Gölgeleri oldum olsası sevdim. Işığın somut göstergesi gibi geldi bana. Işığın yönüne ve şiddetine göre değişmesini, hayatın farklılaşan akışına benzettim. Uzayan kısalan, koyulaşan belirsizleşen gölgeler... Gölgelerin bu suskun ama etkili varlığı çağrışımlar yaptı ömrüm boyunca. Kökenleri çocukluk yıllarıma kadar uzanıyor belki. Ağaçların uzayan gölgelerini izlerken fark etmiştim ışığın ve karanlığın birbiriyle oyununu. Her gölgenin, öyküsü başkaydı; kimi dinginlik, kimi merak, kimi endişe içerirdi. Sessiz sinema gibi, sözsüz öyküler, giz ile görünen arasındaki ilişkiyi mi yansıtıyor acaba? Gölgelerin etkileyici olmaları biraz da bu yüzden sanırım, hayal gücümüzü işe koymaları. Görünen ile giz arasını doldurması bize kalıyor.
Feridun Andaç adını, başlayıp henüz
bitiremediğim, Buket Uzuner'in Gümüş Kız adlı kitabından hatırlıyorum.
İdefix.com sitesinde adından Paris geçen kitapları sıralayıp satın alınca Paris
Bir Yalnızlıktır'la ve dolayısıyla Feridun Andaç ile tanışmış oldum. Neden
bilmem Feridun Andaç ismi, duyduğumdan bu yana bana Nurullah Ataç'ı
anımsatıyor. Oysa ne isim tutuyor ne soyisim.
Kavis yayınlarından ilk baskısını Kasım
2009'da yapan eserin tam ismi Paris Bir Yalnızlıktır Bir Kent Üzerine
İzlenimler / Gözlemler / Yansımalar. Yayıncı tarafından anlatı - deneme olarak
sınıflandırılmış 230 sayfalık eser. Yazar tarafından çekilen güncel fotograflar
ve kimi eski fotograflar eşlik etmiş metinlere. Paris, bir çok başa ülke yazarı
gibi, Türkçe yazanları da derinden etkilemiş kentlerden. Nedim Gürsel ve Cüneyt
Ayral gibi Paris'te yerleşmişlerin yanısıra bir dönemini Paris'te geçirmiş
sanatçılarımız var. Onların Paris'e ilişkin gözlemleri, yaşanmışlıkları ilgimi
çekiyor. Bu bağlamda 1928 yılındaki gezisini anlatan Ahmet Haşim gibi Paris'i
şiirlerine konuk eden Nazım Hikmet'e bir çok yazarımızın Paris'e dair
yazdıklarını okudum / okuyorum. Feridun Andaç'ın eseri biraz farklı diğer
okuduklarımdan. Farklı tarihlerde kaleme aldığı metinlerde Paris ve kafeleri,
sokakları, pasajları var. Ancak ön planda olan yazma serüveni. Adalet
Ağaoğlu'nun günlüklerini okurken hissettiklerimi hatırladım
Paris Bir Yalnızlıktır'da. Ağaoğlu'nun yaşadıklarına gıpta etmiştim ilk
bölümlerde. Filmler, edebiyat çevrelerinde sohbetler, etkinlikler,
sergiler...Sonra sıkıldığımı ve benzer bir hayatın bana ne kadar az
uyacağını düşünmüştüm. Andaç'ın yazdıklarını okumaya başladığımda, aynı hisler
geri geldi. Andaç'ın anlattıklarına imrendim başta, ardından böylesi bir
hayatın beni yoracağını hissettim bir kez daha. Bu yaştan ve bu sorumluluklardan sonra
hayatımın akışını değiştirmem pek olası görünmüyor zaten. Gene de farkında
olmadan yaptığım seçimlerin bana uyduğunu görmek güzel.
Sanat ile ilgilenmek ancak, hayatı farklı
bir işle kazanmak. İşte benim ideal düzenim...
Andaç'ın eserinde bahsettiği romanını
bitirip bitirmediğini merak ettim. Bu yazıyı hazırlarken internet bağlantım
yok. Bu yüzden kontrol edemiyorum. Öyle sanıyorum ki bu roman bitmeyecek, bitse
de yayınlanmayacak.
Yazıyı okuduğunuz sırada sorumun yanıtını öğrenmiş
olacağım. Gene de bu yazıya eklemeyeyim yanıtını...
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.