’ı resmi sayısal radyo standardı olarak seçin. Bu sayede:
a.    Düşük maliyetli kapsama
b.    Geniş bir aralıkta farklı fiyat seviyelerinde alıcılarının pazarda olmasını sağlamış olun.
c.    Tüm önemli paydaşların bir yol haritası belirlerken konuya dahil olmasını sağlayın. Bu yol haritası ile:
a.    Öncelikle büyük kentlere odaklanmış ardından yaygınlaştırılacak bir kapsama planını geliştirin,
b.    Etkin ve ısrarlı bir şekilde, sayısal radyonun faydalarını anlatan açık mesajları dağıtıcılara ve tüketicilere yayın.
2.    FM ve DAB / DAB+’ın eş anlı olarak var olduğu süreç sayısala geçiş için bir zorunluluk olsa bile yayıncılar açısından ek maliyet demek. Bu eş yayın sürecinin uzunluğu konusunda ne önerirsiniz?
Bu sorunun kısa bir yanıtı yok. Bir çok faktörün bir arada değerlendirilmesi gerekir. Bunlar:
a.    DAB+ hizmetlerinin kapsaması (sayısala geçiş ancak DAB+ kapsamasının iyi olduğu yerlerde yapılabilir)
b.    DAB+ alıcı sahipliğinin yaygınlığı (nüfusun belli bir yüzdesi DAB+ alıcılara sahip olmadan sayısal dönüşüm için kesin bir tarih belirlemek riskli olabilir)
c.    Eş anlı yayınların maliyeti (yayıncılar, eş anlı yayınların ek maliyeti ve uzun dönemde, analog vericiler kapatıldığındaki tasarruf konusunda bilgi sahibi olmalıdır)
Diğer ülkelerde izlenen bir yaklaşım sayısal dönüşüm tarihinin belirlenmesinden önce bir dizi kriterin ortaya konulmasıdır. Bunlar:
a.    Asgari kapsama gereksinimleri  ve,
b.    Radyoyu sayısal bir cihaz kullanarak dinleyen nüfusun oranı (bu cihaz DAB+, sayısal TV veya internet olabilir)
Benim temel tavsiyem, sayısal dönüşüme doğru ilerleyecek bir stratejik yol haritası konusuna odaklanılmasıdır, ancak çok erken bir tarih belirlemeye çalışmayın.
3.    Bildiğim kadarıyla Avrupa’da, özellikle C+ sınıfında, kimi otomobiller DAB+ alıcılı radyo ile birlikte satılıyor. Ancak, sonuçta yollarda sadece FM radyolu bir çok otomobil var. Bunlar için çözüm nedir?
Öncelikle şunu söyleyeyim ki, giderek artan sayıda araçta DAB / DAB+ standart olarak gelmekte.  Birleşik Krallık’ta yeni araçların %70’inde DAB+ alıcı standart. Norveç için de benzer oranlar söz konusu. İsviçre’de ise oran %45.
Bununla birlikte, bu ülkelerde bile, hali hazırda yollarda sadece FM alıcısı olan bir çok araç var. Bu araçlar için iki seçenek var:
a.    Sayısal radyolara geçiş
b.    Mevcut radyoları dönüştürmek için adaptör
Her iki tip cihaz için giderek artan sayıda seçenek mevcut. Örneğin Birleşik Krallık’ta aşağıdaki bağlantılarda yer alan cihazları 100 £’un altında bulabilirsiniz:
Norveç’in 2017’deki sayısala dönüşümü ile birlikte önümüzdeki iki yıl içinde marketin ciddi olarak gelişmesini bekliyoruz. Daha fazla model piyasada olacak ve fiyatlar düşecektir.
4.    Kimileri 3G/4G/İnternet Radyosu radyo dinlemek için en iyi yol olduğunu ve sayısal radyo için yeni bir şebeke kurmaya gerek olmadığını ileri sürüyor. Unicast/multicast şebekeden ve ayrıca önerdikleri çözümlerdeki veri maliyetlerinden bahsetmiyorlar. Bu konuyu nasıl yorumlarsınız?
Müşteri açısından bakarsak, güvenilirlik, Free-to-Air (ücretsiz olması durumu) ve kullanım kolaylığı sayısal radyonun öne çıkan özellikleridir. Yayıncı açısından bakarsak, çok sayıda dinleyiciye yüksek verimlilikle ulaşmayı sağlaması kattığı avantajdır.
Evdeki tüketiciler için radyoyu internet üzerinden dinlemek olanaklıdır – aslında dinleyiciler büyük oranda DAB / DAB+ ile dinlemeyi tercih ediyor; örneğin Birleşik Krallık’ta evde DAB dinleyenlerin oranı %31 iken online olarak dinleyenlerin oranı sadece %7’dir.
Ev dışında ise (örneğin araç içinde) sayısal radyo durumu daha da güçlüdür:
a.    IP iletiminden daha güvenilirdir, özellikle aynı alanda bir çok kişi aynı hizmete erişmeye çalışıyorsa,
b.    Ücretsizdir, kullanıcıların veri paketlerini düşünmelerine gerek yoktur.
c.    Akıllı telefonun bataryasını tüketmez.
Yayıncı ve tüketici açısından maliyet verimliliğinin yanı sıra sayısal radyonun bir başka önemli avantajı, belki de en güçlü argümanı acil durum zamanlarındadır. Böylesi zamanlar, vatandaşların bilgiye en hızlı ihtiyaç duyduğu zamanlardır ve gene tam da bu zamanlar IP şebekelerinin fazla yüklenip çöktüğü zamanlar olmaktadır. Sayısal radyo yayınları, onu dinleyen kişi sayısından bağımsız olarak güvenilirdir.  

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...