Senenin son gününde, yabancı bir şehirde kayboldum. Navigasyonlu dünyada kaybolmak mümkün mü diye sormayın. Nereye gideceğini, nerede olduğunu bilmemek diye tanımlıyorum kaybolmayı. Ben de böylesi bir ruh halindeyim. Kaybetmeden bulmak mümkün mü? Belki de bu yüzden kaybolmak istedim, yeniden bulabilmek için. Neyi diye sormayın. Bilsem kaybetmezdim zaten. Aramadan bulamayacağım için geldim belki bu yabancı şehre. Şehir yabancı da olsa dünya aynı. Binalar ve insanları ilk kez görsem bile hayatın akışı aynı. İnsanlar sabahları işe akşamları eve koşturuyor. Belki onlar da arıyor, kaybettiklerini. Belki onlar da kaybolmuşlar ve farkında bile değiller kaybolduklarının.
Türkiye İstatistik Kurumu, Hanelerde bilişim teknolojileri bulunma oranı başlıklı tablosunda, 2013 yılı ile birlikte internete bağlanabilen tv adlı bir sütun eklemiş. Smart TV, Connected TV, Internet TV gibi farklı isimler alsa bile sonuçta bahsedilen, TÜİK'in istatistiğinde kullandığı gibi, internete bağlanabilen televizyon.
2013 yılında, kentlerde % 9,5; kırsalda % 1,9 ve ülke ortalaması olarak % 7,3 şeklinde gerçekleşmiş internete bağlanabilen televizyon sahipliği. Bu sayı neden önemli, neyi gösteriyor diye sorarsanız televizyon yayınını dağıtım şekilleri dönüşüyor. Televizyon izleme alışkanlıkları, akışa bağlı doğrusal yayından, isteğe bağlı doğrusal olmayan yayına evriliyor. Bu evrilmenin bir çok sonucu var. Bunları bu kısa yazıda tartışmak yerine ilerleyen günlerde farklı yazıların konusu yapacağım. Aslında televizyon dünyasında değişen iş modelleri diye üç yazılık bir dizi yapmıştım. Belki onu güncel gelişmelerle yeniden yazmam gerekecek.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumlarınız denetimimden geçtikten sonra yayınlanacak. Beğenmediklerinizi hakaret içermeyen şekilde ifade edin lütfen.