Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Lenin'in, taslağını Ekim 1918'de kendisini ise, Kasım 1918'de bitirdiği bir makalesinin adı aslında Proleter Devrim ve Dönek Kautsky. Lenin'i, blogun okuyucularının tümü tanıyordur sanırım. Karl Kautsky ise, ülkemizde çok bilinmez diye düşünerek, kitapla ilgili notlara geçmeden bir kaç ön bilgi vereyim.
Ülkemizdeki temsilcilerinin izlediği siyasetten pek belli olmasa bile, aslında sosyal demokrat partiler ve sosyalist partilerin nihai hedefleri aynıdır: sosyalizmi kurmak. Sosyalist bir düzende üretim araçlarının kamulaştırılması ve üretimin merkezi planlama ile gerçekleştirilmesi şeklinde başlayan bir ekonomi düzeni oluşturulacaktır. Böylesi bir düzen kurulduğunda önceki düzenin zenginleri, zenginliklerini tüm kamu ile paylaşmak zorunda bırakılacaktır. Gene ülkemizdeki örneklerine bakıp ama x partisi oyunu en çok zengin mahallelerden alıyor itirazını yapmayın. Baştan uyardım, ülkemizdeki örnekleri üzerinden konuyu anlamak olanaklı değil. Nihai olarak sosyalizmi hedeflemek konusunda anlaşan iki görüş, bu hedefe ulaşmada izlenecek strateji konusunda ters düşer. Dünya sosyalistlerinin bir araya geldiği Enternasyonel'de tartışmalara yol açan bu fikir ayrılığını tek cümle ile özetlersek "devrim mi evrim mi" diyebiliriz sanırım. Lenin ve Rusya'da Bolşevik Partisi iktidarın seçimle devralınamayacağını, devrimin iktidarı almak için zorunluluğunu savunurken 2. Enternasyonel'in lideri Karl Kautsky toplumda eşitlikçi düşüncelerin yaygınlaşması sonrası seçimlerde sosyalizmi savunan partinin iktidara gelebileceğini ileri sürmüş.
Yukarıdaki paragrafa biraz da kitabın (1918) ve bu kitabın yazılmasına yol açan Karl Kautsky'nin Proletarya Diktatorası (1918) adlı broşürünün yazıldığı zamanları hatırlatmakta yarar var. 1905'te Çarlık Rusya'sında halk ayaklanmaları sonrası meclis kurulmuş. 1905 Devrimi olarak da bilinen bu süreç sonucu anayasal monarşiye geçiş yapılmış. 1914'te birinci dünya savaşı başlamış. 1915'te Çanakkale'de İngilizler Çarlık Rusya'sına yardıma gidemeyince Çarlık Rusyası 1917'de önce Şubat ardından Ekim devrimleriyle yıkılmış. Sovyetler Birliği 1917-22 arasında iç savaş yaşamış. Yani iktidarın sovyetlerin eline geçmesi öyle kolay olmamış. Bir paragrafa sığmayacak konular bunlar elbette. Kitaptan bahsetmeden hangi koşullarda yazılmış onu bilmek gerekli diye düşündüğüm için kısa bir girizgah yaptım sadece.
Gelelim kitaba. Blim ve Sosyalizm Yayınları'nın Şubat 1997 tarihli yedinci baskısıydı okuduğum. Kenan Somer çevirmiş. 200 sayfalık eser içerisinde Proleter Devrim ve Dönek Kautsky adlı çalışmanın dışında Kurucu Meclis Üzerine Tezler, Vandervelde'in Devlet Üzerine Yeni Bir Kitabı, Proleter Devrim ve Dönek Kautsky (kitap öncesi kısa bir makale olarak yayınlanmış olan metin), II. Enternasyonalin Batkısı, Oportünizm ve II. Enternasyonalin Çöküşü adlı Lenin'in metinlerine de yer verilmiş. Kitap, açıklayıcı notlar bölümü ile bitiyor. Kenan Somer'in kullandığı dil, günlük kullanımda olmayan kelimeler içerdiği için pek başarılı değil. Batkı yerine iflas kullanılsa mesela daha kolay anlaşılır hale gelecekken batkı'nın tercihi mantıklı gelmedi bana. Batkı gibi farklı örnekler de var çeviride. Kitabın dizgisi de okunmasını zorlaştırıyor. Alıntılar için kullanılan fontun küçüklüğü, genel olarak satır aralarının darlığı bu tür kitapların ortak kaderi sanırım. Keşke yayıncı, kitabın önüne açıklayıcı bölümler koyup konunun tarihsel geçmişinden Kautsky'nin önceki eserlerinde savunduklarından ve sonradan neden böyle bir fikir değişikliğine gittiğinden bahsetseydi. Böylece kitap daha anlaşılır hale gelirdi. Mevcut hali konunun farklı boyutları farklı eserlerden öğrenmiş kişilere daha çok hitabediyor.
Kitabı okumadan önce Kautsky'nin eserini okumak daha yararlı olabilir. Ülkemizde ne yazık ki tarih derslerinde konu edilmeyen komşularımızın tarihi, aslında ülkemiz tarihini de doğrudan etkilemiştir. Çanakkale'deki direniş olmasaydı Rusya'da devrim, Rusya'da devrim olmasaydı Kurtuluş Savaşı'nda Sovyet yardımı da olmazdı. Aynı şekilde Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ni kazanmasaydık Yunanistan'da darbe olmazdı. Tarihi bir bütün olarak değil de coğrafyalara kısıtlayarak okutunca hiç bir şey anlamlı olmuyor. Genel 1919'da Paris'te Barış Konferansı ve orada alınan kararların dünya tarihine etkilerini de tarih derslerinde öğrenemedik.
Gelelim kitabın temel derdine: Devrim mi evrim mi? Zor bir soru. Bana kalırsa evrim, ancak bu sosyal demokratların anladığı anlamda bir evrim değil. Kaan Arslanoğlu'nun savunduğu anlamıyla, yıllar yıllar sonra insan daha, kendi ifademle, "kamil" hale geldiğinde gerçekleşebilecek bir şey. Ne yapalım İnsan Bu!
https://www.marxists.org/archive/trotsky/1924/lessons/ch8.htm
YanıtlaSilKarşı çıktığımdan değil, genel resme katkısı olsun diye...