Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
2004 yılından bu yana hizmetinizde olan blogum, istediğim okunurluk seviyesine ulaşamadı bir türlü. İşin doğrusu, son bir kaç aya kadar pek derdim değildi sayılar. Birileri okuyunca, yorum yazınca mutlu olsam bile kimselerin okumayacağını bilsem bile yazmaya devam ediyordum. Bugüne kadar reklam önerilerine de, evet gerçekten birden fazla reklam teklifi geldi, sıcak bakmadım. Hal böyle olunca okunurluğu arttırmak için çareler aramadım.
Bu yaz başında blogda bir takım yeniliklere gitmeye karar verdim. Daha önceleri bir kaç kez sosyal projeleri ve başarılı işleri tanıtmak için başvurduğum e-söyleşilere teknik içeriği ekledim. Yayıncılık sektörünün en büyüklerinin en üst yöneticileri ile e-söyleşiler yayınladım. DVB, DRM ve WorldDMB kendi alanlarının en prestijli kuruluşları. En büyük şansım ülkemizin sayısal radyo ve televizyon konusunda karar aşamasında olması. Bu durum standart belirleyici kuruluşlar açısından kendi bilinirliklerini arttırmanın hayati olduğu bir dönemi doğuruyor. Ülkemizde yayıncılık sektöründe çalışıp blog yazarı olan da fazla değil, ne yazık ki. Bu bir kaç sebep, e-söyleşi tekliflerimi kabul etmelerinde önemli rol oynadı sanırım. Hemen söyleyeyim, sayısal radyo söyleşilerinde son adıma geldik. DVB-T2 Lite profili çözümünü de okuduktan sonra bir değerlendirme yazısı ile blogdaki sayısal radyo macerası bitmiş olacak. Bir de müjde vereyim, sayısal radyo konulu söyleşiler, ülkemizdeki aktörlerin de (TRT, RATEM, ANTEN A.Ş., BTK, RTÜK ve belki siyasi parti temsilcileri) görüşlerine başvurarak kapsamlı bir kitap haline dönüşecek. Benim editörü olduğum bir kitabın olacak gibi görünüyor...
Gelelim yazının başlığına. Yıllar önce gene bu blog neden okunmuyor diye kafa yorarken, şimdilerde Londra'da olan bir meslektaşım, taze fasülye tarifiyle etkileşimli TV yazısı alt alta durunca bir gelen bir daha gelmez tabii demişti. Kendisine hak vermekle birlikte, tembelliğimden değişikliğe gitmedim. Tek yaptığım sadece radyo tv konularını ele alacağım İngilizce bir blog kurmak oldu. 2013 tarihli genç blogum, abisini geçecek gibi görünüyor. Yazı başı okunma sayısı açısından değerlendirildiğinde çoktan geçti bile. Uluslararası yayıncılık dünyasına hitabetmeyi başarsam bile Türkçe sayfadaki sorun sürüyor. Merak ettiğim ve bir şekilde öğrenip paylaşmak istediğim farklı konular var. Her birisine ayrı bir blog açmak ve ayrı ayrı yönetmek çok yorucu. İttihat ve Terakki dönemi, onun bugünlere etkileri ile Sole Mare Kafe alt alta durmaya devam edecek. Sahil kitapları ile ultra HD'de renk paletinin değişiminin alt alta durduğu gibi. Bir türlü başlığa gelemedim farkındayım. Bu kez olacak ama, inanıyorum. İşte blogdaki yenilikler:
- Pazar günleri gezme, tozma, yeme, içme ya da daha doğrudan serme konulu yazılar, söyleşiler, tanıtımlar olacak...
- Haftabaşı (pazartesi ya da salı) o hafta blogda yer vereceğim konuları kısaca tanıtan bir yazı (BLOGDA BU HAFTA başlığı ve etiketi altında) yer alacak. O yazıyı okuyarak, olağan dışı bir durum olmadığı sürece, hafta boyu hangi gün hangi yazıyı göreceğinizi bilebileceksiniz.
- Hafta ortasında, HAFTANIN KİTABI başlıklı bir yazı olacak. Yazının başlığı hep aynı kalacak aslında, HAFTANIN KİTABI: Yemezler / Dr. Yavuz Dizdar gibi...
- Hafta sonunda, ÖDÜLLÜ SORU BURASI NERESİ yayınlanacak. Ankara'nın saklı kalmış mekanları, semtleri, heykelleri, anıtsal ağaçları haftaiçinin son günü olan Cuma'da yayınlanacak. Bu sayede ben ödülü kazanana haftasonu ödülünü gönderebileceğim.
Hepimizin ve herşeyin geçici olduğu bu dünyada,
Mülk peşinde koşmadan da yaşanabileceğini unutmadan,
Mülkün sahibini unutmadan,
Hayatın süreli olduğunu unutmadan,
Aldığımız nefesin hakkını verelim...
not:Leonardo da VINCI'nin mezar taşı, Paris yakınlarda şatolar vadisi olarak da adlandırılan bir bölgede yer alıyor.
Kulakları çınlasın, bir sevgili dostumuz gönderdiğim soruların yanıtlarını paylaşınca, burası neresi, nasıl gidilir, gitmek ve kalmak için kimler yardımcı olur diye düşünmekten kurtulacaksınız...
Sesim Paris'e ulaşıyordur umarım :)
Bu kalitede ve mümkünse biraz daha sık (ama bu kalitede :) ) yazmaya devam edebilirseniz bloğunuzun ziyaretçi sayısı kendiliğinden artacaktır zaten.
YanıtlaSilEmeğiniz için teşekkürler.
kıymetli Puzlle Oyna, öncelikle teşekkür ederim. Bu ziyaretçi sayısını gerçekten dert edinmiş durumdayım. Yeni dönemde biraz da farklı kişilerin izlenimleri, görüşleri yer alsın düşüncesiyle e-söyleşiler üzerinden ilerlemeye çalışacağım.
YanıtlaSilÖneriniz için teşekkürler.