Ana içeriğe atla

yürüyen merdiven

Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu.  Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı.  Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu.  Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı.  Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim.  Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...

DAB+: Sayısal Radyo +

Bu da nereden çıktı demeyin. Aslında uzun yıllardan beri kullanılagelen bir radyo teknolojisi olan DAB'nin güncellenmiş hali. Bu yazıda DAB+'ın getirdiği yeniliklerden bahsetmek yerine sayısal radyoya neden ihtiyaç var? Avrupa'daki durum nedir? Ülkemizde planlanan nelerdir? sorularına yanıtlar vermeye çalışacağım. 

neden Sayısal Radyo?

Aslına bakarsanız neden sayısal televizyon sorusuna verilen yanıtlar, neden sayısal radyo sorusuna da verilebilir. 
İzleyici / dinleyici açısından bakarsak:
  • içeriğe yüksek kalitede erişmek
  • daha fazla kanal / daha çeşitli programlar
  • sadece sesten fazlası / veri ile desteklenen ek uygulamalar
Yayıncı açısından bakarsak:
  • frekansın verimli kullanımı sayesinde daha fazla içerik yayınlayabilmek,
  • tematik radyo kanalları ile dinleyicileri bölümlere ayırabilmek ve bu sayede daha hedefe odaklı reklamlar yayınlayabilmek,
  • düşük güçlü vericilerle enerji tasarrufu,
  • yenilenmiş radyo ile kaybedilen genç dinleyicilerin yeniden kazanılması
Bu yazıda değinmeyecek olsam bile işin bir de tüketici elektroniği bölümü var. Bugün 1 TL'ye bile bulabileceğiniz FM alıcılarının artık hiçbir katma değer getirmeyen üretimi yerine en ucuzu 15-20 € civarından başlayan sayısal radyo alıcılarını üretip satmak. 

neden bugün?

Sayısal radyonun bugünlerde / bu yıllarda yine ve yeniden gündeme gelmesinin önemli nedenleri var elbette. Aslında kendi hayatımızda ve/veya etrafımıza baktığımızda gözlemleyebiliriz bu nedenlerin bir bölümünü. Kendimce sıralamaya çalışayım:

  • Televizyon ve internet ile rekabet edebilmek adına sayısallaşmak, radyo için elzem. Özellikle genç nüfus mobil telefonlarından radyo dinlemek yerine kendi cihazlarındaki müzik arşivlerinden ve/veya internet üzerindeki arşivlerden kaydedilmiş şarkıları dinlemeyi seçiyor. Bu tercihte bulunanların internet erişimi için ücret ödemek durumunda kaldıklarını unutmamaları gerekiyor. 
  • FM bandının fazlasıyla kalabalıklaşması ve yeni yayıncılara boş frekans kalmamış olması. Bu neden, elbette büyük kentler için geçerli.
  • Reklam olanaklarının sayısal radyoda çok daha fazla olması. Ekranlı alıcılarda, daha önce yapılması düşünülemeyecek uygulamaların geliştirilebilmesi.
  • Alıcıların fiyatlarının giderek düşmesi ve Samsung, LG gibi Kore şirketlerinin dahili DAB alıcılı modellerinin geliştirilmesi.
Avrupa'da durum ne?

Elimde sayısal radyo yayıncılığını dünya çapında desteklemek üzere kurulmuş kar amacı gütmeyen WorldDMB örgütünün Eylül 2013 tarihli raporu var. Aşağıda paylaşacağım veriler bu rapordan. Raporun tam ismi WorldDMB Global Update Digital radio broadcasting using the DAB family of standards. Raporun isminden de anlaşılacağı üzere sayısal radyo yayıncılığında kullanılan tek standart DAB değil. Ancak gerek Avrupa'daki yaygın kullanımı gerekse Türkiye için de seçilecek standart gibi görünmesi yüzünden bu yazıda sadece DAB ailesinden bahsediyorum. 
Avrupa geneline bakıldığında Norveç, Birleşik Krallık, İsviçre ve Danimarka'da oturmuş yayınların olduğu görülüyor. Zaten Norveç, 2017 yılında analog radyo yayınlarını sonlandıracağını ilan eden ilk ülke oldu. Danimarka'nın FM yayınlarını sonlandırmayı hedeflediği tarih ise 2019. Yeni pazar olarak iki ülkenin ismi öne çıkıyor: Almanya ve Hollanda. Sayısal radyo yayınlarının potansiyel olarak görüldüğü ülkeler ise Fransa (2014'ün ikinci yarısından itibaren Paris, Nice ve Marsilya'da), İtalya, Avusturya, Polonya, İsveç, Macaristan, Çek Cumhuriyeti. Her ülkenin ayrıntılı durumunu raporu indirip kendiniz de görebilirsiniz. 

ülkemizde durum ne?

WorldDMB'nin ülkeleri ayrı ayrı incelediği raporunda Türkiye'ye ilişkin yazdıklarına bakıldığında TRT tarafından DAB'nin denemelerinin yapıldığı ve deneme çalışmaları neticelendiği için halihazırda bir yayın olmadığı ancak ilginin sürdüğü belirtilmiş. Hatırlayanlar olacaktır, 2002 yılında TRT'nin DAB deneme yayınları başlamıştı. O dönemlerde alıcı fiyatları bugünküne kıyasla çok daha yüksekti. 50 - 60 € civarlarından başlayan alıcıları satın almak isteseniz de ülkemizde bulamıyordunuz.
6112 sayılı kanunun ilgili maddesinde radyo yayınlarına ilişkin şöyle bir ifade var:
"...Radyo yayınları için sıralama ihalesi, analog televizyon yayınlarının kapatılmasının ardından altı ay içinde yapılır..." Geçici madde 4.2
 Yasa metninde radyo yayınları için sıralama ihalesi denilmiş, yani analog / sayısal ayrımı yapılmamış. Ancak, yasada belirtilen tarihte (3 Mart 2015'te analog televizyon yayınlarının kapatılacağı hatırlanınca bu tarih 3 Eylül 2015 oluyor) analog radyo frekansı için bir ihale düzenlenmeyeceğini varsayabiliriz.  Bu durumda ülkemizde sayısal radyo yayınlarının 2016 yılının ilk yarısından önce başlayacağını tahmin etmek çok hatalı olmaz. 
6112'de yapılan değişiklik sonrası yukarıdaki tarihin bir geçerliliği kalmadı. Artık radyo ve televizyonun sayısallaşmasının bağlantısı yok. Bir başka deyişle radyo için televizyonun sayısallaşmasını beklemek gerekmiyor!

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

bir kez daha, nedir bu sayısal karasal televizyon?

Blog sayfamda DTT etiketiyle yayınlanmış 100'e yakın içerik bulunsa da, geçenlerde buluştuğumuz lise arkadaşlarımın sorusu üzerine, bir kez daha yazmaya karar verdim. Bilenler, okumadan geçebilir. Bilmeyenler ve sektörün uzağındaki kişiler düşünülerek hazırlanmış bir yazıdır.  Soru - yanıt şeklinde kurgulanmış yazılarımın daha çok okunduğu gözlemi üzerine, buyurun sık sorulan sorularla Sayısal Karasal Televizyon: Şimdi tam olarak neden bahsediyoruz? Çanak ile izlediğimiz televizyon mu?

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Civitas - Suadiye / İstanbul

Sadeceözgür, 2004 doğumlu bir blog. Başlangıç senelerinde, "mekân" etiketli bir çok yazı yayınladım. O tarihlerde Google Haritalar hizmeti yoktu hayatımızda. Artık, ben de bir çok kişi gibi, Google Haritalar'a yazdığım yorumlar ile gittiğim mekânları değerlendiriyorum. Bu yüzden "mekân" etiketli son yazım 2019 tarihli ve o yazı film yıkatıp negatiften baskı alabileceğiniz mekânlarla ilgili .  Bu giriş paragrafının ardından gelelim bu yazıyı neden hazırladığıma. Malûmunuz, İstanbul sokakları ve kafelerini keşfetmeye devam ediyorum. Bu keşifleri, zaman zaman blogda da paylaşmaya karar verdim. Civitas , bu serinin ilk yazısına konu oldu.  İstanbul'un Anadolu Yakası'nda, Marmara kıyılarına yakın, güzide semtlerinden Suadiye'deki bir kafe Civitas . Mekâna ilk ziyaretimde sadece kahve içmiş, vitrindeki tatlıların görüntülerine hayran kalıp, bir daha gelmeliyim diyerek, ayrılmıştım. İstanbul gibi devasa bir şehirde yaşayınca, bir daha, bir sene sonraya den...

Dünyaya Yeni Gelen Okurlar İçin / Barış Bıçakçı

Kimi bir kaç cümlelik kimi bir kaç sayfalık anılarla dolu öykücükler ve tümünü bağlayan farklı bir kurgu. Barış Bıçakçı'nın son novellasını severek okudum.  Okuma heyecanını bozmadan, konusundan kısaca bahsetmek istiyorum. Halis Bey, emekli elektrik mühendisi. Ayşe ise başarılı bulunan bir öykü kitabı yayınlamış bir peyzaj mimarı ve tercüme yaparak hayatını kazanıyor. Tercüme bürosunda rastlaşıyorlar ve Halis Bey Ayşe'den anılarını öyküleştirmesini istiyor, ücreti karşılığında. Novella, Halis Bey'in anıları ve Ayşe'nin hayatını anlatan bölümlerle kurulmuş. Novellada yer alan bölümlerin her biri ayrı öyküler haline getirilebilecek derinlikte.  Ayşe'nin hayatına dair bölümlerde ülkenin gündemine dair göndermeler de yer alıyor.  Daha önce okuduğum eserlerinde olduğu gibi bolca Ankara var arka planda. Hatta Garson başlıklı bölümde Ankara başrolde. İstanbullular deniz yok, fazla gri dese de Ankara, Ankara'da yaşamaya alışmışlar için kendine has özellikleri ve güzelli...

Füreya Koral ve İMÇ

NOW kanalında dün (15 Aralık 2024) tarihinde gösterilmeye başlanılan Şakir Paşa Ailesi Mucizeler ve Skandallar adlı diziyi büyük bir ilgi ile izledim. Dekorundan kıyafetlerine özenli bir iş çıkmış.  Dizide kucakta çocuk olan, ünlü seramik sanatçısı Füreya Koral'ın bir panosunun İstanbul Manifaturacılar Çarşısı (İMÇ) 1. Blok'un duvarını süslediğini hatırlatmak istedim.  İMÇ'nin farklı bloklarının duvarlarında Bedri Rahmi ve Eren Eyüpoğlu'nun da eserleri yer alıyor. Yolunuz Unkapanı'na düşerse görmenizi öneririm.

Sokakbaşı Meyhane, nam-ı diğer Hüseyin'in Meyhanesi

Uzunca bir süredir izlediğim tek televizyon yayını Behzat Ç.'nin Hüseyin'in Meyhanesi mekanı olarak kullandığı Sokakbaşı Meyhanesi'ne sonununda gittim. Hatta yanda gördüğünüz üzere Behzat'ın masasında fotografım da var. Mekan, aslında Behzat Ç. öncesinde de bölgede bilinen sevilen yerlerdendi. Esat dörtyolda, köşebaşında yer alan burayı Behzat Ç.'de mekan olarak kullanmak, muhtemelen Erdal Beşikçioğlu'nun zamanında Sokakbaşı'nın çaprazında bir yer işletmesinden kaynaklanıyordur.  Sokakbaşı'na diziden aşinayız. Havalar iyi olduğunda açık havada büyükçe bir yerleri var. İçerisi de küçük sayılmaz. Mezeler lezzetli, fiyatlar pek ucuz sayılmaz. Dizinin etkisi fiyatlara yansımış görünüyor. Behzat'ın masası rezervasyonlu oluyormuş genelde. Yurt içi ve hatta dışından rezervasyon yapılıyormuş. Mekanın garsonları, kim bölümlerde rol almış. Duvarlarda gazete küpürleri ve diziden görüntülerin yer aldığı fotograflar var.  Yakında final yapacak olan Behzat ...

yine yeni bir yıl

Havaların gidişinden anlamak pek mümkün olmasa da Aralık ayının sonuna yaklaşıyoruz. Mağazalarda ve caddelerde ışıklı, geyikli süslemeler yeni bir senenin geldiğini hatırlatıyor.  Herkesin yeni yıldan bekledikleri farklı elbette. Ben huzur ve sağlık diliyorum, tüm insanlık için.  2025 yılı içinde her hafta en az bir blog yazısı eklemeyi kendime hedef olarak koydum. Bu yazıların belirli bir konusu olmayacak. Doğaçlama, aklıma gelenler, aklıma takılanlar.  Video izlemektense okumayı tercih edenlerdenseniz, beklerim bloguma.  Yazıları, çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda çektiğim fotograflar süsleyecek.  Bir de sürpriz bekliyor, 2025 yılında okurlarımı.  Umarım beğenirsiniz...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Emeklilik

Emeklilik başlıklı yazımı hazırlamanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yazıp sildikçe, tahminimin doğru olmadığını gördüm. 1995'te üniversiteden mezun oldum ve çalışmaya başladım. Bu sene Mart'ın son günü emekli olana dek neredeyse kesintisiz çalıştım.  "Emeklilik" kavramı üzerine yazmak istiyorum ancak söz dönüp dolaşıp neden emekli oldum, emekli olduktan sonra büyük bir heyecanla başladığım ve kelimenin gerçek anlamıyla gecemi gündüze katıp çalıştığım yeni işimden 3 ay sonunda neden ayrıldığım gibi konulara geliyor. Aynı tuzağa bu kez düşmeyeceğim ve emeklilik kavramı üzerine kalem oynatacağım. Osmanlıca'da tekaüt ya da takaüt kelimesi kullanılırmış, ki oturmak kökeninden gelirmiş . Emekli olana ise mütekaid denilirmiş. Emek sahibi, emek vermiş anlamına gelsin diye mi emekli kullanılıyor günümüzde emin değilim. 18-20'li yaşlarda başlayan çalışma hayatı, ömrün sonuna kadar sürmüyor. Çalışma hayatı boyunca, hafta içi günlerin gündüzlerini kapsayan vakitlerimi...