Ana içeriğe atla

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Sayısal karasal televizyon: yayıncılar

Yazı dizisine devam. Alıcılar ile başlamıştım, sırada yayıncılar var. Blogumda yayıncılık dünyasında dönüşümü değerlendirdiğim üç yazı yazmıştım. Aslına bakarsanız sayısal dünya, yayıncılığın değer zincirini (value chain) dönüştürmeye başladı. Ülkemizde henüz tam olarak hissedilmese bile Netflix, Hulu gibi sadece internet dağıtım kanalını kullanan platformların kendilerine özel diziler üretmeleri ve bunların geleneksel televizyon kanallarıyla kıyaslanabilir başarılar elde etmeleri bu dönüşümün kanıtı. Bu yazıda, dönüşümden ziyade sayısal karasal yayıncılığı, yayıncılar açısından değerlendirmeye çalışacağım.
Ülkemizde yayıncılık dünyasını düzenleyen 6112 sayılı yasa 3 Mart 2011 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu yasaya ve yasaya bağlı olarak yayınlanan yönetmeliklere göre medya hizmet sağlayıcısı olarak adlandırılan radyo ve televizyonlar, hizmet sağladıkları her platform için ayrı ayrı lisans almak zorundalar. Uydu, kablo ve karasal ortamlarda yayın birbirinden bağımsız lisanslamalara sahip. Bu yüzden karasal ortamda olmak her yayıncı için zorunluluk değil. Bu durum ortadayken 20 bölgesel yayıncının 14.760.000 TL, 212 yerel yayıncının 36.640.000 TL ödemiş olması yayıncıların bu ortamın geleceğine inancının kanıtı. 
Kimse karasal yayını izleyen yok diyerek konuyu farklı boyutlara taşımasın. Bugün karasal yayının izlenmemesinin nedeni yayının analog ve düşük kalitede olmasıdır. Sayısal karasal televizyonu hızlı trene benzetiyorum. Ankara - Eskişehir arasında eski tip tren varken insanlar otobüs, özel araç gibi seçenekleri tercih ediyordu. Şimdi ise ağırlık hızlı trende. Peki hızlı trenin raylarını kim döşedi? Analojiden devam edersek, sayısal karasalın vericilerini, kulelerini kim kuracak? 
Ülkemizde analog karasal yayınların başlaması sürecinde herhangi bir yasal düzenleme yoktu. Yasal düzenleme olmadan başlayan yayınlar, ihale olmadan kullanılan frekanslara yolaçtı. Kıt kaynağı ihalesiz alıp kullanan yayıncılar, sayısal ortamda da benzer bir durumun devamını istedi. En azından mevcut yayıncıları koruyacak, onlara avantaj sağlayacak düzenlemelerin yapılmasını talep ettiler. Ancak, yasal düzenlemede mevcut yayıncıları kollayacak herhangi bir ifade yer almadı. 6112 ile getirilen modelde ihale 3'e bölünmüştü. Ulusal, bölgesel ve yerel olmak üzere farklı kapsamalara göre ayrılan bu lisanslar 10 yıl için verilecekti. Ulusal ihaleyi alan medya hizmet sağlayıcılarından en az 10 tanesinin kuracağı şirket, hem altyapıyı kuracak hem de ülkedeki tüm özel yayıncılara hizmet sağlayacaktı. Sektörde ANTEN A.Ş. olarak adlandırılan bu şirketin yasadaki ismi verici tesis ve işletim şirketiydi. 
İhalelerde ulusal lisansların 4'e bölündüğü görüldü: Toplamda 33 lisans 11 SD Genel, 8 HD Genel, 3 HD Tematik ve 11 SD Genel. Medya hizmet sağlayıcıların sadece bir lisans için başvurabileceği belirtilmişti. Kimin hangi lisansa başvuracağı bilinmeyince SD genel ihalesinde 11 istekliye 11 lisans sunulurken; HD Genel ihalesinde 13 istekliye 8 lisans sunulmuş oldu. Hal böyle olunca SD genel lisansı ile HD genel lisansı arasında 48 kat fark ortaya çıktı. Aynı sebeple tüm ülkeye yayın yapma hakkı veren ulusal lisans, sadece İstanbul'a yayın yapma hakkı veren yerel lisanstan ucuz hale geldi. Ulusal ihale sürecinin yürütmesinin durdurulması ve yerel / bölgesel ihalelerin onaylanması işleri iyice karıştırdı. Bugün yerel lisans alan 212 ve bölgesel lisans alan 20 medya hizmet sağlayıcısı için yayına başlamaları gereken iki yıllık süre başladı ve ilerliyor. Süre ilerleye dursun, bu 232 yayıncının sayısal karasal yayına başlama olanağı yok aslında. Çünkü bu yayıncıların, 6112 sayılı yasaya göre, verici tesis etmeleri ve bunları işletmesi yasak. Bu 232 yayıncının verici tesis ve işletim şirketinin kurulmasını beklemek dışında yapabileceği bir şey yok. Peki bu iki yıllık süre neden işliyor o zaman?
Buradan devam edersek mevcut durumda her ne kadar multipleks kapasitesi tahsis ihaleleri üçe ayrılmış olsa bile aslında ulusal ihale, yerel ve bölgesel ihalelerin anahtarı  / ön koşulu durumundadır. Ulusal ihaleyi tamamlayamadan verici tesis ve işletim şirketini kuramazsınız. Verici tesis işletim şirketi olmadan sayısal karasal yayın şebekesi kurulamaz. Şebeke (network) kurulmadan yayın başlayamaz. 
Ben yazarken yoruldum. Sanırım sizler okurken kafanız karıştı. Gerçekten gelinen noktada konu gittikçe karmaşıklaşıyor. Verici tesis işletim şirketi konusunu ayrı bir yazıda ele alacağım. Bir sonraki yazının konusu o: dağıtım şirketi.

Yorumlar

Son haftanın en çok okunan 10 yazısı

Göksu Restaurant

Özellikle öğlen saatlerinde Kızılay, Sakarya civarında düzgün yemek yiyeceğiniz bir yer arıyorsanız en doğru seçim Göksu Restaurant olacaktır. Meşhur Otlangaç'ın karşısına denk düşen mekan, hızlı ve özenli servisi, lezzetli ve fahiş olmayan fiyatları ile bölge insanlarının gönlünde çoktan taht kurmuş. Öğle saatlerindeki kalabalığa karşın hızlı ve özenli servisin sırrı yeterli sayıda personel çalıştırmak olsa gerek. Yemeklerinde etsiz çeşitlerinin az oluşu dışında kusuru yok denebilir. Akşam servisini hiç denemedim, ancak akşamları Sakarya'ya gidenlere fazla hitabetmeyebilir. Afiyet olsun. GÖKSU RESTAURANT Bayındır Sokak No: 22 / A Kızılay - ANKARA tel 312 431 47 27 - 431 22 19

Göksu Restaurant Nenehatun şubesi açıldı

ve beklenen gerçekleşti...Ankara'nın Sakarya caddesine açılan Bayındır sokakta yer alan Göksu, gönüllere taht kurdu. Gerek servisi, gerek yemeklerin lezzeti vazgeçilmezler arasına girdi. Mekanın Kızılay'ın göbeğindeki Sakarya caddesinde olması, kimilerini üzüyordu. Özellikle Kızılay'a hiç inmeyenler, kalabalığı sevmeyenler yukarılarda bir Göksu hayali kuruyordu. Uzun sürdü inşaat. Nenehatun caddesi ile Tahran caddesinin kesiştiği köşede yer alan binanın inşaatının neden bu kadar sürdüğünü pek anlamamıştım, düne kadar. Dışarıdan 4-5 kat görünen bina toplamda 10 katlıymış. Üstte 3 kat içkili restaurant (ki bu bölüm henüz açılmamış), girişte bekleme salonu ve bar-kütüphane, girişin altında işkembe ve kebapçı (ki bu bölüm hizmet vermeye başladı), işkembecinin altı tam kat mutfakmış, onun altında garaj-çamaşırhane ve en altta iki kat konferans salonu olarak düzenlenmiş öğrendiğime göre. İlk ziyaretime ait fotografları (binanın dıştan çekilmiş bir görüntüsü ve iştah açıcı) beğe...

Yabancı dil öğrenmek üzerine: DuoLingo deneyimimim

kızımın çizgileri Ülkemizin kanayan yaralarından birisidir sanırım, yabancı dil öğrenmek. Onlarca kurs, yüzlerce kitap, saatlerce ders ve sonuç: anlayan (en azından anladığını düşünen) ve konuşamayan kişiler... Bir yerlerde bir sorun olduğu kesin, ama nerede? Farklı zamanlarda, 3 kez Fransızca kursuna gittim. İlk seferin ardından, aslında bir temel bilgim olmasına karşın, her seferinde en baştan başladım, hiç bilmiyormuşum gibi. Ne yazık ki kurslarda öğrendiklerim kalıcı olamadı. Şimdilerde, 70 gündür, her sabah DuoLingo ile çalışıyorum. Ücretsiz ve arada çıkan reklamlarla devam eden sürümünü kullanıyorum. Eminim farklı online dil kursları da vardır. Online platformda, kurslarda olmayan ne var diye düşününce bir kaç şey tespit ettim. Belki sizlerin de işine yarar diye paylaşıyorum: Yabancı dil öğrenmek, sürekli ve kesintisiz tekrar gerektiren bir süreç. Kurslar, sadece haftanın belli günleri, bir kaç saat için ve çoğunlukla, günün en yorgun olunan akşamlarında oluyor. ...

Hüküm Gecesi / Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Seneler önce okuduğum Yaban'ı saymazsam Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan okuduğum ikinci roman oldu Hüküm Gecesi. 1926'da yazılmaya başlanılan eser, 1927'de yayınlanmış. Roman Osmanlı'nın son dönemine tanıklık eden Ahmet Kerim adlı kurgu karakterin gözünden anlatılıyor. İttihat ve Terakki'nin kabinenin içinde yer almadığı hükümet, sopalı seçim, Hürriyet ve İtilâf'ın kurduğu hükümet, Trablusgarp bozgunu, Uşi Anlaşması, Balkan bozgunu, Bab-ı Ali baskını... Anlatılsa roman olur denilen bir dönem, Hüküm Gecesi'nin tarihsel arka planı.  Romanın başkahramanı Ahmet Kerim'in Yakup Kadri'ye benzerliği dikkat çekici. Öyle ki romanın bir yerinde Ahmet Kerim İstanbul'un Sodome ve Gomore'yi andırdığını söylüyor, ki hepimiz Y. Kadri'nin aynı adlı romanını hatırlıyor. Y. Kadri'nin yaşam öyküsüne baktığımda o tarihlerde, tıpkı Ahmet Kerim gibi, gazetelerde çalıştığını okudum. Kurgu karakterler dışında Ali Kemal, Süleyman Nazif, Rıza Tevfik, Ahmet ...

Eski Maltepe pazarı eski yerinde yakında bizlerle...

Ankaralılar bilir, kot pantolondan araba teybine, ara musluğundan kuruyemişe ne ararsan bulabildiğin hem de uygun fiyata bulabildiğin bir pazar var(dı): Maltepe camisinin üst tarafından pazartesi dışında (o gün semt pazarı kurulurdu) her gün hizmet veren seyyar paravanlarla ayrılmış küçük dükkancıkların oluşturduğu bir pazardı. Bu pazarın bulunduğu araziye bir alışveriş merkezi yapıldı. Ankara'nın en ilginç mimarisine sahip olduğunu düşündüğüm Malltepe Park, eski pazar esnafının ahını almıştı. Sopalarla dövüle dövüle pazar yerinden atılan esnafın tutan ahı, Malltepe Park'ı iflas noktasına getirdi. Market, dükkanlar derken hayalet alış veriş merkezine dönüştü Malltepe Park. Sonunda alış veriş merkezi yönetimi eski (kendi deyimleriyle tarihi) maltepe pazarını Malltepe Park'ın içine taşımaya karar vermiş.  Bugünlerde hummalı bir çalışma sürüyor Malltepe Park'ta. Dükkanlar alçıpanla küçük dükkancıklara bölünüyor. Öğrendiğime göre şimdiden 70'ten fazla pazar esnafı taş...

Rangers - Fenerbahçe maçı 90 dakika sonu

İkinci yarıya çok daha istekli başladı Fenerbahçe. İkinci gol için rakip kaleye yüklenirken yaptığı ataklar özellikle sol kanatta Kostiç'in yaptığı ortalara dayanıyordu. 60 ile 65. dakikalar arasında Rangers beraberlik golüne çok yaklaşsa da savunma ve kaleci İrfan Can'ın gününde olması umutlarımızı sürdürmeye yetti.  İkinci gol, sağ kanattan gelişen atak sonucu geldi. İkinci golün ardından J ose Mourinho'nun yaptığı değişiklikler ile çok daha baskılı bir futbol ortaya koyduk. Üçüncü gole çok yaklaştığımız ataklar olsa da ne yazık ki şutlar kaleyi bulmadı.  Rangers'ın arada bulduğu net fırsatlarda ise İrfan Can başarılıydı.  Şimdi uzatmalarda ve belki de penaltı atışlarında belirlenecek tur atlayan takım. Uzun zamandır izlediğim en heyecanlı ikinci yarı olduğunu ekleyerek notlarımı sonlandırayım.  Sonuç ne olursa olsun, 3-1'lik ilk maçı çevirmeyi başardı Fenerbahçe. Tebrikler, umarım turu geçen taraf olmayı da başarırlar. 

Dorian Gray'in Portresi / Oscar Wilde

Remzi Kitabevi'nin Ağustos 1968 tarihli ikinci baskısından okudum bu klasik romanı. Dilimize Ferhunde ve Orhan Şaik Gökyay çevirmiş. Günümüzde yapılan çeviriler daha özenli oluyor. Bu baskıda, romanda Fransızca olarak geçen kimi bölümlerin çevirisi yapılmamış. Oysa dip not şeklinde bu ifadelerin Türkçesi verilmeliydi. Dizgiye dair de sorunlar var. Sanırım yeni tarihli baskılarda bu sorunlar giderilmiştir.  Alt metinlerle, göndermelerle dolu bir roman Dorian Gray'in Portresi. Bunları bilmeden, fark etmeden de okunabilir elbette. Yayınlandığı dönem tartışmalara sebep olmuş, kimi bölümleri sansürlenmiş. Yakın tarihli baskıları, "sansürsüz" ibaresiyle okuyucuya sunulmuş.

değişiklik

Sabah uyandığımda bugünün de diğerleri gibi geçeceğini düşünmüştüm. Aynı şeyleri yapıp, aynı saatte aynı yoldan döneceğimi eve. Oysa bu gördüğünüz geçidi kullanıyorum bu kez.  Aslında bir kaç sokak değişikliği tek yaptığım. Kim bilir hangi zamanda yapılmış bu saray kompleksinin kenarındaki yapıya düşürdüm yolumu.  Küçük değişiklikler yapmak gerek hayatta. Bazen öğlen yemeği için tercih ettiğiniz mekânı, bazen kalvaltıda yediğiniz zeytini, bazen ise ev - iş - okul arasındaki sokağı.     

Psikopati / Saul Black

Polisiye romanların klişeleriyle dolu, Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz "kahretsin", "aman tanrım", "kahrolası" kalıplarının bolca kullanıldığı çevirisiyle mısır patlağı tadı veren bir kitap Psikopati. Saul Black'ten okuduğum ilk ve büyük olasılıkla son eser. Vaktinizi daha iyi eserleri okumak için kullanmanızı öneririm. 

Rangers - Fenerbahçe maçı devre arası yorumlarım

Blogumda futbola dair yazı sayısı fazla değil. Böylesini ise ilk kez deniyorum. Saat itibariyle 14 Mart 2025'e girdiğimiz bu dakikalarda, İstanbul'da 3-1 kaybettiği maçın rövanşında en az iki farklı galibiyet arayan Fenerbahçe'nin ilk yarısını 1-0 önde bitirdiği maçın devre arasına dair görüşlerimi kayda geçiriyorum. İlk yarıyı tek cümle ile özetlemem gerekirse, iyi oynamasak da golü bulduk, derdim. Rangers'ın oyunun kontrolünü elinde tuttuğu, arada kalemizde tehlikeli pozisyonlara girdiği, bizimse bir türlü organize ataklar geliştiremediğimiz bir ilk yarı izledik.  İkinci yarıda, uzatmalara gitmek için iki farklı galibiyet şart. Başka bir ifade ile, gol yemeden en az bir gol daha bulmalıyız. Talisca ve El Nesri gibi her an skora katkı yapabilecek oyuncuların olduğu Fenerbahçe, bunu başaracaktır.  Maç sonu yorumlarımı da sıcağı sıcağına kaydedeceğim.