Metrodan çıkmak için yürüyen merdivene adımımı attığımda, dışarıda beni nelerin beklediğinden haberim yoktu. Okula, işe yetişme telaşında olanların kalabalığı bitmiş, toplu ulaşım, acelesi olmayanlara kalmıştı. Merdivenin son basamağını geldiğimde sokak sakin ve huzurlu görünüyordu. Sabahın serinliği yerini öğleye geçişin ılıman haline bırakmıştı. Kediler ve martılar duvar diplerine bırakılmış yemleri paylaşıyor, kargalar bu paylaşımdan kendilerine de pay düşecek mi merakıyla olan biteni izliyordu. Her zaman döndüğüm sokağı es geçip ilerledim. Yeni sokak, yeni binalar, yeni yüzler... Tek sokak değiştirince bile karşıma çıkanların farklılığı şaşırttı. Yürümeyi sürdürdüm. Güneş yükselirken bulutsuz gökyüzü alabildiğine maviydi. Karşılaştığım insanların kiminin yüzü tanıdık gelse de bir çoğunu ilk kez görüyordum. Oysa sadece bir sokak değiştirmiştim. Sokağın sonundaki kafenin bahçesinde yaşlı bir çift sabah kahvesi içiyordu. İkisi de sokağa dönük, yan yana san...
Şebnem Ferah'ın çarpıcı şarkısıdır. Hele orkestra eşliğinde söylediğini kimbilir kaç kez dinlemişimdir. Her ne kadar şarkı bir aşk şarkısı da olsa, hayatın her alanına uygulayabilirsiniz sözlerini.
Bu yazının sebebini bilenler biliyor, bilmeyenler ileride yazdıklarımdan öğrenecekler.
Reklam kampanyaları gibi oldu biraz farkındayım.
Yakında diyelim, pek yakında...
Bu arada yazı dizisini unutmuş değilim. Dizinin üçüncüsü dağıtım şirketi bölümü birazdan blog sayfasında okumanıza hazır olacak. Bölümün başlığı dağıtım şirketi, ancak yazıda şirketten ziyade sürece ilişkin tespitlerimi paylaşacağım.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.