Ana içeriğe atla

DRM Konsorsiyumu Başkanı Ruxandra Obreja ile e-söyleşi

DRM, sayısal radyo standartlarından birisidir. Daha önce WorldDMB Başkanı Patrick Hannon ile bir söyleşi yayınlamıştım. Bu söyleşi ile birlikte DAB/DAB+'ın yanı sıra DMB30 ve DMB+ konusunda da fikirleri öğrenmiş olacağız. Bu iki söyleşi için aynı soruları kullandım. Eğer herşey planladığım gibi gerçekleşirse, sayısal radyo teknolojileri konusunu, DVB-T2 Lite profili üzerinden radyo yayını seçeneği hakkında yapacağım son bir söyleşi ile kapacağım. Bu söyleşileri bir araya toplayıp bir e-kitap haline dönüştürebilirsek ne güzel olur...
Bayan Obreja, DRM Konsorsiyumu Başkanlığı'nın yanısıra BBC'de Sayısal Radyo Gelişmeleri Bölümü Başkanlığı görevini de yürütmektedir. Huzurlarınızda kendisine bir kez daha teşekkürlerimi sunarım...

1. Sayısal radyo dönüşümü için dünya çapında birçok örnek var. Kimileri başarılıyken kimileri ise tam anlamıyla hezimet. Sanırım izlenecek tek bir doğru yok. Bu deneyimler ışığında bize, yani Türkiye’ye ne önerirsiniz?

Radyo, evrensellik, mobilite, samimiyet ve son olarak da sayısallığı ile tanınır. Radyoyu sayısallaştırmak, onu geleceğe uyumlu hale getirmektir. Sayısallaşma, enerji ve tayfta (spectrum) ciddi tasarruf sağlamanın yanı sıra, ister Ankara’da isterse küçük bir köyde yaşasın, dinleyicilere daha fazla içerik seçeneği ve bilgiye, eğitime ve eğlenceye eşit erişim şansı sağlamaktadır.
Digital Radio Mondiale (DRM) üç standardın arasında [ç.n. DAB, DRM ve HD Radyo kastediliyor] en genci, en esneği ve tüm frekans bandında çalışan bilen tek sayısal radyo standardıdır.
Mükemmel sinyal kalitesinin yanı sıra elektronik gazete, görseller ve düşük çözünürlükte video yayınları gibi ek veri hizmetleri anlamına gelen sayısal radyonun DRM standardınca gerçekleştirilebildiği gösterilmiştir.
DRM (www.drm.org) VHF bandının yanı sıra, kısa, orta ve uzun dalgada da düzgün temiz sesi sunabilen tek sayısal standarttır. Bu şekilde büyük (kamusal) yayıncılar kadar bölgesel, yerel ve komünite istasyonlar için de verimli bir sayısal yol sunabilmektedir. Bu durum, potansiyel olarak bir milyar kişiden fazla sayıda kişiden oluşacak bir sayısal radyo pazarı oluşturacak, dünyanın en büyük sayısallaşma sürecinin yaşanmakta olduğu, Hindistan’da tanınmıştır.
Potansiyel olarak dünya nüfusunun yarısı DRM sinyaline ulaşabilecektir. BBC, Radyo Fransa, Nijeryanın Sesi, Tüm Hindistan Radyo, Slovakya ve Romanya kamu yayıncıları, Güney Afrika’daki yayıncılar, Botsvana ve Yeni Zelanda DRM’i başarıyla ya test etmekte ya da yayınlamaktadır.
DRM vericileri tüm kıtalarda bulunmaktadır. Uzmanlar ve dinleyiciler, mükemmel ses kalitesini ve ekstra kapasiteyi (aynı frekanstan üç program ve bir veri kanalı) deneyimlemiştir. Ayrıca internet veri akışları, terör ve doğal afetlerde acil durum uyarı sistemleri ile trafik bilgileri hizmetleri de DRM ile olanaklıdır.
Türkiye çok büyük, coğrafi ve etnik olarak çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Büyük kentsel alanları olmakla birlikte nüfusun seyrek olarak yer aldığı bölgeleri de vardır. Ayrıca güçlü bir kamu yayıncısı ve gelişen özel sektörü bulunmaktadır. DRM, bu yüzden ulusal, bölgesel ve yerel ihtiyaçları karşılamak için ve ek kapasite sunması bakımından ideal çözümdür.
Tek bir multiplekste “komünsel olarak birlikte yer almak” gereği yoktur [ç.n.:DAB/DAB+ teknolojisinde bir multiplekste 16’ya kadar yayın olabilmektedir. Tek bir radyonun 16 kanalı olamayacağı için bir multipleksin paylaşımı söz konusu olacaktır.] Ayrıca tamamen yeni bir altyapı kurmaya da ihtiyaç yoktur. DRM’de mevcut altyapı [ç.n: FM altyapısından bahsediliyor] güncelleştirilebilir.
40 kW güç çeken bir DRM vericisi ile 15 FM vericisinin kapsayacağı alana yayını ulaştırabilirsiniz. DRM ile ulaştırdığınız bu yayında 3 radyo kanalı olacaktır. 15 FM vericisi ile ise sadece bir radyo kanalı iletebilecektiniz.  Bu durumda DRM’de üç radyo kanalı ve bir veri kanalı için 50 kW enerji tüketerek 600 km kadar bir alan kapsanabilmektedir. Aynı büyüklükteki bir alan için 15 FM vericisi kullanılması gerekir ki bu da tek radyo kanalı için 250 kW enerji tüketimi demektir.
Bu yüzden, eğer Türkiye sayısallaşmak istiyorsa önerilerim:
  • İster Avrupa ister Asya’da olsun, başka bir ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak için değil, Türkiye’nin ihtiyaçları için bir çözüm veya çözümler kombinasyonu seçin. Başlangıcı doğru yapın ve tüm ülkeye sayısal kaliteyi eşit bir şekilde sunun.
  • Seçilen standart ya da standartlar kombinasyonunu açık olarak duyurun ve sayısal için bir “başlangıç tarihi” belirleyin. Bu, alıcı endüstrisini, dağıtıcıları ve yayıncıları hazır olmaları gereken tarih için bilgilendirmiş olur. Bu, zihinleri ve çabaları konsantre edecek bir kilometre taşıdır.
  • Ülke için açık ve kapsamlı bir plan oluşturulması sürecine  tüm paydaşları (düzenleyiciler, kamu – özel ve kominite radyoları, endüstri, reklam verenler) dahil edin. Öncelikle endüstri (üreticiler ve dağıtıcılar) ile açık iletişim içinde olun. Başlangıç zamanına yakın dinleyicilerle iletişime geçin. 
  • Sayısal radyonun avantajlarını net olarak yaygınlaştırın. Sayısal seçeneği, heyecan verici ve ilgi çekici alıcılarla cazip kılın.


2. Analog ve DRM (AM için DRM30 ve FM için DRM+) eş zamanlı olarak var olduğu süreç sayısala geçiş için bir zorunluluk olsa bile yayıncılar açısından ek maliyet demek. Bu eş zamanlı yayın sürecinin uzunluğu konusunda ne önerirsiniz?              
   
Elbette analog yayınlar sonlandırılmadan once, eş zamanlı yayın döneminde, yayıncı için ek bir maliyet gelecektir. Bu yüzden, ideali eş zamanlı yayın döneminin olabildiğince kısa tutulması gerekir. Bunu söylemek, yapmaktan kolaydır. Bu, aşağıda sıralanan noktalara bağlıdır. Geçiş sürecinde değerlendirilecek iki önemli konu vardır:
  • Eş zamanlı yayın, dinleyicilerin otomatik olarak yeni alıcıları satın almasını sağlamayacaktır. Dinleyicilerin sadakatini kaybetmeden, iyi iletişim eşliğinde hızla özel ve cezbedici bir sayısal seçenek sunulmalıdır. Aksi durumda, eş zamanlı yayın yayıncıların kaynaklarını kurutan ve sayısal radyonun imajını zedeleyen bir sürece dönüşebilir.
  • Tam olarak sayısala dönüşüm gerçekleştiğinde yayıncı, enerji maliyetinde ciddi tasarruf elde edecektir (Kısa ve orta dalgada DRM ile %80’e kadar tasarruf, FM içinse onda bire inecek bir enerji maliyeti). Bu yüzden dikkatli bir planlama ile eş zamanlı yayın maliyeti azaltılabilir. Ayrıca eş zamanlı yayın, geçis sürecinde bile ek reklam olanakları da yaratmaktadır.


3.  Bildiğim kadarıyla Avrupa’da, özellikle C+ sınıfında, kimi otomobiller DAB+ alıcılı radyo ile birlikte satılıyor. Ancak, sonuçta yollarda sadece FM radyolu bir çok otomobil var. Bunlar için çözüm nedir? 

Dünya çapında bir çok araç üreticisi, sayısal radyo gelişmelerinin farkında ve pazarın seçeceği standart veya standartları yükleme ve aktifleştirmeye hazır durumdadır. Hindistan’da bir çok araç üreticisi DRM konusunda çalışmaktadır. Yeni modellerinde DRM çözümleri bulunmaktadır. Aynı araç üreticilerinin, başka pazarlar için, iki standardı da destekleyen çözümler geliştirmesi gerçekleşebilir. Gene de halihazırda yollarda olan milyonlarca araç söz konusu olacaktır. Biz, varolan radyoların dönüştürülmesi ve değiştirilmesine ilgi gösteriyoruz. Türkiye için, sayısal radyo üretimi ve analog radyoların adaptasyonu konularında bir çok fırsat olduğunu görüyorum. Sadece DRM’I destekleyen ve birden çok standardı destekleyen çipler şimdiden hazır durumda.
Benim görüşüme göre, üç aşamadan oluşan iletişim ve bilgilendirme, teknikten daha önemlidir:
  • Standart konusunda karar verin.
  • Başlangıç tarihini duyurun.
  • Doğru içeriği oluşturun

Otomobiller, sayısal radyoyu sürükleyen güç olacaktır. Doğru iletişim, iyi içerik ve destekle yayıncılıkta yeni bir alan Türkiye’de de açılabilir.

4. Kimileri 3G/4G/İnternet Radyosu radyo dinlemek için en iyi yol olduğunu ve sayısal radyo için yeni bir şebeke kurmaya gerek olmadığını ileri sürüyor. Unicast/multicast şebekeden ve ayrıca önerdikleri çözümlerdeki veri maliyetlerinden bahsetmiyorlar. Bu konuyu nasıl yorumlarsınız? 

Bu soru için benim basit bir yanıtım var: PC’nizi arabanıza, banyonuza veya mutfağınıza götürmeyi deneyin. Ayrıca, çok sevdiğiniz programı veya şarkıyı dinlerken kaç kere kesintiye uğradığınızı sayın. Bu, dinleyicinin tarafından bakıldığında görülen kısmıdır.
Yayıncı için ise; daha başarılı olabilmesi için, her bir dinleyici için geniş bant anlamında daha fazla ödeme yapması gerekecektir. Geniş bandın kendisi sonsuz değildir, bir maliyeti vardır, afet ve acil durumda güvenilir hareketlilik sunmaz.
IP, “tek noktadan tek noktaya” belli bir ücretle sunar. Karasal yayın ise (sayısal veya analog) tek noktadan çok noktayadır ve ücretsizdir. Neden basit bir karasal yayın çözümü varken bilgisayarın işlemci gücünü kullanalım ki?
DRM’in güzelliği, tamamen yeni bir şebeke kurmak zorunda olmamanızdır. Varolan vericilerinizi güncelleyebilir ve antenleri ve yer ekipmanlarını bu iş için kullanabilirsiniz. Bir miktar sayısal kapasite ekleyerek, şu an için tek programın olduğu yerde üç program ve bir veri alışı elde etmiş olacaksınız.  Veri akışı yayıncının RSS beslemelerini kullanarak işe yarar herhangi bir bilgi olabilir (spor sonuçları, piyasa verileri, afet uyarıları, sağlık bilgileri vb.) Bu sayede, IP üzerinden radyo göndermek yerine, gelişmiş bilgisayarları, tabletleri ve hatta elektriği olmayanlara DRM radyo ile internet içeriği ulaştırabilirsiniz.
Sonuç olarak Türkiye için en iyi sayısal radyo çözümü, teknolojinin seçimi ve tüm yurttaşlara eşit erişim olanağının tanınmasıyla başlatılabilir.
Günün sonunda, mesele teknoloji değildir. Mesele iyi, özel ve heyecan verici radyo programları; başarma iradesi ile Türk radyosunun, DRM veya çoklu standart alıcılar ve platformlarla sayısallaştırılması amacıyla endüstri ve kamu ile doğru iletişim programıdır. 

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

boşluk

"Bak ne yaptım, piramidi avucumun içine sığdırdım."   Benzeri milyon kez çekilmiş bir fotoğrafı kendi telefonuyla da kaydetmiş olmanın anlamsız gururu ve mutluluğu sesine yansıyordu. Bak diye seslenmişti ama seslendiği yerde boşluk dışında bir şey yoktu.  Hayatının tümünü kaplayan büyük boşluk. Oysa aşıklar kentine yalnız gelmek değildi planı. Bu hafta çok farklı geçecekti.  Nikahın ardından balayı için geleceklerdi Paris'e. Kalacakları oteli iki ay öncesinden ayarlamıştı. Bir haftalık tatilde gezecekleri yerleri belirlemişti gün gün, hatta saat saat.  Şimdi avucunun içine sığdırdığı piramidin yerinde sevgilisinin eli olabilirdi.  Eğer nikaha bir saat kala, bu iş olmayacak, ben vazgeçtim demeseydi.

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

kar ve

Gördüğünüz fotoğrafı 2020 yılı Ocak ayında Ankara'da çekmiştim. Bu kadar çok olur mu bilmiyorum ama hava tahminleri yanılmazsa, salı ya da çarşamba günü İstanbul'a 2025'in ilk karı yağacak.  Şubat tatilinde yağmayan kar, okulların açıldığı ilk haftayı beklemiş gibi  görünüyor.  Yağmur yağdığında bile kilitlenen trafik, kar ile ne hale gelecek göreceğiz.  İkinci dönemde tüm öğrencilere başarılar diliyorum.  Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız iyi olsun. 

Gece Yarısı Kütüphanesi, Matt Haig

Matt Haig'in çok satan romanı Gece Yarısı Kütüphanesi'ni okudum. Dilimize Kıvanç Güney tercüme etmiş. Karamsar bir başlangıcın ardından, farklı bir kurgu ile ilerleyen roman, umut dolu bir finalle bitiyor.  Matt Haig'den okuduğum ilk eser Gece Yarısı Kütüphanesi. Akıcı bir dille yazılmış. Bir çok felsefeciden alıntılar yapılmış. Çocuk ve gençler başta olmak üzere, her yaştan okuyana mesajlar içeriyor. Dediğim gibi, başlangıcı karamsar ve bu bölümlerde, roman kahramanının tespitlerine takılmamak ya da daha açık söylemek gerekirse, hak vermemek gerekiyor. Bu fikirlerin, depresyonun dibindeki bir kişinin hayata dair tespitleri olduğunu unutmanızı önemle hatırlatırım. İlerleyen bölümlerde bu depresif düşüncelere fazla gönderme yok zaten. 

kaybolmak

Bu havada yapılacak en iyi şey yürümektir. Ne bunaltıcı bir sıcak, ne üşüten bir soğuk. Güneş, bulutların arkasında kalmış. Sonbaharın kışa yaklaştığı bugünlerde, bulut arkasında bile olsa havanın serinliğini dengeliyor sıcaklığı ile.  Yürürken düşünmek hoşuma gidiyor. Diyeceksiniz ki otururken düşünemiyor musun? Belki size garip gelecek ama yanıtım evet. Otururken, araba kullanırken, etrafta iletişim kurabileceğim birileri varken düşünemiyorum. Daha doğrusu düşüncelerim arasında dolaşamıyorum. Oysa yürümek, düşünceler denizinde kaybolmak için birebir.  Sabah, pencereyi açıp havayı görünce, işte dedim, kaybolmak için güzel bir gün. 

Pazr günü eğlencesi: Eymir gölü etrafında bisiklet sürmek

Sadece ODTÜ öğrenci ve çalışanlarının bir de göl kartı sahiplerinin girebildiği düşünülür Eymir gölüne. Oysa, eskiden olduğu gibi bugün de arabasız girdiğiniz sürece, kimse kimlik sormaz kapısında. Birisi TRT'nin Oran yerleşkesinin yanından inen yolun sonunda, diğeri Gölbaşı'ndaki TEİAŞ tesislerini geçince olmak üzere iki kapısı bulunur bu küçük göl ve çevresinin. ODTÜ arazisidir ve içerisinde piknik yapmak yasaktır. Son düzenlemeler sonrası üniversite arazisi olduğu için içeride alkol satışı yasaklanmıştır. Yakın zamanda üniversite yönetiminin aldığı bir karar ile Eymir gölü çevresine haftasonları araç girişi tamamen yasaklandı. Her iki kapının yakınında, ODTÜ'de görev yapan güvenliklerin kontrol ettiği park alanları oluşturuldu. Ücretsiz olan bu alanlara aracınızı bırakıp yürüyerek göl çevresine girebiliyorsunuz. İçeride her 10 - 15 dakikada bir hareket eden ring servisleri bekliyor. Lokantaların olduğu yerlerde durakları var. Dönüş için de aynı araçları kullanabili...

vapur

Hafta içi aynı saatte biniyor o da vapura. Nerede çalışıyor bilmiyorum. Aslına bakarsanız, çalışıyor mu ondan da emin değilim. Tek bildiğim Beşiktaş - Kadıköy vapurunda, hafta içi her akşam karşılaştığımız. 18.15 vapuruna binince ilk işim bir kat üste çıkıp büfe sırasına girmek. Hep aynı şeyi sipariş ediyorum, sade kahve ve sade soda. Boş olduğu sürece aynı yere oturuyorum.  Hayatım olanca tekdüzeliği ile akıp giderken fark ettim varlığını. Önce büfe sırasında, sonra kahvemi ve sodamı alıp oturduğum cam kenarındaki kanepenin çaprazında. Hiç selamlaşmadık belki ama onun da beni fark ettiğini düşünüyorum. Bir kaç kez büfe sırasında benden sonra sipariş verirken, aynısından dediğini duyduğumda gülümsemiş, onun da gülümsediğini görmüştüm. Bu sıcak gülümseyişlere karşın konuşmamıştık.  Kadıköy'de inince nereye doğru gittiğine bakmadım hiç. İnsan selinin içinde kaybolduk her seferinde. Ben çarşının içinden geçip Moda'ya doğru giden sele kaptırıyordum kendimi. Bazen metro alt geçidin...

Kapak Kızı / Ayfer Tunç

2023 senesinin başlarında, henüz emekli olmamışken, TRT Spor rejisinde bir kitapsever arkadaşımın önerisi ile Dünya Ağrısı adlı romanını okumuş ve çok etkilenmiştim. Ayfer Tunç'u 2023'e kadar neden fark edemedim diye epey üzüldükten sonra, geç olsun - güç olmasın dedim ve seneyi Ayfer Tunç romanlarıyla bitirmeye karar verdim.  Bu uzun ve muhtemelen gereksiz paragrafın ardından gelelim Kapak Kızı adlı romana. İlk baskısı 1992 yılında Simavi Yayınları'nca yapılmış. Ben Ekim 2022 tarihli Can Yayınları'ndan çıkan 22. baskısını okudum. Romanın sonuna eklenen yazarın notuyla birlikte 261 sayfa. Son notta, romanın yeniden yazıldığı, belki daha doğru ifadesiyle gözden geçirilerek çoğu cümlenin yeniden ele alındığı belirtilmiş. 2004 yılında yapılan bu yenilenmiş hâli ile ilk baskısını kıyaslamak isterdim, kim bilir belki bir gün fırsat bulurum. Yemekli vagonunda sigara içmenin serbest olduğu ve içki servisinin yapıldığı senelerde geçiyor roman. Karlı bir günde Ankara'dan İs...

Kocadağ At Çiftliği Kocadağ Köyü / Havran

Deniz, kum, güneş tatilinden sıkıldıysanız ve Edremit körfezi civarındaysanız size süper bir alternatif: At binmek. Edremit'ten Balıkesir'e giden yol üzerindeki şirin ilçe Havran'ın Kocadağ köyünde bu mekan. Henüz dört yaşında olan iki(z) kızlarımız çok keyif aldılar at binmekten. Altınızda sizden epey güçlü b ir hayvan varken dengede durmaya çalışmak, yorucu bir o kadar da keyifli bir uğraş. Eğer hayatınızda at binmeyi hiç denemediyseniz, emin olun deneyince siz de kabul edeceksiniz, çok şey kaçırmışsınız demektir.    Kocadağ At Çitfliği'nde at binmenin yanı sıra lezzetli mutfağını da deneyebilirsiniz. Mantı, haşlama içli köfte, ızgara köfte ve elbette demleme çay. Fiyatlar derseniz bu konuda ucuz / pahalı yorumu yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir kaç seçtiğim ürünün fiyat bilgisini paylaşacağım. Ancak, öncelikle sipariş edeceğiniz yiyeceklerin hepsinin büyük bir özenle hazırlanıp, aynı özenle servis edildiğini belirteyim. Biz mantı, içli köfte, ızgara hellim ve ...

yaz kış

Yürümeye başladığımda buralara kadar geleceğim aklımın ucundan geçmemişti. Sahilde bir aşağı bir yukarı yaptığım yürüyüşlerin benzerini tekrarlayacağımı düşünerek düşmüştüm yola. Neden sahil yerine tepelere yöneldim bilmiyorum. Belki denizi seyretmekten sıkıldım belki o adamla karşılaşmak istemedim.  Ne zaman sahile insem karşıma dikilip, gene yannız takılıyosun hocam, diye laf atacak. Yannız değil, yalnız diye düzeltsem, senin gibi okumuş adam değiliz ama biz de hayat üniversitesini bitirdik diye başlayacak.  Oysa tepeler bomboş. Adı üzerinde "yazlık siteler" sadece yazları kullanılıyor. Bahçelerindeki ağaçlar, ağaçlarındaki meyveler ise yaz kış burada. İşte bu zeytinler gibi. Sahipleri olgunlaştığını göremeyecek yine.  Yaz kış burada olan bir de ben varım, sahilde karşılaşmaktan kaçındığım adamla birlikte.